ne öğrencilerin ne öğretmenlerin ne de ebeveynlerin memnun olmadığı bir sistem. bu sistem den yalnız özel dershane sahiplerinin memnun olması ise düşündürücü bir durum.
meslek lisesini bitiren gençlerimiz normal liseleri bitirenlerden fazla olarak ahlâk ve maneviyat, matbaa ustalığı, elektrikçilik, bilgisayar, sağlıkçılık, gazetecilik, tornacılık vs. gibi fazladan bir şey daha öğrenmiş. eksiği değil fazlası olan bu gençleri alınlarından öpüp ödüllendirmek gerekirken öss de ayaklarını bağlayıp yarışa beş adım geriden başlatmak en hafif deyimiyle zulümdür. *
iki süper seçim var.... Birincisi eşin... ondokuzuncusu işin...!
Çocuklarımız sınav sonucu mesleklerini seçmekteler. Seçeneklerini çoğaltmak, çoğaltılanların tanınması-bilinmesi için gereken desteği verdik mi?
Benim yarışmalarda bile derece alan "çocuklarım" var diyen ün peşinde koşarak "öğretmenlik" yapanlar...
Okulları açtık, dershaneleri de açtık, hatta kısa yolları saate karşı çözsünler diye
okulun son ayını bile hiçe saydık....!
Fiziği, kimyayı, biyolojiyi doğayı anlamaya değil, sınava araç kıldık diyen yöneticiler. Yarınımız için doğru davrandığımızı gerçekten düşünebiliyor musunuz?
Sınav sistemi gereksiz Türkiye'nin şartları ve imkanlari belli. Bir eleme sisteminin olması doğru bir yaklaşım olabilir ama bizdeki diğer bütün sistemler gibi sınav sistemleri de çarpık. çocuklarımız liseye gideceğine dershaneye gidiyor öSS'ye hazırlanmak için. Dünyanın başka hangi bir ülkesinde böyle bir saçmalık var ki...
insanları bezdirmek için geliştirilmiş, "ulan bir daha okursam" dedirten, hatta avrupa birliği ve abd karşıtlarının daha ileri giderek "aga kesin bu adb'nin oyunu" şeklinde hakkında komplo teorileri üretilen zayıf, cılız sistemcik.
200 gün okul var. Araya başka tatillerde giriyor. Ondan bir hafta, bundan on 2 gün, 19 mayıs ve 23 nisan bir ay etkiliyo, zart bayramı, zurt günü, hasta ol felan, 44,5 günlükte devamsızlık hakkı var; 200 gün olan okul 140, belkide daha aşağı iniyor. Çarpı 12 yıl bu kadar kısa sürede hem adam olacaksınız hem de zeki.
yurdum eğitiminde oluşturulmuş varsayalım modernist bilinçlendirme müştereği olsun ki bilinçsiz, ya da toplumun genelinden kerteriz aldığın zaman enfes görünen bir dünyada lord gibi takılırken hayatın dengesini sikerten bir bilinçlendirme dalgasına tutuluyorsun ve a bir bakıyorsun, o iş öyle değilmişki bir duyuyorsun ki, sen dışındayım, üstündeyim, çevresinden dolanıyorum derken, ve dediğin için, de işin gayet içindeymişsin gibi olanların diyelim belli bir toplumun kendi sorunlarıyla ilgili görüşlerinin ne olduğunu saptamak istiyorsunuz. kamu oyu yoklamalarıyla araştırmanızı gerçekleştiriyorsunuz. böyle bir araştırmada "tarafsız" olmak, "nesnel", "bilimsel yöntemler uygulamak" ne anlama gelir? sorunsallarını sormak mevcut iktidar ile ideolojinin makus gerçeği, özellikle insanla ilgili gerçeği araştırmak son derece zor. gerçeğin bilinişini bozmadan, gerçeğin kendisi yerine onun "resmini" yapmadan araştırma yapılamıyor. göz, gördüğünü değiştiriyor. ona anlam veriyor. bir çerçeveye oturtuyor. çünkü bir insan olarak, insan gerçeğine bakıyor. bana "çarpıtma" olmadan araştırma yapilamıyacağını düşündüren, gerçekle bilgisel ilişkimizdeki çaresizliğimizi böyle bi yüzüm asıldı, ama kesinlikle bilinçlenmek gerekiyor, işte bilinçlendiğimden anladıklarım. bu kısım çetrefilli. çünkü çevrendeki adamların (hello fitfit * çoğu zaten o yayınları, abileri takip ettiklerinde işin ucunun oraya varabileceğini, bilinçli, eğitimli zihinlerin karşısında leylak gibi, sümbül gibi gevşeyeceklerini biliyorlar o yüzden bir ömür kapağını bile açmıyorlar, semtine bile uğramıyorlar ''kemalist'' aldığı mesafeninkine nitel anlamda denk bir mesafeyi sosyalizm'e karşı da zaten o yüzden almışlardır ki araştırmadaki dürüstlük, bu çaresizliğimizin nereden kaynaklandığını bulmaya çalışarak, amacımızı, tekniğimizi, çıkarlarımızı, dünya görüşümüzü araştırmamızın başında, açık açık belirtmek gerek. "ben şu dünya görüşünde, böyle böyle amaçlan ve çıkarları olan. şu araştırma yöntem ve teknikleri kullanan biriyim, elde ettiğim sonuç aşağıdaki gibidir. araştırmanın bu açıklamalar ışığında değerlendirilmesi uygundur" diye düşünmenin verdiği meşhuriyet duygusuna istinaden günümüze gelen bu eğitim sistemi bu kadar zaten'e rağmen diyelim ki oldu. bir köşeye sıkıştırdım, bir punduna getirdim, cevval çıktım, anlattım, ettim, zorla bu adamı bilinçlendirdim, sonra? adam bir ara dursa bana dese ki, ''babuş, bilinçlendik, tamam, eee? şimdi?'' ne diyecem? ''eee...sen de bilinçlendir koçum, böyle böyle titan saadet zinciri gibi, bilinçlene bilinçlene olay kopacak'' desem, ki korkuyorum olay biraz da burada düğümleniyor, çok da bir yere varamıyon be abi.
ileride bir gün evet kuruldu artık var demek istediğim sistem. siyasetin meydanlarında otuzuncu küsürlü günlerde hayali üzerine değil warlığının ve nası geliştireleceğinin tartuşulmasını ümit ettiğim gerekli şey.
örneğin, ilkokulda öğrenciler neden birörnek giyiniyorlar? okulu bitirdikten sonra asker olacakları için mi? yoksa aralarında hiçbir ayrım bulunmadığını tanıtlamak için mi? evet, öğrenciler bir arada aynı öğrenimi, aynı öğretmenden görüyorlardı, ama bu onların ille birbirlerine benzemelerini gerektirmezdi hiç de. çünkü akşam oldu mu kendi evlerine gidiyorlardı ve bu evlerdeki sofralar hiç de benzer değildi. yoksa bu gibi büyük ayrımların örtülmesi için bulunmuş bir umar mıydı birörnek giyim? bunun gibi, okulca bir yere gidilirken neden sıraya giriliyordu? boy sırasına neden bunca önem veriliyor ve kısa boylular neden öne alınıyordu? bu sorulara verilecek "düzenli sıralanma", "düzenli yürüyüş" gibi yanıtlar, daha başka sorulara yol açacak nitelikteydi: yararı neydi düzenli sıralanmanın ve düzenli yürümenin? eğer böyle bir yarar sözkonusu ise, büyükler işlerine gider ve evlerine dönerken neden sıraya girmiyorlardı? bir tür çocuk terbiyesi sorunu muydu bu? böyle bir terbiyenin yararlı olduğunu, ya da olacağını kim söylemişti? doğru muydu bakalım bu söz? kimse bir şey bilmiyordu.
kim ne derse desin, tek kelimeyle berbattır.
türk gençleri geleceğin psikopatı olarak yetişmektedir, yarış atı kıvamındadır her biri.
kimi ya sorularla boğuşur, kafayı yer, kimi s.kine takmaz derslerini, sallar.
orta öğrenci halleri nadirdir.
sınavdan sınava koşar durursunuz. ortaokul biter lgs(bizim zamanımızda), lise biter haydee öss, üniversite biter yok kpss, yok tus vs.
bir de iki yıllık yüksek okullar var, onlara da dgs midir nedir, ondan.
şimdi de sbs çıktı. ortaokulda okuyan öğrenciler her sene sonunda bu kıytırık sınav sistemine sokulmaktadır.
gençleri çıldırtan tüm büyüklerimizin ellerinden öpüyorum ben.
xy kromozuna sahip bir türk vatandaşının tahsilini istediği gibi tamamlayamadan askere erken gitmesinin sebebi. ortaokul, lise ve üniversiteyi yurtdışında bitirmiş insanlara, vatandaşları oldukları ülkenin üniversitelerinde, istedikleri branşta, istedikleri dilde yüksek lisans imkanı sağlayamayan, geri kalmış, çağdışı eğitim sistemidir. koskoca ülkede istediğiniz branşta ve dilde eğitim yapma imkanınız samanlıkta iğne bulmaktan çok daha zor.
insanın en büyük yanılgısıdır. türk insanı da cehaletinin en büyük sorumlusunu eğitim sistemi olarak görür.
arkadaşlar, örgün eğitim, meslek eğitimi olsun hatta ve hatta akademileri de katabilirsiniz içine. eğitim sistemi size birşey vermez. onu yorumlayıp kendi bilgimizi edinip harmanlamamız gerekiyor.
eğitim sisteminin temel amacı kalifiye işçi sınıfı yaratmaktır. buna itirazı olan varsa sonuna kadar tartışmaya hazırım. sizce bilgiyi, bakış açısını ve yorumlama gücünü verecek bir eğitim kurumu var mı? dünyanın hangi yönetimi zeki ve muhalif bir halk arzu ediyor olabilir?
eğitim sistemi bir manipülasyon oyuncağıdır. size taraflı bilgi verir, kafanızı ezbere genel kültür çöpleriyle doldurur ve kafanızı çalışma hayatınız için lazım olan teknik bilgilerle (ki bu alanda bile çoğu zaman yetersizdir) büyük bir çöp yığınına dönüştürür.
akademik eğitim almış,kariyer basamaklarını tırmanmış ve refah yaşam düzeyine ulaşmış bir insan eğitim sistemine sövüyorsa bu eğitim sisteminin başarısıdır. çünkü kendini yetiştiremeyen, dış kaynaklardan beslenemeyen, eleştiremeyen, bulduğu avuçtan yiyip ancak avuca sövebilen bir toplum yapısını oluşturmuştur.
amerikan halkının duyarsızlığı, avrupa'nın benmerkeziyetçiliği de bu başarılı eğitim sisteminin bir ürünüdür.
fark mı istiyorsun? farkını ortaya koy. kitap oku, çalış, paylaş, araştır, gez, dolaş.
bunları yapmazsan akvaryumdan çıkıp denizde yüzmen zor. ancak akvaryum motoruna söversin. eğitim sistemi...
türk eğitim sistemi diye birşey yoktur, türk eğitim randomu vardır, ingilizceye önem verilir sonra bu eğitimi alan çocuklar oraya buraya sistem yerine random yazar dalga geçerler **, ama random okuduk be sözlük, random bitirdik random bi iş bulacaz.
bir türlü bir sisteme oturamayan, yıldırıcı, köreltici, boş idealar bütünü...
ya bu deveyi güdeceksin, ya bu diyardan gideceksin... peki ya devenin sizi gütme durumu?
tam anlamıyla berbat bir sistemdir.her sene değişebilir,saçma sapan sınavlar araya sokulur,öğrenciler hiç düşünülmez.
sadece öğrenci milletini bezdirmek için yapılan dünyadaki en berbat sistemdir
çağdaş eğitim; bilimsel düşünceden beslenmeli; özgür düşünceyi yaratmayı amaçlamalıdır... Böyle bir eğitim sistemi de ancak hür bir ortamda uygulanabilir. Öncelikle bu durum sağlanmalı, daha sonra da ezbercilik terk edilmelidir. Geçmişin birikimi yeni kuşaklara aktarılmalı ve kitaplar bunu sağlamak için kaynak olarak kullanmalıdır. Eğitim, bütün vatandaşlara yönelmeli ayrıca fırsat eşitliğine dayanmalıdır.
gözden geçirilmesi gerekendir.
sistem düzeltirilirse veya eksikleri giderilirse bu sefer de sorun olarak "sistemde çalışanlar" olacaktır ki bu daha büyük bir sorundur.
her eğitimci veya öğretmenden bahsetmiyorum, ama özellikle branş öğretmenlerinin büyük bir çoğunluğu 2 kelimeyi yanyana getiremeyen, 1 matematik sorusunu çözemeyen öğretmenlerden oluşuyor. en azından bu güzelim mesleği kirletmeden emekli olunda gidin artık be kardşim !!
mevcut eğitim sistemi sikinin keyfine göre hareket eden yetkililer, iktidar sahipleri tarafından maymuna döndürülmüş, beş para etmez eklemeler, farklı ülkelerin eğitim programlarından aşırtmalarla kimsenin ne olduğunu çözemediği bulmacaya benzemiştir kanımca.
hatırlarım , ilkokulda türkçe dersinin bir bölümünde -hatta genelde ilk derste kitabında ilk sayfası olduğu için- istiklal marşı işlenirdi . öğrencilerden bir ya da bir kaçına ya da kıtaları tek tek olacak şekilde okutturulur ve mısraların ne anlama geldiği sorulur . şimdi düşünüyorum da çok isterdim o mısraların o kıtaların tek tek kafaya soka soka ne anlama geldiğinin öğretilmesini . öğretmenin bir mısrayı okuyup burda ne anlatılmak istendiğini öğrencilere söylemesini ve öğretmesini .