Yaşam, yaş-am yani belki arzulanan budur, tüm evrende yankılanan organ. Yuhhhh, nasıl bir bilinç dışı bu yuh, asla onu kast etmedim. Ucuz psikolog arıyorum. Eskisinin sandalyelerini gördüm, balkona atmış, terk etmiş, öfkeli domuz, o ve bu evladı, şerrefsiz, çocukluğuma bu kadar yaklaştığım başka bir zaman olmamıştı, karşısında dizlerimi çapraz tutup parmağımı kemirirken, tokatçı ilkokul öğretmenime dönüştü. Bırakacağımı düşünmedi lavuk, sen bu şiirleri yazabilen birini daha rüyanda görürsün anca, yürrrü at arabası, yarım kalmış bir mastürbasyondur yaşam. S.. git, olduğun yere, pipici lavuk, bist eks borsa.
Her şeye rağmen yaşam yaşanmaya değer. Evrimin, Tanrının, karmanın vs. - Hangisine inanırsanız inanın - size bahşettiği bilinç öylesine değerli ki... Sırf bu yüzden bile yaşıyorken yaşamalı. Yoksa tam tersini düşünmek, hatta hiçlikte düşünememek, bilincin hiç var olmamış olması biraz düşününce dahi muazzam derecede ürkütücü olurdu.
Cemil Meriç Jurnal'inde şöyle diyor: "Ne kadar cesur olursak olalım, yokluk bizi ürkütüyor. iz bırakmadan silinmek, bir kurbağa gibi gebermek, bütün rüyalarımızla, bütün acılarımızla yok olmak... insan zekâsı bu kadar trajik bir sonu zor kabul ediyor."
Bir kurbağa gibi gebermek... Oldukça iddialı ve etkileyici bir söz gibi gelebilir; ancak hiç var olmamış olmayı ya da bu bilinç düzeyini tamamen terk ettiğimizi düşünürsek? Tam da öyle. Ne eksik ne fazla.
Araştırmaktan keyif aldığın bir konu, öfken ve sevincin dahil olmak üzere bütün duygusal bağların, akşam dostlarınla güzel bir masada keyifle yaptığın koyu muhabbet, aşkların, bütün yaşanmışlıkların ve yaşanmamışlıkların, acı tatlı bütün hatıraların... Hepsi bir anda puf! Öncesi ve sonrasını bilmiyoruz öyle değil mi? - inanmakla bilmek ayrı şeylerdir -
Stephen Hawking de Kara delikler ve bebek evrenler'de şöyle diyor: "Bir erken ölüm olasılığıyla karşı karşıya olduğunuzda, yaşamın yaşanmaya değer olduğunu ve yapmak istediğiniz birçok şey olduğunu kavrarsınız."
öyleyse yaşıyorken yaşayalım. Yaşam her şeye rağmen yaşanmaya değerdir.
çok sevdiğim bir canlının ölü bedenini yiyen kurtçukları, aklımı yitirmişcesine kovalamaya çalıştığım kötü rüya gibi görünüyor bazen.
ne yaparsan yap aslında hiçbir şey yapmıyor/yapamıyorsundur hani..
sevdiğini yitirmiş kişi delirmesinin bu halleri de gerçeklik farkındalığının konsantre halidir. evet kişi delirmiştir ancak bu ruh hali kadar aklı başında çok az şey bulunur.
aslında konuya dönersek şöyle diyebiliriz: çürüme belgeseline çevirmişsiniz yaşamı.
"Yaşam konusunda bir fikrin vardı; içinde bir inanç, bir beklenti yaşıyordu; eylemlere, acılara ve özverilere hazırdın. Ama yavaş yavaş anladın ki, dünya hiç de senden eylemlerde ve özverilerde bulunmanı istemiyor; yaşam, kahraman rollerine ve benzeri şeylere yer veren bir kahramanlık destanı değil, insanların yiyip içmeler, kahve yudumlamalar, örgü örmeler, iskambil oynamalar ve radyo dinlemelerle yetinip hallerine şükrettikleri rahat bir orta sınıf evidir"
-hermann hesse
Yaşarken yaşamın kurallarına tabiyizdir. Vücudumuzla şuan yaşıyoruz, başka bir zamanda değil ve bunu farkedebiliyoruz. Buradan üç dikkat edilmesi gereken çıkarımı yapıyorum.
-Birincisi vücudumuz hayatta biz demektir, onu kolla(sağlığına dikkat et).
-ikincisi anı hisset ve onun farkında ol. ikincisini destekleyecek bir şey: çocuklar neden daha çok zamanda mutludur? Çünkü zaten geçmişleri pek yok ve geleceği de çok gaile etmiyorlar. Anın tadını çıkarıyorlar. Biz tekrar çocukca düşünemeyeceğimize göre öncelikle geçmiş ve geleceğimizin olmadığını bileceğiz (şuan) ve sonra olmuş ve olacakla barışık olacağız.
Geçmişle barışmak daha kolaydır, arkamızdan kovalamaz. Onun orada kaldığını kabul ettiğimizde bitmiş bir yaşanmışlıktır. Gelecek ise elimizdedir biraz ve çoğunlukla ise değil. Biz üstümüze düşeni yapmalıyız ve sonra "hayat önümüze ne koyarsa onu yeriz." demeliyiz. Çünkü aksi düşüncelerin hiç mi hiç faydası yoktur.
Hem hiç etkimizin olmadığı durumlardan sorumluluk hissetmek saçmalıktır.
Şimdiyi ise iyi değerlendirmelidir. Üstümüze düşenler yapılmalı ve mümkün olduğunca ertelememelidir. Böyle mutlu ve huzurlu olunur. Sonrasında ise bize vakitler kalacaktır diğer her şey için. Zaman onu kullanlara bol gelir. Böylece de yükümlü hissettiklerimiz altında ezilmeyiz.
- Üçüncüsü ise bir akıl sahibiyiz ve onu, onun için hep kullanmak durumundayız. Aklın sorumluluklarını yerine getirmeliyiz.
“Akla uygun şekilde yaşamanın en etkili yolu, her sabah kişinin gününü planlaması ve her gece elde edilen sonuçları incelemesinden geçer.” Alexis Carrel
Gerçekten istediklerimiz iyi değerlendirilip oluşturulmalı. Aslında onlardan ibaretiz.