bugün

yoktur efenim. hiç bir fark yoktur zira her ikisi de başı örtmek için kullanıldığı gibi her ikisinin de misyon yüklemek kaydı ile, kafaya takıldıkları görülmüştür. nedendir bilinmez ama ülkemizde genci ile yaşlının, başı açık olan ile başı kapalı olanın arasından su sızmaz iken bu grupların arasına bir çin seddi misali bent çekilmek isteniyor ve bunda başarılı olunamasa da türbanlı veya başörtülü neslin önüne bent çekilebiliyor. yazıktır günahtır diyorum günahın ne olduğunu biliyorlar ise.

bilmeyenler için (bkz: cehennemi yasamaya hazir misin).
bonus olarak (bkz: cehenneme gitmeyi istemek icin sebepler)
türban takmak, siyasi amaç içindir; baş örtmek, insanın kendisi içindir.
Gömlek giymekle tişört giymek arasındaki fark gibidir.

Neyin amacının ne için olduğunu bilip genelleme yapmak ise en asil duyguların insanlarına yakışmaz.
Başörtüsü önden bağlandığı için göze o kadarda hoş gözükmez ancak türban değişik bağlama sitilleri ile göze daha hoş gözükür. Ancak bazı müneccimler türban takanın şeriatçı oldukarını ön görmektedirler.
başörtüsü boynu açıkta bırakır, türban bırakmaz.
türban, saçın tek bir telini dahi göstermeyecek şekilde sıkılır.
baş örtüsü, nenelerimizin de bağladığı gibi, geyet sempatiktir ve saçı da tamamen kapatmaz, bağlanır, sıkılmaz. zira; duabi, katar gibi arap ülkelerinde de genç kızlar, modern giyinen kızlar, şal benzeri kumaşlarla başlarını örtmektedir. üstelik bağlamazlar bile, yalnızca saçlarını kapatırlar.
zira islam saçınızın tek telini dahi göstermeyin demez, örtünün der. farkların esamesi de buradan çıkmaktadır. abartmayı seven insanoğlu, bunu da abartıp görünmez olma çabasındadır.
fark yoktur, ikisi de bezdir
kesinlikle birbirlerinden farklı kavramlardır.pratikte benzeseler de teoride amaç faklılığı taşırlar.türban ideolojiktir ve şeriatı sembolize eder. baş örtüsü ise tarlada çalışan kadın köylülerimizin kullandığı geleneksel inanç unsurudur.saf inanç içeriklidir.birbirlerine asla karıştırılmamalıdır.
türban ile bağlanan kafanın saçı görülmez. baş örtüsü ile bağlanıldığında görülür. baş örtüsü dışarıdan ithal değildir, anadoluya aittir. farkı da budur. bu yüzden türban baş örtüsü değildir.
siyasi ve asiyasi olmak hali.aslı başörtüsüdür.
örtükleri yer ikisinde de aynı gibi görünsede başörtüsü en masum dinsel öğe iken türban saçı örterken idolojileri dışarı yansıtır. aradaki küçük ama darbeli fark budur. makkap misali.
doğaçlama yöntemiyle siyaset malzemesi çıkarmak.

uçak ile helikopter .
olmayan fark.
(bkz: tesettür)
(bkz: başörtüsü mü türban mı)*
turban insanların dinsel özgürlükleridir. baş örtüsü devletsel sömürüleri..
türban siyasal sömürüdür. başörtüsü ise anadolu kadınının türban karşısındaki dürüstük ve içtenliğidir.
iş güç sahibi olmayan, evde oturan, yemek yapan vs. kadının(anadolu kadınları) taktığı başörtüsüdür, okuyan, öğrenen, iş güç sahibi olabilecek ya da olan kadınların taktığı türbandır. senin neyine okumak, öğrenmek, iş güç sahibi olmak, öğretmen olacakmış, çocukların da beynini yıkayacaksın cumhuriyet düşmanı seni. bizden olmayanı biz sevmeyiz güzelim, ayrıca basbaya sembol, şeyin sembolü değil mi ya, şey, ya herkes biliyor işte, söylemeye ne gerek var canım. sepsembol.
(bkz: 1970'lerde lübnan'dan ithal ettiğimiz giyim aparatları).
Türbanın bu çeşidi Lübnan'dan ithaldir

Bugün 'türban' dediğimiz ve gece-gündüz tartışır olduğumuz omuzlara kadar inen başörtüsü modelinin ilk defa nerede ortaya çıktığını acaba hiç merak ettiniz mi?

islami terminolojideki ismi 'hicab' olan bu modeli 1970'li yılların başında Lübnan'da yaşayan üst düzeyde iranlı bir din adamı, Hüccetülislam Musa Sadr, Güney Lübnanlı Şii kadınları bölgeye hákim olan Filistinli gerillaların tacizinden koruyabilmek için yaratmıştı.

1979'daki iran Devrimi'nin de benimsemesiyle model bütün islam dünyasına yayıldı, bir ideoloji ve kimlik alámeti halini aldı ve bu arada biz de ithal ediverdik. Kimsenin ne giydiğine karışmak hiç ádetim değildir ama türbana içim bir türlü ısınamıyor, zira bana hiç de estetik gelmiyor ve örtünme konusunda asırlar boyunca kendi modasını kendisi yaratıp zarif bir çizgi yaratmış olan Türk kadınının Lübnan'dan örtünme modeli ithal etmeye ihtiyaç hissetmesinin sebebini bir türlü anlayamıyorum.

Önce, bir hususu açıkça ifade edeyim:

Artık dur-durak bilmez hale gelen türban inatlaşmasından bıkanlar arasındayım. 'Canı isteyen başını örtsün ama bunu siyasi vasıta háline getirmesinler' demek istiyorum ama işin içine bugünün türbanı girince bir türlü diyemiyorum.

Diyemememin sebebi ideolojik değil, sadece ve sadece estetik! Zira başı tamamen örttükten sonra omuzlara inen, sırttan bele doğru genişçe bir üçgen halinde dökülen ve adına şimdilerde 'türban' dediğimiz bu örtü bana hiç mi hiç estetik gelmiyor. Üstelik bizim değil, ithal...

Bu örtünme biçiminin ilk defa nerede göründüğünü, islam dünyasına nasıl yayıldığını ve hangi yolla bize kadar geldiğini acaba hiç merak ettiniz mi?

'Türban' sözü, 18. asrın sonlarında Fransa'da, Osmanlı imparatorluğu'nun Paris elçisi Moralı Esseyid Ali Efendi'nin sarığının verdiği ilhamla ortaya çıktı. Paris sosyetesine mensup hanımlar 1790'ların sonunda Ali Efendi'nin sarığına benzer şapkalar takmaya, saçlarını kıymetli kumaşlarla sarmaya başlamışlardı ve bu yeni moda 'türban' adını aldı. Sarıkta kullanılan, bugün 'tülbent' dediğimiz ve Farsça aslı 'dülbend' olan kelime Fransızca'da 'turban'a dönmüştü!

Örtünmenin islami terminolojideki karşılığı ise, 'hicab' sözüydü ve her çeşit başörtüsünün genel karşılığı, Arapça'da 'bakışlardan gizlenmek' ve 'saklanmak' demek olan 'hecebe' kökünden gelen 'hicab' kelimesiydi.

Bugünün 'türban' dediğimiz ve omuzlara kadar inen başörtüsü, ilk defa 1970'lerin başında, Lübnan'da ortaya çıktı. Modelin yaratıcısı, üst düzeyde bir din adamıydı: Lübnanlı Şiiler'in lideri olan Hüccetülislam Musa Sadr... Ama koskoca Hüccetülislam'ın moda yaratmayı düşünecek háli yoktu ve model herhangi bir dini düşünceyle değil güvenlik maksadıyla ve Şii kadınların tehlikeden korunmaları için ortaya çıkmıştı!

TACiZ TEHDiTLERi
Şiiler, Lübnan'ın güneyinde çoğunluktaydılar ama bölge 70'li yılların başından itibaren Filistinli gerillaların kontrolü altına girmişti. Kral Hüseyin'in Ürdün'den kovduğu gerillalar, sivil Filistinlilerle beraber Güney Lübnan'a yerleşmiş vaziyetteydiler. Askeri bakımdan zayıf olan Lübnan hükümeti, topraklarındaki siláhlı milislere karşı birşey yapamıyordu ve ülkenin güneyi Filistinliler'in kontrolündeydi.

işin askeri yönünden başka bir de sosyal boyutu vardı ve Şii Lübnanlılar ile Filistinli gerillalar arasında her an bir gerilim yaşanıyor, gittikçe artan ekonomik sıkıntılara Şii kadınların gerillalar tarafından taciz edilmeleri gibi günlük rahatsızlıklar da ekleniyordu.

Yaratıcılığını Hüccetülislam Musa Sadr'ın yaptığı bugünün türbanı işte bu gibi rahatsızlıklardan, özellikle de Şiiler'in sık sık uğradıkları tacizlerden doğdu ve kısa bir müddet sonra çarşafa bürünmemiş olan hemen bütün Şii kadınlar bir örnek giyinir oldular.

Musa Sadr, Şah dönemi iran'ının en büyük gazetesi 'Kayhan'ın başında bulunan ve iran'ın en güçlü gazetecisi olan Emir Tahiri'ye 1975 yılında Beyrut'ta verdiği demeçte modeli bizzat hazırladığını anlattıktan sonra 'ilhamımı Batı dünyasının kilise resimlerinden ve Lübnan'daki Katolik rahibelerin kulladıkları başörtülerden aldım' diyecekti. Sadr'a göre Lübnanlı Şii kadınlar bu yeni örtünme biçimi sayesinde diğer dinlerden ve mezheplerden olan hemcinslerinden apayrı bir görünüm kazanırlarken tacize ve tecavüze uğrama ihtimalleri de en aza inmişti, zira yeni oluşmaya başlamış olan siláhlı Şii hareketinin de koruması altına girmişlerdi.

Hicab, Lübnan'dan ilk olarak iran'a ihraç edildi ve Şah'ın gidişini hazırlayan olayların başladığı 1977 sonbaharında Tahran'da yönetim aleyhinde yapılan gösterilerde ortaya çıktı. Şah karşıtı kadınların bir kısmı hicaba bürünmüşlerdi. Sürgünde yaşayan ve 1979'da Şah'ın devrilmesiyle sürgünden dönen imam Humeyni'yi Tahran'ın Mehrábád havaalanında karşılayan yüzbinlerce iranlı kadının arasında da artık binlerce hicablı kadın vardı.

Murat Bardakçı

(bkz: alıntıdır)
Öyle sorunlar vardır ki iki tarafı da doyuracak bir çözüm yoktur.
Ya taraflardan birini seçer, onun isteğini yerine getirirsiniz... Ya da "Ne şiş yansın ne kebap" yöntemini seçersiniz. Yani, ne bir yana yaranabilirsiniz ne de öteki yana...
Ama bazen de çözüm, Kristof Kolomb'un yumurtası kadar yalındır. Ama herkes karmaşık formüller peşinde olduğundan, bu çözüm kolay kolay kimsenin aklına gelmez.
"Türbanlı öğrenci"lere izin verirseniz, olayın orada durmayacağı belli... Çünkü perde arkasındaki "siyasal islam" için türban bir amaç değil, sadece bir araç!
izin vermediğiniz zaman da konunun Fazilet ve benzeri çevrelerce "istismar" edildiği ortada... ANAP sözcüleri bile, söz türbana gelince, karaya vurmuş balığa dönüyorlar. Saçmalıyorlar.
Yolu Özal açmış bir kere... Yılmaz mı kapatacak?!
Öyleyse ne yapmalı?

* * *

"Ne yapmalı" sorusunu yanıtlamadan önce... konunun artık "her açıdan", tartışmaya yer bırakmayacak kadar açık olduğunu vurgulamalıyız.
Bazı kız öğrenciler niçin başlarını örtüyorlar?
Kimisi inancı gereği... Kimisi siyasal amaçla... Kimisi de kendisine bunun karşılığında maddi bir çıkar sağladığı için...
Eskiden var olmayan böyle bir sorunun, 12 Eylül sonrasında ve özellikle de Özal döneminde ortaya çıkmasının nedenleri nelerdir?
Dinci güçlere verilen ödünler... "Türk - islam sentezi"nin resmi ideoloji yapılması... Ve Özal'ın tarikatçı eğilimleri!..
Kadınların başlarını örtmesi, dinsel açıdan bir zorunluluk mudur?..
Hayır! Kuran, kadınların başını örtmesini zorunlu kılmamış, sadece "daha uygun" olacağını tavsiye etmiştir.
Bu tavsiyenin arkasında ne gibi gerçekler var?
Arap erkekleri sokakta cariyelere sataşıyordu. Yanlışlıkları önlemek için böyle bir uygulama getirildi. Ve bu nedenle de Müslüman cariyelerin bile başlarını örtmesi yasaklandı.
Din adamlarının dinsel "cemaat önderi" konumundakilerin yakınları başlarını örtüyor mu? Fazilet Partisi'nin önde gelenlerinin eşleri başlarını örtüyor mu?
Örten de var, örtmeyen de!
Öğretmenlerin ve öğrencilerin başörtüsü ile derse girmelerinde ne gibi bir sakınca var?
Herkes dinsel inancını belli edecek biçimde giyinerek sınıfa gelirse, orada özgür bir eğitim ortamı kalmaz. Siyasal ve inançsal bölünmelerin sınıflara taşınması, giderek önlenemez olur.
Peki kamu görevlerinde ve üniversitede "türban yasağı" demokrasiyle bağdaşır mı?
Benzer uygulamalar birçok demokratik ülkede de var. Her kurumun ve görevin gereği olan yasal kurallar bulunur. Avrupa insan Hakları Mahkemesi, bu yasağa karşı yapılan bir başvuruyu geri çevirdi.
Üniversite de "türban yasağı" kalkarsa ne olur?
Yeni istemler başlar... Sırada ders ve sınav saatlerinin "namaz saatlerine göre" düzenlenmesi isteği bulunuyor. Perde arkasındaki güçlerin amacı "din devleti"dir.

* * *

Ne yapmalı?
"Türban"ın yerine "peruk" koymalı!
Böylece, hem başını örtmek isteyenler amaçlarına ulaşmış olacaklar... hem de dinsel simgelerle üniversitelere girilmesinin sakıncalarına inananların içi rahat edecek! ( Aynı çözümün tüm kamu çalışanları için geçerli olmaması için de bir neden yok!.. )
Üstelik böyle bir uygulamanın örnekleri de var.
Fethullah Hoca'nın öğretmenleri, Orta Asya'daki okullarında derslere başörtüsü ile girmiyorlar... Peruk ile giriyorlar. Çünkü yönetimler başörtüsüne izin vermiyor.
işte çözüm!.. işte uygulama!..
Eğer amaç "üzüm yemek değil de bekçi dövmek" değilse tabii!

Ahmet TAner KIŞLALI

(bkz: alıntıdır)
bilinenin aksine;
türban; fransızca kökenli bir kelime olup, fransızların kullandığı boynu açık bırakan bir tür şapkadır.
başörtüsü ise; anneannelerimizin, babaannelerimizin ve doğudaki kadınların başına taktığı ve siyasi bir sembol niteliğinde olmayan bir çeşit tülbenttir.
sizin ''siyasal simge'' diye adlandırdığınız şeyin asıl adı sıkmabaştır; laiklik karşıtı şeriat yanlısı insanların saçlarını değil beyinlerini örtmek üzere kullandıkları bir çeşit bez diyebiliriz:
evet, sıkmabaş beyinleri örtmek için kullanılır.
çünkü, dini sömürüye bu derece açık olan bu güruh;
iktidar amacı güden, koltuk sevdası için dinlerini sömüren insanların kurbanıdır.

siyaseti insanların dinini ve inançlarını sömürerek yapan politikacıların siyasal amaçlarının kurbanı olup da bunun farkındalığına dahi varamamanın adına da kusura bakmayın ama ben aptallık derim varın siz başörtüsü deyin türban deyin..
nedense başörtülü/türbanlı olanların umursamadığı farktır. çünkü onlar zaten allah'ın emri olduğu için takarlar... ama gariptir ki onları takmayan insanlar için dert olmuş farktır. olmayan farktır yani.
türbanla başörtüsü arasında herhangi bir fark yoktur.ikisi de dini değerlerini usulünce yaşamak isteyen müslüman kadınların başlarına örttüğü bir bez parçasıdır sadece...eş anlamlı kelimelerdir zıt anlamlı değil *
farkları yoktur. benzer yönleri çoktur. genelde takmayanlara dert olmaktadır. zira bu aksesuarlar siyasi araç olarak kullanıldığında ve halk kandırıldığında birilerinin buna karşı durması gerekmektedir. aslında mantalite çok gariptir. başı açık kadınlar cehenneme mi gidecek ya da başı kapalı olmasına rağmen her türlü pisliği yapan kadınlar cennete mi gidecek? cevabı basittir bunu allah bilir. allah'ın da gönderdiği kutsal kitapta başörtüsüne gelene kadar uyulması gereken o kadar çok kural vardır ki. ***