Duygular anlıktır ve gelip geçicidir. Katışık ve karmaşıktır. Duruma konuma yaşa ve yapılan işlere göre zamanla safiyetini kaybedebilir. Halbuki Saf halis muhlis temiz körelmemiş ve kirlenmemiş vicdan ise kalıcı. Aslı esasında o kirlenmez ama perdelenir. Belkide Sesi kısılır. O halde bu içses insandan bir parça olamaz. Doğrusu şu ki Vicdan, el-adili mutlak olan cenabı hakkın sesidir. Bu rabbın kuluna bir ikramıdır. Taa ki doğru yoldan ayrılmasın. Bu her insanda varlık sahasına girdiği andan itibaren tıpkı ruh gibi kalbin ve nefsin özüne yerleştirilmiştir. Ya sonra? Toplum fikriyat hak ve batıl işlerle şekillenir. Ya kişi onunla kuvvet kazanır ve kemaliyet kesbeder veyahutta vizdanını hiçe sayarak içerdeki, en derindeki bu sesin, sesini soluğunu keser onu perdeler ve devre dışı bırakır. Kimilerinde ise ince bir sızı kalır sadece. Oysa ki beyhude çırpınışlar, son pişmanlık fayda etmeyecektir.
Bir filmde bir sahne vardı. Adam o kadar çok paraya sahipti ki belli olmasın diye bahçesine gömüyordu paraları çuvallarla. Bir zaman sonra artık küreği toprağa her vurduğu yerde para çuvalına denk geliyor ve artık gömecek yer bulamıyordu. Kurtulamıyordu onlardan.
O kadar çok vicdanı çalınmış insan var ki bu mücevher ile yaşamak çok ağır gelir birçoğumuza ve bu kadar değerli birşeyin yükü ile yaşamayı kaldıramayıp ya saklarız onu, ya da fırlatıp atarız boşluğa. Ama çoğumuzu gelir yine de bulur kendisi. Ona hazır olmak zorundayız. O da kalmazsa yıkılsın bu boktan dünya siktirsin gitsin bir kara deliğe.
Doğuştan ve herkeste var olan hatta en katı, en acımasız, en vurdumduymaz insanda bile olan bir duygudur. Sadece, hep olması gereken zamanda yerinde olmuyor.