Oğuz Atay'ın başyapıtıdır. Son zamanlarda Olric karakteri sosyal medyada bir hayli söz edilmektedir.
Korkuyoruz. düşünmekten ve sevmekten korkuyoruz. insan olmaktan korkuyoruz. insana benzetirsek, onlara acımaktan korkuyoruz. işin içine bir kere acıma girerse, ondan bir daha kurtulamamaktan korkuyoruz. (sayfa 453)
şu zamana kadar okuduğum ve hemen hemen her sayfasında kendimi bulduğum zeka pırıltuılıyla dolu cümlelerle bezenmiş büyük yazar oğuz atay ın türk edebiyatındaki sayılı başyapıtlardandır.
keşke finalde sorulacak kitap olması nedeniyle değilde, daha erkenden kendi isteğimle okusaymışım dediğim bir oğuz atay eseri. farkli bir uslüp kullanılmış. gerçekten okumaya değer.
anlatınca olmaz. yaşamak diye bir problem yoktu bizim için. böyle bir problem
çözmedi asistanlar tatbikatlarda. sonunda hepimizi kurt
kaptı tabii. i̇nsan taklidi yaptığımız için, kurtlar bizi adam
sandı. dünyanın hiçbir yerinde böyle bir rezalet görülmemiştir.
az gelişmiş aşklar ülkesi olarak dünya milletleri arasında
ön sıraları işgal ediyoruz. birleşmiş milletler istatistiklerine
göre ancak nijerya ve gana bizden daha az gelişmiş.
âşık olma oranı yüz binde kırk iki. beş yıllık plan yüzde
yüz gerçekleştiği takdirde bu oran bin dokuz yüz seksende
yüz binde seksen altı olacak. gene yeterli değil. planlama
örgütünde herkes evli olduğu için, meselenin üzerinde
çok durmuyorlar. beş yıllık planın uygulanmasına geçeli
bizim sınıftan yalnız güner âşık oldu: o da bir bar artistine.
cinsi aşk olduğu için sayılmadı. aşkta geriyiz de başka şey-
lerde ileri miyiz sanki? yalnız trafik kazalarında birinciyiz.
buyrun bakalım. binde dört onda iki. gururumuza dokunuyor.
selim kadar olamıyoruz. ayrıca, büyük şehirlerde
bir bakıma yüksek görünen bu oran, köylere doğru gittikçe
azalıyor. milli gelirin dağılımı gibi. aşk sağlığı enstitüsünün
bültenine göre, bir yıl içinde sadece on iki bin yedi yüz on
altı muhallebicide buluşma, yedi bin sekiz durakta buluşma
(bunun bin sekiz yüz yirmi beşi gerçekleşmemiş), bin dört
yüz altmış iki çeşitli açık yer gezintisi (parklar, kırlar, adalar
v.s.) ve yalnız altı yüz on iki sinema locası olayı tespit
edilmiş. buna gizli aşkları da ekleyin (bültende selimin
adına rastlanmadığı için, bunu gizli aşk olayları arasında
düşünebiliriz.) gizli aşk sayısının da, ihtimal hesaplarına
göre dört bin altı yüz kadar olduğu tahmin ediliyor. emniyet
genel müdürlüğünün tespit ettiğine göre de (yuvarlak
olarak) yüz yirmi altı bin sekiz yüz bakıp da iç geçirme,
kırk dört bin otobüs ya da dolmuşta hafifçe temas, dört bin
iki yüz peşinden gidip de vazgeçme, sekiz yüz elli eve kadar
izleme ve on beş bin yedi yüz uzaktan âşık olma ve sadece
(bu sayı kesin) sekiz yüz on dört ümitsiz aşk olayı
kaydedilmiş. bu arada, park bekçileri, seksen iki bin kadar
çifti düdük çalarak, tabanca çekerek ve benzeri tehditlerle
korkutmuş. parklar, bahçeler ve kırlar genel müdürlüğüne
göre de, altmış bin papatya sevgi falı için koparılmış ve
âşıkların üzerinde uzandığı yirmi sekiz bin metrekarelik bir
sahanın çimleri ezilmiş. tahmini zarar, yarım milyon lira
civarında. uzun sözün kısası, nefes alışın bile izleniyor selim.
bana kitap kurdu, boş hayaller kumkuması, hayatın cılız
gölgesi gibi sıfatlar yakıştırılabilir. şövalye romanları okuya
okuya kendini şövalye sanan don kişota benzetebilirsiniz
beni. yalnız onunla bir fark var aramda: ben kendimi don
kişot sanıyorum.
kitaplardan, yaşantılarım için yararlanamadığımı ve
kendimi bir biçime sokamadığımı da yüzüme vurabilirsiniz.
ne yapabilirim? kitap okumakla, manavın beni aldatmasına
engel olamıyorum bir türlü. manava inanmadığım
halde beni aldatıyor namussuz. ya inandığım dostalarımın
beni aldatmasını önlemek: büsbütün imkânsız bu. dostlarım
alay ediyor benimle. bu çocuğun sonu ne olacak, diyorlar.
hiç olmazsa kitaplardan kitaplar çıkarmalıymışım
bunu da yapamıyorum, yazamıyorum. kitapları, işimde
kullanılacak bir mal gibi göremiyorum: kapılıyorum onlara.
belki kitaplar da onlara karşı gösterdiğim aşırı ciddiyetimle
alay ediyordur. biliyorum, kitaplar da beni adamdan saymıyorlar.
fahişelerin, onlara barlarda para yediren tüccarları
küçümsemesi gibi hor görüyorlar beni.
bütün bunları düşündükçe daha da tersleşiyorum, kendime
daha çok zararım dokunuyor; benimle alay edenlerin
gözünde daha da küçülüyorum. duvarlar duvarlar var çevremde.
halsiz kalıncaya kadar başımı vuruyorum onlara.
bazı insanlar için çok ama çok özel bir kitaptır. ilk başlarda popüler olmasına sevinmiştim ama insanların bu kitabı günlük bayat esprilerine malzeme yapması beni çok üzdü. oysa ki bu kitap bir destandır. tutunamayan, ezilen, kendini güçsüz hisseden, korkuları olan, dünyanın pisliğini anlamış insanların destanıdır.
ayrıca bu kitabı anlamak için dostoyevski, kafka, camus, yusuf atılgan gibi isimlerin eserlerini okumak lazım. dahası varoluşçu felsefenin ne olduğunu bilmek lazım.
bir de vatan denen şey vardı ki, çok iyi korunması gerekiyordu. bizler, her sabah hep bir ağızdan onu özümüzden çok sevdiğimizi, ant denilen bir şey içerek haykırıyorduk.
dünya tefekkür tarihine "durbakalımhelecilik" geçmezse babama yapılmış en büyük hakaret olacaktır bu.
"çünkü öğrenmiştim en çok bağıranın en iyi şiir okumuş sayıldığını ve öğretmenin bu zayıf tarafını keşfeden tek akıllı öğrenciydim."
"Beni bir gün unutacaksan, bir gün bırakıp gideceksen boşuna yorma derdi, boş yere mağaramdan çıkarma beni... alışkanlıklarımı, özellikle yalnızlığa alışkanlığımı kaybettirme boşuna..." Oğuz Atay *
okunması sabır gerektiren kitaptır. kitap boyunca turgut un iç konuşmaları bayıp durur. 1 cümle ile anlatılacak şeyi 5 cümle ile anlatan ifadeler, iki kişi konuşurken her diyaloğa giren iç konuşmalar, kimin tarafından söylendiği,iç mi sesli konuşma mı olduğu anlaşılmayan diyaloglarla dolu karışık bir metin bu kitap. büyütmeye gerek yok.
Oğuz Atay'ın güzel bir kitabıdır. Fakat kitabın tuhaf yönleri de vardır.51. basımın kapağında yazarın tek gözlü bir resmi ve kitabın yayınevi olan iletişim yayınevinin logosunda güneş ve göz sembollerinin bulunması düşündürücüdür.
bir insanın sevdiği bir eserden alıntı yapması kadar doğal bir durum yoktur. adam kitabı ya da kitabın ihtiva ettiğini okumuş, sevmiş. elbette bunu paylaşmak ister.
bu yönden oğuz atay' ın bu unutulmaz eseri hakkında ergen merakı yorumunu yapmak tuhaf ve yanlıştır.