Nerdeyse bütün pislikleri ve güzellikleri bir arada bulunduran coğrafya.Dünyanın en zengin rezervlerine tanımlanamayacak kadar cok bor mineraline sahip fakat kullanamayan topluluk.Bir çok tarihi yer doğa güzelliklerine ve ayrıca bunları en iyi şekilde mahvedebilen inanılmaz yetenekler ülkesi.Dünyanın hiç bir yerinde yetişmeyen bir çok bitkinin büyüme olanağı bulduğu iklim ve toprak özellikleri.italat ve ihracatta bir çok konuda birinci olması gerekirsen gittikçe aşşa inen ekonomik faliyetler.Ve olanaklar içinde olanaksızlıklar ülkesi TÜRKiYE.
su sıralar, zarar eden degil de cok kar eden kurumları, tüm degerli sirketleri birkac yıllık karı ugruna satılan, savasla kazanilan hakların masabasında nasıl bedavaya gittigi su gunlerde yeniden görülen ve kanıtlanan güzel ulke.
halkının gözü açık körebe oynadığı, oyun bittiğinde mızıkçılıkla yitirdiklerini geri alamayacağı yalnızlığa, sahipsizliğe mahkum edilmiş ülkem.
zülfü livaneli de der ki :
Bir çocuğun büyümesini, anası babası zor fark eder. Çünkü çocuk her gün gözlerinin önündedir ve bir günden ertesi güne değişiklik olmamaktadır.Çocuk hep aynı gibidir. Ama aynı çocuğu bir yaşında gören kişi dokuz yıl
sonra gelip de onun on yaşını sürdüğünü gördüğü zaman gözlerine inanamaz.
Ve çocuğu tanıyamaz.Ülkeler için de durum böyle.Her sabah kalkıyoruz, gazeteleri okuyoruz, işe gidip geliyoruz, akşam televizyonda haberleri izliyoruz ve ülkedeki büyük değişimi fark edemiyoruz.Her şey aynıymış gibi geliyor.Oysa, Türkiye büyük bir hızla değişiyor, dönüşüyor, bambaşka bir ülke haline geliyor. Bunu anlamanın en kestirme yolu, ülkeyi üç beş yıldır görmemiş birisinin tanıklığına başvurmaktır. inanın bana, bütün samimiyetimle söylüyorum; bir süre sonra Türkiye iyice tanınmaz hale gelecek.
Siz bile şaşıracaksınız.
***
Peki bu değişimin yönü ne?
Bunu kısaca 'muhafazakârlaşma, Orta Doğu ülkesi olma, zenginleşme ve kalitesizleşme' olarak adlandırabiliriz.Dikkat edilirse bunlardan bazıları olumlu, bazıları olumsuz özellikler ama hepsi bir arada gerçekleşiyor.Yani önümüzdeki yıllarda şöyle bir ülkede yaşayacağız:
Gökdelenlerle ve alışveriş merkezleriyle dolu, lüks mağaza ve lokantalardan geçilmeyen, yabancı şirketlerin Orta Doğu merkezlerinin bulunduğu bugünkünden daha zengin bir ülke.Yani bir çeşit büyük Dubai ya da eski Beyrut! Öte yandan daha da hızlanmış bir cahilleşme, kültürsüzleşme, lumpenleşme süreci.
Her önemli işin başında; liyakata göre değil tarikat ilişkilerine göre seçilmiş insanlar.Alabildiğine muhafazakâr ve alabildiğine Amerikancı bir ülke.Peki on beş yıl sonra ne olur diyorsanız, onunla ilgili bir tahminde de bulunabilirim. Toplum, sistemli eğitimle dönüştürülmüş olacağı için, Cumhuriyetin kuruluş yılını bile hatırlayan kalmaz.
bankalarin onune geleni soydugu, geriye bir tek cani kalana kadar herseyini aldigi, hicbirseyi kalmayinca da zarar ettikleri ulke.
milyonlarca kisinin issiz oldugu, issizlerinden delirip once ailesini sonra kendisini olduren insanlarin oldugu ulke.
deli gibi ithalat yapip, ihracat bir kenara dursun, kendi malini ulkesinde bilerek ve isteyerek sattirmayan ulke.
en cok urettigi tarim zenginligini avrupa'ya dusuk fiyattan satarak sirtindaki kamburu iyiden iyiye buyulten, bunun gibi pek cok degerini ekonomisinden uzak tutup finansal olarak devamli kuculen ulke.
isci kesiminin sol partilere oy vermedigi, sonra da issizlikten yakindigi ulke.
halkini seksenlerden baslayarak bu gune degin egitmemekte butun yonetimleri israrli olmus ulke.
buna ragmen halkinin hep ayni yonetimleri tercih ettigi, kandirilmakta ve dusunmemekte israr ederek fakirlige de oy verdigi ulke.
zenginine cenneti, fakirine cehennemi yasatan, halkinin iyiligini asla dusunmemis, hic acimamis yonetimlere sahip ulke.
mafya misali aydinlarini hep icinde katletmis ulke.
ataturk'un vefatindan sonra avrupa'ya masa olmus, bilerek ve isteyerek her zaman kendini sunmus, asla bu politikadan ve suni seylerden pay kapmaya calismaktan vazgecmemis ulke.
herhangi bir komunist yazarin, dunyanin herhangi bir yerinde bir trajedi olarak konu edebilecegi ulke.
sözde demoktarik bir ülkedir ama özünde monarşi vardır. ülkeyi dolandırıp orayı burayı hortumlayanlar bir kaç ayıp paçayı kurtarırken, bir kaç dilim baklava çaldı diye yetmiş sene yatan, iki kelime'yi bir araya getirimeyenlerin yazar olunduğu, ossuruğum bile daha melodonik geldiği yerde sanatçı olunduğu, yer altı ve yer üstü zenginlikleri kendisinden daha fakir olan ülke'lerden daha fakir olduğu, çöpçüsünden tutunda cumhurbaşkanına kadar çalıp batmayan, on yirmi yılda bir askerin postal sesini duyan, faşist generaller çetesinin babasının malı sanan, tarihi ile övünüp bir o kadar'da utanç duyan, sahip olduğu potansiyel ile değil bölgesel güç dünya'nın tek hakim gücü olabilecek'ken, içerdeki 'bürütüs' lerden ötürü hep yerinde sayan, kendi eli ile yarattığı 'hizbullah', 'pkk', 'ergenekon' terör örgütleri ile halkı sürekli korku ile kontrol etmeye çalışan ve bu örgüt'lerle kendi halkına acı çektirmekte bir engel görmeyen vb. şeylerin çarşaf çarşaf uzayıp gittiği garip memleket... memleketim... memleketimiz.
sen kürt kökenlisin sana temsilci atayalım halay çek kürtçe türküler söyle diye en baba türkçülerinden bile dayatma yediğim, temsil edilme hakkımı üç beş kürt faşistine vermemi isteyenlerin olduğu , ne türklerine ne kürtlerine yaranabildiğim , illede beni ırkımla gruplandıran insanlarla dolu, bir garip ülke. milliyetçi naralar atanlardan daha fazla sevdiğim vatanımdır.
insan yetiştirme kabızı ülke. çıkanlar ya öldürülüyor ya da pasifize ediliyor. bu akıllı adamların hepsi de çok şanslı veya karizmatik, lider yapılı adamlar değil ki kardeşim bu fırtınalar içinde memlekete hayırlı hizmetler edebilsinler.
tarihi ortak paydada yaşayan, kader birliği etmiş halkların mustafa kemal atatürk' ün önderliğinde kurmuş olduğu, yönetim biçimi cumhuriyet olan, sonsuza dek var olacak topraklara verilen ad.
sadece dün meydana gelen iki olayla bile ne kadar allah a emanet yaşadığımızı bir kez daha anladığım ülkem.
birincisi, bu ülkenin en çok dinlenen adamlarından biri, ekrandan sesisini milyonlara duyurabilen bir adamın isyanı. yargı karşısında adaletsizliğe uğradığının isyanını haykırıyor. böyle bir adam bile bu adalet sistemi karşısında çaresiz kalabiliyorsa , yarın sen , ben gibi sıradan insanlar bir adaletsizliğe uğradığımızda ne yapabiliriz ki?
ikincisi, bu ülkenin siyasi liderlerinden biri kaza geçiriyor. tüm ülke ayağa kalkıyor, aradan saatler geçiyor, bulunamıyor bile. ya yarın sen, ben gibi basit insanlar bir dağ yolunda kaza yapsak bizi kim bulacak ,kim kurtaracak?
biz bu ülkede hangi sisteme güveneceğiz? kaçımız gerçekten bu ülkedeki adalet sistemine gönülden inanıyor ? kaçımız başımıza kötü bir şeyler geldiğinde yalnız kalmayacağımızı düşünüyor?
sanırım artık gerçekten allah'a emanet yaşıyoruz bu ülkede. ve işin acı kısmı tüm bu olan bitene, bu bozuk düzene yıllardır sesimizi çıkarmadığımız için de hak ediyoruz bunları.
türk kültürü, islamiyet ve modernizm arasında kalmış insanları bünyesinde bulunduran, yarı afazi halde hayat mücadelesi vermeye çalışan varlıkların ülkesi.
aynı zamanda rahat bırakılmayan, cahilleştirilen, canileştirilen, kafayı yediren ülke...
ya da benim algı yollarım tıkalı, anlayamıyorum...
ama kafayı sıyırmak üzereyim!
yahu hiç mi iyi bir insan çıkıp gelmez!
bak şimdi hafız;
bir hükümet düşün ki;
- emeklilik yaşını 60'a çıkarmış (65 diye biliyordum sonra baktım 60'a çekmişler sanırım) ve 9000 iş günü sigortalı olmak gerekiyor. yani, 9000/365 = 25 yıl. yani yaklaşık olarak. 25 yaşında çalışmaya başladığını düşün ve 50 yaşında da prim gününü dolduruyorsun... peki 50 yaşımdan sonra, maaşım artmış olacak, yaşlanmış olacağım iş yeri neden daha genç birisini işe almasın hem de daha ucuza çalıştırabileceği birini.. peki ben 10 sene ne yapacağım? allah nasip eder de çoluk çocuk olursa, o yaşlarda üniversiteye gidecek, o masrafaların altından nasıl kalkacağım? ya da sistemi ben mi yanlış anlıyorum?
- yahu herkesin davulla zurnayla gittiği askere, başbakanın oğlu neden çürük raporu alıyor da gitmiyor? maliye bakanının çocukları nasıl akıl ediyorlar da bunlar mısır ithal ettikten birkaç gün sonra vergisi artıyor? başbakanın oğullarına, damadına allah nasıl bir anda yürü ya kulum diyor! ulan biz de bitireceğiz üniversiteyi, bırak gemiyi gemiciği sandal alacak paramız yok!
- özelleştirme diyorlar... dünyada kâr eden birkaç telekomdan olan türk telekomu yıllık kârının birkaç katına satıyorlar! allah korusun yarın öbür gün savaş çıksa; adam kullandırmıyorum ulan dese; ne halt edeceğiz çok merak ediyorum. özel maddeleri tabi ki vardır o satışın ama savaş anında kim sallar?
- modern ülkelerde demokrasi böyle diyorlar, cumhurbaşkanını halk seçsin diyorlar. eyvallah, sözümüz yok! iyi de; o modern dediğiniz ülkelerde; bir bakanın, bir milletvekilinin hakkında yolsuzluk söylentisi çıktığı anda adam gururuna yediremiyor, istifa ediyor! bak kanıtlanmasına bile gerek kalmıyor, söylentide basıyor istifayı!
- vatandaşa saygı yok! ananı da al git ne demek yahu? o analar ki; bu vatana bu millete nice evlatlar yetiştirdi! nasıl bir cürettir ki; bir insana, her şeyi olan ülkesini terk et dersin! ama teröristler pankart açar, slogan atar, onlara barış, huzur dersin! nasıl bir ikilemdir bu? nasıl bir anlayıştır?
- yerel seçim olur... bundan daha iyisi için oy istemiyorlar; daha kötü olmaması için...
- sağlıkta reform diyorlar; özel hastanelerde muayene olabileceksiniz diyorlar, eyvallah! ama şöyle bir ayrıntı var; ilimizin bir tanesinde, normalde ayda 2 bilemedin 3 anjiyo operasyonu olurken; bu kanundan sonra haftada belki de 4-5 anjiyo operasyonu oluyor! ve öğrendiğim kadarıyla bir anjiyonun devlete maliyeti 846 lira. son zamanlarda çevremde artan özel hastanelere anlam verebildim sonunda... hastanelerin sahiplerini biraz araştırmanız da yeterli olacaktır sanırım...
-.......
bir muhalefet düşün ki;
- sürekli hükümeti eleştirsin, hiçbir şey yapmasın! koltuk sevdasına yıllardır aynı söylemleri söylesin... açılımlar yapsın...
- çok daha önceden attığı imzaları görmezden gelip, şimdiki hükümeti eleştirsin. aynada kendisine bakmadan...
- hükümetin oy kaybetmesini gerektiren onca şey varken, aldığı oyları 1-2 puan arttırınca bunu seçim başarısı olarak saysın...
- sırf muhalefet olmak için her şeye muhalefet olsun, onu da eline yüzüne bulaştırsın...
-.....
bir medya düşün ki;
- sabahtan akşama kadar evlendirme programları olsun, akşamları yarışma programları...
- kurmaca hikayelerle beynini doldursun...
- her akşama bir dizi koyarak; sana asla ulaşamayacağın hayatları özendirerek izletsin...
- en büyük özelliklerimizden olan aile anlayışının bu programlarla içine etsin. (liseli kızların hamile kalması, ensest ilişkiler, lisedeyken daha 30 yaşındaki insan gibi hareket edenler)(gerçek hayatta da oluyor bunlar eyvallah ama çok normalmiş gibi gözümüze gözümüze sokuluyor, sorun bu.)
- hiçbiri yansız yayın yapmasın! ya hükümeti ya da muhalefeti eleştirsin... ama hiç ikisinin de iyi-kötü yanlarını göstermesin. hep tek taraflı çalışsın!
bir halk düşün ki;
- kime güveneceğini şaşırmış. eğitim dediğin şeyi; üniversite okuyup okumamakla kıyaslıyor!
- ahlak değerleri her geçen gün kayboluyor! olmaması gereken şeyleri, normalmiş gibi görüyor! birisi hakkını çalınca ' başkası olsaydı başta, o da çalardı' diyerek avutuyor kendini, belli uyuşturulmuş! birilerinin çalacağı benimsetilmiş ona...
- işsiz kalıyor ama yine de sesini çıkar(a)mıyor! takdir-i ilahi diyor! hakkını arayamıyor!
- kahvehanede ülke kurtarıyor ya da sözlüklerde! siyaseti de futbolu da en iyi kendisinin bildiğini sanıyor! zaten en çok sevdiğimiz şeydir konuşmak, başkalarının bizi dinlemesi... bir takım, bir de parti belirliyor; gözleri kararıyor sonra... bak annesine küfür etsen sesi çıkmaz (ettiler, sesi çıkmıyor çoğunun) ama takımına, partisine laf söyle; kaçmaya başla!
- sürekli bölünmeye, parçalanmaya çalışılmış... sağ-sol, alevi-sunni, türk-kürt... ve hep de birilerine yazık olmuş bu kışkırtmalarda...
- namaz kılanlar kılmayanlara, kılmayanlar da kılanlara nefret duyuyor! ulan aynı mahallenin çocuğusunuz, beraber büyüdünüz diyen yok! etraftakiler de; zaten yobazdı, zaten dinsiz imansızdı diye tempo tutuyor!
- hep uyutulmuş hala da uyutuluyor...
hala; ben iyiyim o kötü diye uğraşıyorlar! yahu yeter artık, oyna(t)mayın ülkemle... ya da çıkın adam gibi söyleyin; ''kardeşim biz yönetmiyoruz bu ülkeyi; böyle söylüyorlar biz de yapıyoruz '' deyin, vallahi rahat uyuyacağım, tamam böyleymiş diyeceğim...
ama oynamayın yahu! salak yerine koymayın insanları...
önümüzdeki yüz yıl (en az) için yapılan küresel programda önemli bir yeri oldugunu düşündügüm ülke.
son israil saldırıları da bunun yolunu açmaktan öteye bir vazife ifa etmemiştir.
şimdi..
israil ülkesi, kendisine hiçbir, tekrar ediyorum "hiçbir" yarar sağlamayacak bir saldırıya girişiyor. bunu dünya kamuoyunun (ve dahi kendi kamuoyunun) tepkisini çekme pahasına yapıyor. arap dünyasından ses çıkmıyor. iran'dan çatapat sesler çıkıyor.
ama türkiye gürlüyor.
bu gürleme yankısını buluyor; tüm islam dünyasında "yaşasın türkiye" nidaları yükseliyor.
hatta suriye'de "tayyip çok yaşa" sloganları atılıyor.
türkiye kendisini "islam ülkelerinin lideri" olmasa da, "adayı" konumunda buluyor.
staj yapıyor...
peki bu kötü müdür? bilemiyorum.
sadece bir oyuncakçıda gördüğüm manzarayı anlatmak istiyorum..
bahsettiğim oyuncakçı, ankara'nın en büyük alışveriş merkezlerinden birinin içindeki çok çok büyük bir oyuncakçı.
neredeyse bir saat süren gezinmelerim sonucunda bir camekanın önüne geliyorum.
ve donup kalıyorum!
herkesin bildiği kimi ateş eden, kimi bomba atar vaziyette donup kalmış plastik askerlerden oluşan iki oyuncak takımı (yani ordu) karşı karşıya konmuş.
bir çocuğun ilgisini çekebilecek herşey var. hatta benim gibi bir yetişkinin.
ama tüyler ürperten bir ayrıntı var..
her iki ordunun da (yine plastikten) bayrakları var.
o bayrakların biri ay yıldız.
diğeri amerikan bayrağı.
sadece şunu düşündüm:
benim günlerdir alver ettiğim, "acaba mı?" diye kendi kendime sorduğum sorunun cevabını "oyuncakçı" çoktan bulmuş..
o oyuncağı üretmiş.
piyasaya sürmüş.
mağaza da camekana koymuş...
aslında sorun bu da değil.
beni ürperten; aynı oyuncakların, benim oynadığım zamanlarda, yani yirmi yıl kadar önce...
üzerlerinde sovyetler birliği...
ve amerika bayrakları taşıması.
garip bir dünyaya doğru ilerliyoruz.. ama ben bunun "sürüklenme" olmadığı kanaatini taşıyorum.
işini bilen birileri var bir yerlerde.
kesin..
ülkede ikilileşmenin, ayrıksılığın olmamasını ya da şiddete meyil göstermemesini, düşmanca davranışların, ötekileştirmenin son bulmasını istiyorsan önce kendi fikir ve tutumunda başlayacaksın. sözlüklerde ve genel olarak internette bu yanlışlık hakim: "eleştireyim, giydireyim ama bana dokunulmasın, hiçbir fikrimi değiştirmeyeyim". olmaz canımın içi. senden farklı düşünenlerin olduğunu (seni çıldırtacak kadar farklı fikirler olabilir bunlar) kabul etmelisin ki yarınlar daha güzel olsun. "akp'ye oy verenler var yaa" diyorsun. e ama chp ve mhp'ye oy veren milyonlarca insan var? bir tek mantıklı açıklama dahi bulamıyorum insanların chp ve mhp'ye oy vermesi ile ilgili ama kimseyi seçiminden ötürü aşağı görmüyorum ve onlara hakaret etmiyorum. senin yapacağın da bu olmalı. bir şeyi değiştirmek istiyorsak önce kendimizden başlamalıyız, hatalarımız çok.
krizin uğramadığı, uğrasa da teğet geçtiği, teğet geçerken çok değil azıcık sürttürdüğü, krizin dibinin göründüğü ancak sayın başbakanımız ulu, yüce, über ekonomi üstadı recep tayyip erdoğan'ın bu mükemmel tespitlerine ve bu tespitler doğrultusunda uyguladğı politikalar sayesinde işsizlik oranının %15,5 ile dünya rekoru kırdığı cağnım ülkem.
ha bir de daha düne kadar %4 büyüyeceğiz dediği 2009'da bırakın sabit kalmayı, %3,6 küçülecek olmamız da cabası.
2008 nobel ekonomi ödülü sahibi paul krugman'a göre macaristan, letonya, arjantin, ekvator, filipinler, malezya * :), tayland, kolombiya ve ukrayna ile beraber iflas etme potansiyeli en yüksek ülkeler içinde gösterilen cağnım ülkem.
kriz teğet geçtiği için ve geçerken de çok değil azıcık sürttürdüğü için, sayın krugman boş konuşmaktadır. iktisat mezunu büyük ekonomist başbakanımız salı günü grup toplantısında gerekirse şöyle seslenecektir;
"sayın krugman 2008 nobel ekonomi ödülünü almışsın ama sen türkiye'de yapılanları göremiyor musun yahu? bankalarımızdan batan var mı? sayın krugman sen ekonomiden ne anlarsın? sen git işine bak. sayın krugman'ı sizlerin huzurunda bir kez daha kınıyorum, bu çirkin açıklamayı kabul etmemizin mümkün olmadığını bir kez daha belirtmek istiyorum. işsizlik oranının %15,5'a ulaşması konusunda ise yandaş medyaya sesleniyorum, kriz psikolojik eğer siz ekonomik küçülmenin %3,6 olacağını söylerseniz, işsizlik oranının dünya rekoru kırarak %15,5'a çıktığını söylerseniz, halkımız bunu çok büyük bir kriz zanneder, yapmayın, sizleri edebe davet ediyorum."
benden de iyi recep tayyip erdoğan olurmuş ha. hoşuma gitti. *
güçlü ülke, hem de çok güçlü.. askeri dağ da teröristlerle çarpışır, polisi dünya'nın başkenti dediğimiz istanbul'da gün aşırı saldırıya uğrar, ülke'nin yüz akı olması gereken üniversite rektörleri, devleti yıkmak için pisliğin içine batmış, kimileri daha çekirdekten başlamış, öğrenci satın almaya çalışıyorlar... daha bunun gibi binlercesi, hem de senelerdir. peki, ne oldu ? koskaca bir hiç ! yine ayaktayız, yine dimdik duruyoruz. bayrağımız her zaman gönderde..
sadece şu resime bakın ve bu ülke'nin nasıl bu kadar güçlü olduğunu görün,
dünya'nin en güzel ülkesi,4 mevsimin bir arada yasandigi,her sehrin ayri bir hikayesi olan,kulturu zengin,sahip çikilmasi gerekilen,ata'mizin biraktigi en buyuk deger..
en iyi işler yapan adamlarının gay olduğu ülke. ya da gay sayısında patlama olan ülke. çevremizden ve medya camiasından hatırladıklarımızla,
gün boyu yaptığımız arkadaş meclisi muhabbetinde "bunların hepsi mi gay be!" diye ünledik durduk. (bilinen insanlardan)kulağımıza çalınan örnekler malum:
uğur yücel- kenan imirzalıoğlu, tarkan, çağan ırmak- ıssız adamı oynayan çocuk, modacıların küllisi zaten, tanıdık gördük bir sürü tip...
kadınlar çoğu vıcık vıcık lakin bu kadar mı tiksindirici sorusu cidden önem kazanıyor. ayrıca sırf arayış ve bulamayış neticesinde olan bu gibi tercihleri kınıyorum. yapısal olanlar da gen havuzunda üstünlük mü kazandılar onu da bilemiyorum.
büdüt: bu gaylik coğrafyadan mı ne doğu ne batı diye düşünüp yola çıktıydım yoksa ülkem ülkem benim canım ülkem.