kısa bir süre önce hollandaca'ya çevrilen kitap. ingilizce çevirisi 2008 yılında yapılıp da ödül almasına rağmen çeşitli problemler nedeniyle yayınlanamamıştır. hatta kitap hakkında hollandaca yazılmış birçok makale bulabilirsiniz.
(bkz: Het leven in stukken)
"Bana anlayış göstereceğin yerde büfeyi gösterdin." cümlesiyle birçok şeyin özetini anlattığına inandığım kitap. Anladıklarını söylerler, geçecek derler ama anlamazlar. Anlamak dediğin kavram bazen sımsıkı sarılmadan öte bir şey değildir, olamamıştır ve gerisi anlamsızdır...
--spoiler--
Mısra 263: Hayattan yok çıkarım
Oysa... çıkarlarını düşünmeyenler unutulacaklardır. Her olayda bir kenara çekilenler gerçekten de bir kenarda kalacaklardır. Yaptıkları işlerin gizli kalmasını isteyenler, bunda başarıya ulaşacaklardır. Kimse, onların varlığıyla tedirgin olmayacaktır. Bir gün öldükleri zaman, arkalarında küçük bir iz, bir anı, bir gözyaşı, bir eser bırakmadan yok olacaklardır. Gazetedeki ölüm ilanı bile, yedinci sayfada bir kenarda kalacak, kimsenin gözüne çarpmayacaktır. Hayattan çıkarı olmayanların, ölümden de çıkarı olmayacaktır. Ölüm bile onların adlarını duyurmaya yetmeyecektir. Herkesin mezarında güller ve menekşeler büyürken, onların mezarlarını otlar bürüyecektir. Mezarları bir kenarda kalmasa bile, büyük ve muhteşem anıtların arasına sıkışıp kaybolacaktır. Cennetteki muhallebicide de garson onlarla ilgilenmeyecektir. Ağız tadıyla bir keşkül yiyemeden masadan kalkacaklardır. Gene de garsona bir bahşiş bırakmak zorunda kalacaklardır. Hayattan çıkarı olmayanların hayaTı, çıkmaza sürüklenecektir. Kendini beğenmişliğin cezasını daha bu dünyadan çekmeye başlayacaklardır. Sıkıntılarını kimseyle paylaşmasını bilmedikleri için, yalnız başlarına ıstırap çekeceklerdir. Duygu alışverişinden nasipleri olmayacaktır. Duygusuz, hareketsiz, tatsız bir hayat yaşadıkları sanılacaktır. Istırapları, ne yüzlerindeki çizgilerden, ne de saçlarının beyazlaşmasından anlaşılacaktır. Çektikleri acılarla, yüzlerinin buruşmasına, saçlarının beyazlaşmasına izin verilmeyecektir. Güldükleri zaman sevinçli, ağladıkları zaman kederli oldukları sanılacaktır. Hayattan çıkarları olmadığı da asla kabul edilmeyecektir. Böyle bir yanlışlığa düşülmeyecektir. Aslında, hayattan çıkarları olduğu ispat edilecektir; çıkarlarını korumak için canları çıktığı halde, bunu beceremedikleri için, çıkarlarıyokmuşdabirşeybeklemiyormuşçasınagillerden göründükleri yüzlerine vurulacaktır. Onlar da bu saldırılara bir karşılık bulamayacaklardır. Kendilerini yokladıkları zaman, bütün ileri sürülenlerin gerçek olduğunu, hayatlarını boş yere harcadıklarını, ne yazık ki artık çok geç kaldıklarını onlar da açık ve seçik olarak göreceklerdir. işte o anda dahi, delice bir harekette bulunmalarına, anlamsız bir hayatı anlamlı bir şekilde bitirmelerine göz yumulmayacaktır. Kendilerini öldürmeyeceklerdir. Onlara anlatılacaktır ki, böyle bir davranış bütün yaşantılarıyla çelişki içindedir, gerçekle bir ilgisi yoktur: kendilerini öldürürlerse, onlar hakkında varılan isabetli yargıları çürütmek için gene boş bir çaba göstermiş olurlar. Bu hiçbir şeyi değiştirmez. Onlar, bu rezilliğe de katlanarak sürünmeye devam edeceklerdir. Hayatlarıyla yanlış olanların ölümleriyle doğru olmalarına imkan var mıdır? Hayattan çıkarı olmamak, hem Tanrının hem de insanların gözünde affedilmez bir suçtur; gelişip yayılması için gerekli her türlü tedbir alınacaktır. Bütün tarih, bütün iktisat, bütün sosyoloji, bütün psikoloji, kısaca bütün lojiler, hayatın çıkarcılığa dayandığını göstermek için yırtınacaklardır, yırtınmalıdırlar. "Ben çıkarıma bakarım" diyeceksiniz, bunun için "Babamı bile tanımam" diyeceksiniz. Kimseyi tanımayacaksınız; hele hayattan çıkarı olmayanları hiç!
--spoiler--
bel ağrısına iyi geliyor. yatakta sırtüstü yatarken belimin altına koyup 2-3 saat sabit yattığımda, günün yorgunluğunu attırdığını farkettim. adam güzel yazmış kalın kalın. seviyorum bu tür kitapları. suç ve ceza'nın arasına da sünger koyup siktim. aynı am gibi oldu.
anlatılan, anlatılan, anlatılan kitap. bu kitap bir halk efsanesi gibi okunmak yerine anlatılıyor. okuyanlar ise bu popüler anlatıma dönüp bakmak bile istemiyor.
isminin okunamayanlar olarak değiştirilmesi gereken kitap. 3 aydır rafta duruyo okuyamadım nedense bir fobi oluştu bu kitaba karşı. açınca ergen kimlik bunalımları ve facebook iletileriyle karşılaşıcam gibi geliyor.
insanın hayatını degiştiren, kendini ve hayatı sorgulamasını sağlayan bazı olaylar vardır. benim için bu tutunamayanları okumak olmuştur. O yüzden bu kitap sadece bir kitap değidir. konusu ile hayatla bazen dalga gecen, bazen eleştiren, bazen ise insanoğlunun aslında ne kadar yanlız oldugunu bir kez daha bize gösteren bir başyapıttır.
--spoiler--
Bazen yok olmak hiç olmaktan iyidir Olric!
Yok mu olalım efendimiz?
Var mıyız ki Olric!
--spoiler--
inat etmiştim ilk başladğığımda."bu kitap bitecek" dedim.aradan geçen 6 gün sonunda iyiki de o basit inada kanmışım diyorum. kitabın içinde oradan oraya sürükleniyor insan. bazen tutgut'a üzülür, bazen selim'e kızar hatta olriç'le bile konuşur hale geliyorsun farketmeden.üniversitede sayın hocalar bu kitabı tavsiye ettiğinde okumamıştık, burun kıvırmıştık. yok içinde böyle bir anlatım metodu varmış, yok şöyle bir yenilik yapmış derken bugün hemşerim olan oğuz atay'a saygılarımı sunuyorum.
ilk okuduğumda üniversiteye yeni başlamıştım kaldığım yurtta ranzanın üst katında kahkahalarla okumuştum, ne komikti şu oğuz atay... bitirdiğimde aklımda selim ışık diye bir adam vardı sadece. etkilenmiştim yine de. sonra aradan yıllar geçti. tekrar aldım elime tutunamayanları. okuduğum her cümlede o yıllar önce gülen çocuğun haline üzüldüm. sonra burada bu kadar gülünecek ne vardı acaba diye düşündüm. hayır, acıdan başka bir şey yoktu bu kitapta, ağlamakla gülmek arasında insanı çelişkiye düşürüp acıya yuvarlayan bir kitaptı tutunamayanlar. yalnızlığın boşluğunda oğuz atay'ın yankısıydı. şimdi mi, evet korkuyorum tekrar okumaya...
yıllardır kitaplığımda, sosyal medyadan takip ettiğim yorumlar yüzünden okuyamadığım oğuz atay kitabıdır..kendini anlamış sanan ayrı saçmalar bu kitap hakkında, anlayamadığını söyleyen de bambaşka şizoya bağlar yorumlamalarında..keşke kimse yorumlamayaydı da ilk aldığımda okuyaydım amk..napcaamı bilemedim len sizin yüzünüzden.*
işin ilginç yanı, okuduğum kitaplarda romanlarda sürekli atıfta bulunulan bir kitaptır da bu ve içinde geçen karakterler ama bendeki de nasıl bir inatsa artık, senelerdir bakışıp dururuz karşılıklı.daha da ilginç bi yön var bu durumda..hani artık böyle yatmadan önce göz göze geldiğimizde ne ayaksın olm sen diyesim geliyo ama "yıllardır otu boku okuycaana beni okuyaydın ya mal adam" diyecekmiş gibi geliyo artık tırsıyorum, o derece inadız birbirimize..du bakali...
hakkında bu kadar entry girilince bi tutunamadınız amına koyim diyesim geldiği eserdir. şaka bir yana (he amk çok komik) gayet de başarı elde etmiş bir kitaptır. bu tür kitaplarla milletin eğilimli olduğu noktaları belirlemek de mümkündür.