sözlük yazarlarının sevdiği şiirler

entry1812 galeri42
    771.
  1. ölmek bir sanattır diğer herşey gibi.
    üstüme yoktur bu konuda.
    öyle bir ölürüm ki cehennem sanılır.
    öyle bir ölürüm ki gerçek sanılır.
    sanıyorum sahneye çıkma sıran geldi diyeceksin.

    (bkz: sylvia plath)
    0 ...
  2. 772.
  3. hayat öğretmenim necip fazıl kısakürek'ten çile

    gaiblerden bir ses geldi: bu adam,
    gezdirsin boşluğu ense kökünde!
    ve uçtu tepemden birdenbire dam;
    gök devrildi, künde üstüne künde...

    pencereye koştum: kızıl kıyamet!
    dediklerin çıktı, ihtiyar bacı!
    sonsuzluk, elinde bir mavi tulbent,
    ok çekti yukardan, üstüme avcı

    ateşten zehrini tattım bu okun,
    bir anda kül etti can elmasımı.
    sanki burnum, değdi burnuna (yok)un,
    kustum, öz ağzımdan kafatasımı

    bir bardak su gibi çalkandı dünya;
    söndü istikamet, yıkıldı boşluk.
    al sana hakikat, al san rüya!
    işte akıllılık, işte sarhoşluk!

    ensemin örsünde bir demir balyoz,
    kapandım yatağa son çare diye.
    bir kanlı şafakta, bana çil horoz,
    yepyeni bir dünya etti hediye

    bu nasıl bir dünya, hikayesi zor;
    makânı bir satih, zamanı vehim.
    bütün bir kahinat muşamba dekor,
    bütün bir insanlık yalana teslim.

    nesin sen, hakikat olsan da çekil!
    yetiş körlük, yetiş, takma gözde cam!
    otursun yerine bende her şekil;
    vatanım, sevgilim, dostum ve hocam!

    aylarca gezindim, yıkık ve şaşkın,
    benliğim bir kazan ve aklım kepçe,
    deliler köyünden bir menzil aşkın,
    her fikir içimde bir çift kelepçe.

    niçin küçülüyor eşya uzakta?
    gözsüz görüyorum rüyada, nasıl?
    zamanın raksı ne bir yuvarlakta?
    sonum varmış, onu öğrensem asıl?

    bir fikir ki sıcak yarad kezzap,
    bir fikir ki, beyin zarında sülük.
    selam sana haşmetli azap;
    yandıkça gelişen tılsımlı kütük.

    yalvardım: gösterin bilmeceme yol!
    ey yedinci gök, esrarını aç!
    annemin duası, düş de perde ol!
    bir asâ kes bana, ihtiyar ağaç!

    uyku, katillerin bile çeşmesi;
    yorgan, allahsıza kadar sığınak.
    teselli pınarı, sabır memesi;
    size şerbet, bana kum dolu çanak.

    bu mu, rüyalarda içtiğim cinnet,
    sırrını ararken patlayan gülle?
    yeşil asmalarda depreniş, şehvet;
    karınca sarayı, kupkuru kelle...

    akrep nokta nokta ruhumu sokmuş,
    mevsimden mevsime girdim böylece.
    gördüm ki, ateşte, cımbızda yokmuş,
    fikir çilesinden büyük işkence.

    evet, her şey bende bir gizli düğüm;
    ne ölüm terleri döktüm, nelerden!
    dibi yok göklerden yeter ürktüğüm,
    yetişir çektiğim mesafelerden!

    ufuk bir tilkidir, kaçak ve kurnaz;
    yollar bir yumaktır, uzun ve dolaşık.
    her gece rüyamı yazan sihirbaz,
    tutuyor önümde bir mavi ışık.

    büyücü, büyücü ne bana hıncın?
    bu kükürtlü duman, nedir inimde?
    camdan keskin, kıldan ince kılıcın,
    bir zehir kıymak gibi, beynimde.

    lugat, bir isim ver bana halimden;
    herkesin bildiği dilden bir isim!
    eski esvaplarım, tutun elimden;
    aynalar söyleyin bana, ben kimim?

    söyleyin, söyleyin, ben miyim yoksa,
    arzı boynuzunda taşıyan öküz?
    belâ mimarının seçtiği arsa;
    hayattan muhacir; eşyadan öksüz?

    ben ki, toz kanatlı bir kelebeğim,
    minicik gövdeme yüklü kafdağı,
    bir zerreciğim ki, arş'a gebeyim,
    dev sancılarımın budur kaynağı!

    ne yalanlarda var, ne hakikatta,
    gözümü yumdukça gördüğüm nakış.
    boşuna gezmişim, yok tabiatta,
    içimdeki kadar iniş ve çıkış.

    gece bir hendeğe düşercesine,
    birden kucağına düştüm gerçeğin.
    sanki erdim çetin bilmecesine,
    hem geçmiş zamanın, hem geleceğin.

    açıl susam, açıl! açıldı kapı;
    atlas sedirinde mavera dede.
    yandı sırça saray, ilahi yapı,
    binbir avizeyle uçsuz maddede.

    atomlarda cümbüş, donanma, şenlik;
    ve çevre çevre nur, çevre çevre nur.
    içiçe mimari, içiçe benlik;
    bildim seni ey rab, bilinmez bilinmez meşhur!

    nizam köpürüyor, med vakti deniz;
    nizam köpürüyor, ta çenemde su.
    suda bir gizli yol, pırıltılı iz;
    suda ezel fikri, ebed duygusu.

    kaçır beni ahenk, al beni birlik;
    artık barınamam gölge varlıkta.
    ver cüceye, onun olsun şairlik,
    şimdi gözüm, büyük sanatkarlıkta.

    öteler öteler, gayemin malı;
    mesafe ekinim, zaman madenim.
    gökte saman yolu benim olmalı;
    dipsizlik gölünde, inciler benim.

    diz çök ey zorlu nefs, önümde diz çök!
    heybem hayat dolu, deste ve yumak.
    sen, bütün dalların birleştiği kök;
    biricik meselem, sonsuza varmak...
    0 ...
  4. 773.
  5. ÜÇÜNCÜ ŞAHSIN ŞiiRi

    Gözlerin gözlerime değince
    Felaketim olurdu, ağlardım
    Beni sevmiyordun, bilirdim
    Bir sevdiğin vardı, duyardım
    Çöp gibi bir oğlan, ipince
    Hayırsızın biriydi fikrimce
    Ne vakit karşımda görsem
    Öldüreceğimden korkardım
    Felaketim olurdu, ağlardım
    Ne vakit Maçka'dan geçsem
    Limanda hep gemiler olurdu
    Ağaçlar kuş gibi gülerdi
    Sessizce bir cigara yakardın
    Parmaklarımın ucunu yakardın
    Kirpiklerini eğerdin, bakardın
    Üşürdüm, içim ürperirdi
    Felaketim olurdu, ağlardım
    Akşamlar bir roman gibi biterdi
    Jezabel kan içinde yatardı
    Limandan bir gemi giderdi
    Sen kalkıp ona giderdin
    Benzin mum gibi giderdin
    Sabaha kadar kalırdın
    Hayırsızın biriydi fikrimce
    Güldü mü cenazeye benzerdi
    Hele seni kollarına aldı mı
    Felaketim olurdu, ağlardım

    ATTiLA iLHAN

    karşılıksız aşk böyle mi güzel anlatılır, hislere tercüman olmak bu işte...
    0 ...
  6. 774.
  7. shakespeare'in yazdığı ve can yücel'in çevirdiği:

    vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
    degmez bu yangin yeri, avuç açmaya degmez.
    degil mi ki çignenmis inancin en seçkini,
    degil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
    degil mi ki ayaklar altinda insan onuru,
    o kizoglan kiz erdem daglara kaldirilmis,
    ezilmis, horgörülmüs el emegi, göz nuru,
    ödlekler geçmis basa, derken mertlik bozulmus,
    degil mi ki korkudan dili bagli sanatin,
    degil mi ki çilginlik sahip çikmis düzene,
    dogruya dogru derken egriye çikmis adin,
    degil mi ki kötüler kadi olmus yemen' e
    vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama,
    seni yalniz komak var, o koyuyor adama.
    0 ...
  8. 775.
  9. sezai karakoç-mona roza

    Siyah güller, ak güller.
    Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak.
    Kanadı kırık kuş merhamet ister.
    Ah senin yüzünden kana batacak.
    Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.

    Ulur aya karşı kirli çakallar,
    Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa.
    Mona Rosa bugün bende bir hal var.
    Yağmur iri iri düşer toprağa,
    Ulur aya karşı kirli çakallar.

    Açma pencereni perdeleri çek,
    Mona Rosa seni görmemeliyim.
    Bir bakışın ölmem için yetecek.
    Anla Mona Rosa ben bir deliyim.
    Açma pencereni perdeleri çek.

    Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi,
    Bende çıkar güneş aydınlığına.
    Bir nişan yüzüğü bir kapı sesi.
    Seni hatırlatır her zaman bana.
    Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi.

    Zambaklar en ıssız yerlerde açar
    Ve vardır her vahşi çiçekte gurur.
    Bir mumun ardında bekleyen rüzgar,
    Işıksız ruhumu sallar da durur.
    Zambaklar en ıssız yerlerde açar.

    Ellerin, ellerin ve parmakların
    Bir nar çiçeğini eziyor gibi.
    Ellerinden belli olur bir kadın,
    Denizin dibinde geziyor gibi.
    Ellerin, ellerin ve parmakların.

    Zaman ne de çabuk geçiyor Mona.
    Saat onikidir söndü lambalar
    Uyu da turnalar girsin rüyana,
    Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar.
    Zaman ne de çabuk geçiyor Mona.

    Akşamları gelir incir kuşları,
    Konarlar bahçemin incirlerine.
    Kiminin rengi ak kiminin sarı.
    Ah beni vursalar bir kuş yerine.
    Akşamları gelir incir kuşları.

    Ki ben Mona Rosa bulurum seni
    incir kuşlarının bakışlarında.
    Hayatla doldurur bu boş yelkeni.
    O masum bakışların su kenarında.
    Ki ben Mona Rosa bulurum seni.

    Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa.
    Henüz dinlemedin benden türküler.
    Benim aşkım uymaz öyle her saza.
    En güzel şarkıyı bir kurşun söyler.
    Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa.

    Artık inan bana muhacir kızı,
    Dinle ve kabul et itirafımı.
    Bir soğuk, bir mavi, bir garip sızı
    Alev alev sardı her tarafımı.
    Artık inan bana muhacir kızı.

    Yağmurdan sonra büyürmüş başak,
    Meyvalar sabırla olgunlaşırmış.
    Bir gün gözlerimin ta içine bak
    Anlarsın ölüler niçin yaşarmış.
    Yağmurdan sonra büyürmüş başak.

    Altın bilezikler o kokulu ten
    Cevap versin bu kuş tüyüne.
    Bir tüy ki can verir gülümsesen,
    Bir tüy ki kapalı geceye güne.
    Altın bilezikler o kokulu ten.

    Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.
    Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak.
    Kanadı kırık kuş merhamet ister,
    Ah senin yüzünden kana batacak.
    Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.
    1 ...
  10. 776.
  11. bertolt brecht - madem iyisin

    anladik iyisin,
    ama neye yariyor iyiligin?
    seni kimse satin alamaz.
    eve dusen yildirim da satin alinmaz.
    anldik dedigin dedik,
    ama dedigin ne?
    dogrusun, soylersin dusundugunu,
    ama dusundugun ne?
    yureklisin,
    kime karsi?
    akillisin,
    yarari kime?
    gozetmezsin kendi cikarini,
    peki gozettigin kiminki?

    simdi bizi iyi dinle:
    dusmanimizsin sen bizim.
    dikecegiz seni bir duvarin dibine.
    ama madem bir suru iyi yonun var,
    dikecegiz seni iyi bir duvarin dibine
    ve iyi tufeklerden cikan
    iyi kursunlarla vuracagiz seni.
    sonra da gomecegiz;
    iyi bir kurek ile
    iyi bir topraga.
    1 ...
  12. 777.
  13. Bir çıkmaz sokaktayım
    Yanlız kaldım bir başıma, çaresiz
    Bir başka dünyadayım
    Korkuyorum sebepsiz...
    0 ...
  14. 778.
  15. incecikti
    gül dalıydı
    dokunsam kırılacaktı
    dokunmadım
    kurudu

    gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç
    ağaçlar bükmesinler n'olursun boyunlarını
    neden akşam oluyorum tren kalkınca
    kırlangıçlar birdenbire çekip gidince
    mendiller sallanınca neden tıkanıyorum
    öyle çok acımasız ki öyle birdenbire ki
    az önceki çiçekler nasıl da diken diken
    gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç o sularda çimdik, bitti; köprüleri geçtik bitti
    o elmanın tadı orda, o kuş çoktan öttü, bitti
    artık çocuk değiliz, susarak da bir şeyler diyebiliriz
    günler devlet alacağı, yıllar bir kadehcik buzlu rakı
    oyunlar oyuncaksı, oyuncaklar eski şarkı
    kavaklara oklu yürek çizip duran o çakı
    nerde şimdi nerde şimdi, nerde o kan sarhoşluğu
    gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç

    akarsuya bırakılan mektup, hasan hüseyin korkmazgil
    0 ...
  16. 779.
  17. aşk

    sen kocaman çöllerde bir kalabalık gibisin,
    kocaman denizlerde ender bir balık gibisin.
    bir ısıtır, bir üşütür, bir ağlatır bir güldürür;
    sen hem bir hastalık hem de sağlık gibisin.

    Özdemir Asaf
    0 ...
  18. 780.
  19. tahir olmak da ayıp değil,
    zühre olmak da...
    hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
    bütün iş tahir'le zühre olabilmekte.
    yani yürekte.

    nazım hikmet
    0 ...
  20. 781.
  21. uzunca zamandır görmeyeli seni
    bir başka kadın, bir hoş olmuşsun
    kollarıma alıp da sarmayalı seni
    beyaz peynir gibiydin kaşar olmuşsun. *
    1 ...
  22. 782.
  23. beni bu güzel havalar mahvetti,
    böyle havada istifa ettim
    evkaftaki memuriyetimden.
    tütüne böyle havada alıştım,
    böyle havada âşık oldum;
    ...eve ekmekle tuz götürmeyi
    böyle havalarda unuttum;
    şiir yazma hastalığım
    hep böyle havalarda nüksetti;
    beni bu güzel havalar mahvetti.

    (bkz: Orhan Veli)
    2 ...
  24. 783.
  25. göz göze gelsek kör olacaktık...
    konuşsak sözler bitecekti...
    söylenecek bir çift söz kalsın diye konuşmuyorduk.
    gözlerimizi birbirine değdirmeden öylece oturalım,
    ve bir bardak demli çayın insanın yüreğini ısıtan, şefkatine sığınıp susalım.
    masada çay bardakları ve senin ellerin olsun...
    *
    3 ...
  26. 784.
  27. 785.
  28. yeniliyorum yar,
    yeniliyorum..
    galip sandığım yerlerimden
    yeniliyorum yar.
    yenildikçe,
    yenileniyor aramızdaki duvar.

    *
    1 ...
  29. 786.
  30. TAMAM YAVRUM,

    METELiĞiMiZ YOK; AMA YAĞMURUMUZ VAR

    sera etkisi deyin ne derseniz deyin
    eskisi gibi yağmıyor işte yağmur.
    özellikle büyük kriz zamanındaki
    yağmurlar geliyor aklıma.
    kuruş para yoktu ama bolbol
    yağmur vardı.
    öyle bir gece veya bir gün
    değil,
    7 gün ve 7 gece
    YAĞARDI
    ve Los Angeles'in yağmur ızgaraları
    bu kadar çok yağmuru emebilecek
    şekilde yapılmamıştı
    ve yağmur KALIN
    ve KARARLI
    ve DÜZENLi yağardı
    ve damlaların çatılara çarpışını
    oradan da oluk oluk
    toprağa akışını DUYARDINIZ
    ve DOLU,
    büyük BUZDAN KAYALAR
    patlayan
    oraya buraya saçılan havada uçuşan;
    ve yağmur
    kısaca
    DURMAZDI
    ve bütün çatılar akardı -
    evin her tarafına
    tencereler,
    kapkacaklar serilir
    TIP TIP sesleri bütün eve yayılırdı;
    ve kaplar boşaltılır,
    boşaltılır
    ve tekrar boşaltılırdı.
    kaldırımların üstünden geçerdi yağmur,
    bahçelerin içinden; ve merdivenleri tırmanıp
    evlere girerdi.
    el bezleri vardı, banyo havluları,
    ve yağmur genelde
    tuvaletlerden girerdi: köpüre köpüre, kahverengi, küçük girdaplarla
    ve külüstür arabalarla dolu olurdu sokaklar
    güneşli bir günde
    marş basmayan arabalarla,
    ve işsiz adamlar
    sanki canlılarmış gibi duran o eski arabaların
    can çekişmelerine bakarlardı
    pencereleri önünden;
    işsizler,
    yenik bir zamanın yenik insanları
    hapsolurdu evlerine
    karıları ve çocukları
    ve kedi köpekleriyle.
    kediler ve köpekler
    dışarı çıkmamak için diretir
    evin garip garip yerlerine
    pisliklerini bırakırlardı.
    işsiz adamlar
    bir zamanlar güzel olan karılarıyla
    evde tıkılıp kalmış olmaktan
    çıldırırlardı.
    korkunç tartışmalar yaşanırdı
    haciz ihtar mektupları
    kondukça posta kutularına.
    yağmur ve dolu, bezelye kutuları,
    yavan ekmekler; kızarmış
    yumurta, rafadan yumurta, haslanmış
    yumurta; fıstık ezmesi
    sandviçleri, ve her tencerede
    görünmez bir tavuk.
    babam, kesinlikle iyi biri olmayan babam
    her yağmurda, en iyi ihtimalle,
    annemi döverdi,
    kendimi üzerlerine atardım,
    bacaklar, dizler,
    çığlıklar
    ta ki
    birbirlerinden
    ayrılana kadar.
    "Gebertic'em seni, " bağırırdım "Bi' kez
    daha vurursan ona öldürürüm seni!"
    "Çabuk bu orospu çocu'unu
    çıkar burdan!"
    "hayır, Henri, annenin
    yanında kal!"
    evet, bütün evler kuşatma altındaydı
    fakat sanırım bizim evdeki dehşet
    ortalamanın üstündeydi.
    ve geceleri
    uyumaya çalıştığımızda
    yağmur yağmaya devam ederdi
    ve karanlıkta
    suların odama girmemesi için
    cesurca direnen penceremden
    ayın yağmur sularıyla bulanık
    görüntüsünü seyrederken
    Nuh'u hayal ederek
    ve Gemisini
    tekrar oluyor galiba
    diye düşünürdüm.
    hepimiz düşünürdük
    bunu.
    ve sonra, birdenbire,
    dinerdi yağmur.
    galiba hep
    sabaha doğru
    5, 6 sularında dinerdi,
    huzur çökerdi her yere,
    ama tam bir sessizlik değil
    çünkü hala devam ederdi
    tip
    tip
    tip
    sesleri
    ve sonra sis ve duman
    dağılırdı
    ve sabah 8'de
    gözleri kamaştıran sapsarı bir güneşışığı
    düşerdi yeryüzüne,
    Van Gogh sarısı -
    çılgın, köredici!
    ve ardından
    sağanaktan kurtulan
    çatı olukları
    güneş altında
    genleşmeye başlardı:
    PENG!PENG!PENG!
    ve herkes kalkıp dışarı bakardı
    hala yağmuru içine çeken
    bahçeler
    hiç bu kadar yeşil olmamış
    bir yeşil içinde
    ve kuşlar
    bahçelerde
    deli gibi cıvıldayan kuşlar,
    7 gün 7 gecedir
    yere konup da
    adamakıllı bir şey yiyememiş
    tohum yemekten
    bıkmış kuşlar
    solucanların
    toprak üstüne çıkmasını beklerlerdi,
    yarı boğulmuş solucanların.
    kuşlar solucanları önce topraktan çekip
    havaya kaldırır
    sonra da midelerine indirirlerdi;
    karatavuklar ve serçeler olurdu.
    karatavuklar serçeleri uzaklaştırmaya
    çalışır
    ama serçeler,
    açlıktan delirmiş,
    daha küçük ve çabuk,
    kendi paylarını
    kotarırlardı.
    erkekler verandada durur
    sigaralarını içerlerdi,
    şimdi kapı kapı dolaşıp
    büyük olasılıkla hiç bir kapı ardında
    bulamayacakları bir
    iş arayacaklarının,
    büyük olasılıkla çalışmayacak arabalarını
    çalıştırmaya uğraşacaklarının
    bilincinde.
    ve bir zamanlar güzel olan
    karıları
    banyoya girer
    saçlarını tarar,
    makyajlarını yapar,
    dünyalarını tekrar
    biraraya getirmeye çalışırlardı,
    onları saran korkunç mutsuzluğu
    unutmaya çalışarak,
    kahvaltı için
    ne hazırlasam diye
    telaşlanarak.
    ve radyo
    okulların
    açıldığını söylerdi.
    ve
    ardından
    işte ben
    yine okul yolundaydım,
    yollarda kocaman
    su gölcükleri,
    tepemde yeni bir dünya gibi
    güneş,
    evde annemler,
    okula
    zamanında vardım.
    Bayan Sorenson bizi
    "bugün tenefüs yok,
    yerler çok ıslak"
    diyerek karşıladı.
    çocuklar "AOF"
    bağırdı bir ağızdan.
    "fakat tenefüs saatinde
    çok farklı birşey
    yapacağız," dedi,
    "ve çok zevkli
    bir şey!"
    hepimiz merak ettik
    bu çok zevkli şeyin
    ne olduğunu
    ve o iki saat
    Bayan Sorenson
    dersini anlatmaya
    devam ederken
    bir türlü geçmek bilmedi.
    Küçük kızlara baktım,
    çok tatlı ve temiz ve
    dikkatli görünüyorlardı,
    uslu ve dik
    oturuyorlarken sıralarında
    ve saçları
    Kaliforniya
    güneşi altında
    çok güzeldi.
    sonra tenefüs zili çaldı
    ve hepimiz eğlenceyi
    beklemeye koyulduk.
    ardından Bayan Sorenson sınıfa seslendi:
    "şimdi ne yapacağız
    biliyor musunuz, birbirimize
    yağmur sağanağı sırasında
    neler yaptığımızı anlatacağız!
    en ön sıradan başlayıp
    arka sıralara doğru devam edeceğiz!
    hadi Michael, sen başla!..."
    ve hepimiz
    hikayelerimizi
    anlatmaya başladık, Michael başladı
    ve herkes sırayla kalkıp devam etti,
    ve sonra farkettik ki
    hepimiz yalanlar söylüyorduk, tamamen
    yalan sayılmaz ama
    çoğunlugu yalandı
    ve oğlanlardan bazıları pis pis
    gülmeye başladığında kızlar onlara
    kötü bakışlar fırlattı ve
    Bayan Sorenson "tamam!" diye bağırdı
    "tam bir sessizlik istiyorum!
    Siz merak etmeseniz de
    ben
    neler yaptığınızı
    öğrenmek istiyorum!"
    böylece biz de hikayelerimize
    devam ettik
    ve hepsi de hikayeydi.
    bir kız gökkuşağı
    ilk çıktığında bir ucunda
    Tanrı'nın yüzünü
    gördügünü söyledi.
    bir tek hangi ucu olduğunu söylemedi.
    bir oğlan oltasını
    pencereden sarkıtıp
    bir balık yakalayıp
    kedisini
    beslediğini söyledi.
    hemen hemen herkes
    bir yalan uydurdu.
    gerçek
    fazla acı
    ve utandırıcıydı.
    sonra zil çaldı
    ve tenefüs bitti.
    "teşekkür ederim," dedi Bayan
    Sorenson, "hepsi çok
    hoştu.
    yarına kadar
    yerler
    kurur ve
    kullanılabilecek
    hale gelir."
    çocuklardan bir
    gürültü koptu.
    küçük kızlar
    dimdik ve uslu
    oturuyorlardı,
    çok tatlı ve
    temiz ve
    dikkatli,
    saçları dünyanın bir daha
    asla göremeyeceği bir güneşin
    ışıkları altında
    çok güzel
    görünüyordu.
    ve

    Charles BUKOWSKI
    Çeviri: Cem Duran
    0 ...
  31. 787.
  32. ...
    Birkaç kişi dünyayı başka bir yer yapmaya yeter
    Aslında onların hikayesidir anlatılan
    Diğerleri dinler, seyreder, geçer gider
    Geçer gider herkes
    Hikayedir geriye kalan.

    Murathan Mungan
    0 ...
  33. 788.
  34. boşuna
    sen yoksun.........
    boşuna yağıyor yağmur...
    birlikte ıslanmayacağız ki.....
    boşuna bu nehir......
    çırpınıp pırpırlanması.....
    kıyısında oturup göremeyeceğiz ki...
    uzar uzar gider..
    boşuna yorulur yollar..
    birlikte yürüyemiyeceğizki..
    özlemlerde ayrılıklar da boşuna
    öyle uzaklardayız..
    birlikte ağlayamayacağız ki
    seviyorum seni boşuna..
    boşuna yaşıyorum
    yaşamı bölüşemiyeceğiz ki ...
    Aziz Nesin
    0 ...
  35. 789.
  36. ithaf
    Anne girmem bu oyuncak dükkanına ,
    Orda toplar ,tayyareler, tanklar var.

    Seviyorum söğüt dalı atımı tekme atmaz ısırmaz.
    Ben Yaşamak istiyorum , ağaç gibi sessiz ve rahat.
    Karınca kararınca değil , serpile serpile boylu boyunca
    ...
    .
    .
    .

    (bkz: Cahit Irgat)
    1 ...
  37. 790.
  38. ne duruyorsun be, at kendini denize!
    geride bekleyenin varmış, aldırma.

    (bkz: orhan veli kanık)
    0 ...
  39. 791.
  40. söz verdiğimiz yerde buluştuk..
    söz verdiğimiz zamanda değil..
    ben yirmi yıl erken gelip bekledim..
    sen geldin yirmi yıl geç..
    ben seni beklemekten yaşlıyım..
    sense beklettiğin için genç...

    aziz nesin
    4 ...
  41. 792.
  42. Eğer, bütün etrafındakiler panik içine düştüğü
    ve bunun sebebini senden bildikleri zaman
    sen başını dik tutabilir ve sağduyunu kaybetmezsen;

    Eğer sana kimse güvenmezken sen kendine güvenir
    ve onların güvenmemesini de haklı görebilirsen;

    Eğer beklemesini bilir ve beklemekten de yorulmazsan
    veya hakkında yalan söylenir de sen yalanla iş görmezsen,
    ya da senden nefret edilir de kendini nefrete kaptırmazsan,
    bütün bunlarla beraber ne çok iyi ne de çok akıllı görünmezsen;

    Eğer hayal edebilir de hayallerine esir olmazsan,
    Eğer düşünebilip de düşüncelerini amaç edinebilirsen,
    Eğer zafer ve yenilgi ile karşılaşır
    ve bu iki hokkabaza aynı şekilde davranabilirsen;

    Eğer ağzından çıkan bir gerçeğin bazı alçaklar tarafından
    ahmaklara tuzak kurmak için eğilip bükülmesine katlanabilirsen,
    ya da ömrünü verdiğin şeylerin bir gün başına yıkıldığını görür
    ve eğilip yıpranmış aletlerle onları yeniden yapabilirsen;

    Eğer bütün kazancını bir yığın yapabilir
    ve yazı-tura oyununda hepsini tehlikeye atabilirsen;
    ve kaybedip yeniden başlayabilir
    ve kaybın hakkında bir kerecik olsun bir şey söylemezsen;

    Eğer kalp, sinir ve kasların eskidikten çok sonra bile
    işine yaramaya zorlayabilirsen
    ve kendinde 'dayan' diyen bir iradeden
    başka bir güç kalmadığı zaman dayanabilirsen;

    Eğer kalabalıklarda konuşup onurunu koruyabilirsen,
    ya da krallarla gezip karakterini kaybetmezsen;
    Eğer ne düşmanların ne de sevgili dostların seni incitmezse;
    Eğer aşırıya kaçmadan tüm insanları sevebilirsen;

    Eğer bir daha dönmeyecek olan dakikayı,
    altmış saniyede koşarak doldurabilirsen;

    Yeryüzü ve üstündekiler senindir
    Ve dahası
    sen bir 'insan' olursun oğlum...

    (bkz: Rudyard Kipling)
    1 ...
  43. 793.
  44. evren
    yalnızlıktan da küçükmüş
    düşlermiş asıl sonsuz olan.

    evren
    umutlardan da küçükmüş
    mutsuzluk daha büyükmüş meğer.

    evren
    sekizinci renge sarınan
    metaforlarmış meğer.

    evren
    hiçlikten de küçükmüş meğer
    yaşamı ve ölümü ezberleyecek kadarmış

    evren
    küçük bir okyanusmuş meğer
    kıyısında yelkenliler batan.

    (bkz: Ahmet Telli)
    1 ...
  45. 794.
  46. 795.
  47. Yarın farklıdır bugünden,

    Adı değişir hiç olmazsa.

    Kara bir suyu

    Geçiyoruz şimdilerde

    Basarak yosunlu taşlara.

    Sen bugünden yarına

    Birazcık umut sakla.

    Zeynep Altıok Akatlı
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük