insan ruhunun iki kutuplu savaşı,
bir yanda ışıkla yıkanmış sabahlar,
karanlıkta soluk soluğa öte yanda
çırpınan düşünceler.
Gözlerimde dolaşır,
eksik kalmış bir duygunun yankısı,
sanki bir ömür arayıp da
bulamadığım bir sesin kırıntısı.
Sorgular yüklü her adım,
"Ben kimim?" sorusu
dönüp durur içimde,
bir girdap gibi çeker geçmişi.
ve geleceği.
Ne zaman bir cevap bulsam
hemen arkasından gelir
Bir başka boşluk.
Anlam dediğim
hep bir adım ötemde,
dokunurum,
dağılır.
Geceleri susturamam içimdeki yankıyı,
bir tarafım susmak isterken,
Haykırır diğeri.
Bu beden,
bu kalp
iki kutbun çekişmesinde
bir yol bulmaya çalışır.
Bazen huzur sandığım şey
sadece alışkanlıktır,
bazen kararsızlık
en dürüst halimdir.
Ve ben,
her gün yeniden doğarım
çelişkilerimin rahminden,
bir umutla
belki bu kez bulurum kendimi
yarım kalmayan bir duygunun içinde.
II.
Eksik Bir Şey
insan ruhunun iki kutuplu savaşı,
sessizce geçer içimizden.
bir taraf beklemekten yorgun,
Gidecek bir yer arar diğeri.
bazen bir çocuk suskunluğunda,
bir şair yalnızlığında bazen.
Gözlerimde dolaşır,
eksik kalmış bir duygunun yankısı,
ne zaman göz göze gelsem aynayla
kırılır içimdeki yüz,
ve hep bir yanım eksik kalır
adı konulmamış bir sevgide.
Bilirim;
insan bazen yalnız kalmakla
yenilir kendine,
bazen de çok konuşmakla.
Ben susmayı öğrendim en çok,
Dökülen sözcüklerin
Anlamsızlığını bildiğimden.
Ruhumda dönüp duran sorular var
ne zaman birini yanıtlasam
öbürü kanar içten içe.
Bir anlam arıyorum
ama anlam,
hep biraz uzakta duran
ve yüzünü çevirmeyen bir kadın gibi.
Geceleri daha çok büyür içimde bu arayış,
bir yıldız gibi düşer kalbime
kıpırtısız bir özlem.
Kendimle karşılaşırım sık sık
bir kahvede,
bir durakta,
ve bakarım:
hangi ben, hangisine yalan söylüyor?
Bir avuç gövdeyle başlar her sabah !
sabanın izinde ter,
ekmeğin suskun gölgesi.
Düşen her tohum bir dua,
her filiz bir çocuk gibi
ana rahminden doğrulur sabaha.
Zaman,
bir ırmak gibi akar ayak bileklerimizden.
Ne yana dönsek,
bir çağrının esmer sesi:
Gel, diyor,
senin olanı al,
senin olanı bırak.
Kış gelir,
gökyüzü keder gibi yağar çatılarımıza.
Sözcükler susar,
eller sabahın kabuğunda nasır tutar.
Bir çocuğun yüzüyle ısınır soba,
bir annenin sesiyle büyür tohum.
Ama biliriz…
gün olur,
en bereketli tarlayı da
en neşeli türküyü de
bir sessizlik sarar.
Gövdemiz toprağa döner,
adımız rüzgâra.
Ölüm,
bir yorgunluk gibi çöker alnımıza.
Ve toprak ana,
bizi tekrar alır koynuna.
Her şey başa döner:
Bir tohum,
bir çocuk,
bir ağıt.
Bir yıl daha,
zamanın eskiyen takviminde
bir yaprak daha düştü usulca.
Bir yıl daha,
umutlarımızı ve kırgınlıklarımızı
bir bohça gibi sırtımıza yükleyip
geldik işte buraya.
Ve şimdi…
Gönül verdik,
kalp kırdık,
gönül aldık bazen.
Kalbimiz paramparça oldu belki bazen.
Bazen gönlümüz alındı, iki sihirli sözcükle.
Fakat yaşadık her şeye rağmen.
Geçmez dediğimiz günler geçti,
kaç zifiri gecemiz yine sabah oldu.
En güzel anlarımız
avuçlarımızda sıkıp tutmaya çalıştıkça
kum taneleri gibi kayıp gitti parmak aralarımızdan.
Bir avuç toprağa ektiğimiz
rengârenk çiçekleri sevdiğimize verdik bazımız.
Bazımız, sevdiğimizi bir avuç toprağa verdik…
Bir avuç toprağa ektik gözyaşımızı.
Bir avuç topraktan biçtik ekmeğimizi.
Bir temmuz sıcağında dondu belki içimiz,
soğuk bir ocak sabahında sıcacık oldu gözlerimiz.
Mayısta çiçek açtık bazen,
bir kasım günü yaprak döktük.
Öfkelendik,
üzüldük,
sevindik,
kahkahalar attık bazen ağız dolusu.
Böyledir biraz da her yıl.
Güzel dileklerimizle başlar,
güzel dileklerimizle uçup gider
hiç konmamış gibi avuçlarımıza.
Ama yaşanır şöyle ya da böyle.
Güzel dileklerle başladık şimdi yeni bir yıla.
Bazen güzel şeyler yaşayacak,
bazen üzüleceğiz.
Ama şunu da bileceğiz ki
geçip gidecek.
O yüzden:
Yıllar geçip giderken;
hayatı ertelemediğimiz,
anı dolu dolu yaşadığımız,
çoğunlukla güzel günler geçirdiğimiz,
kötü günlerin üstesinden gelebildiğimiz;
Yemyeşildi bulutlar ve maviydi ormanlar
Gri toprağın üzerinde beyaz aslanlar,
Beyazın üzerinde bir siyahlık.
Yemyeşildi yılanlar ve solucanlar.
Gri gözlerinin içerisinde kaybolmuştu sanat
Ve müzik gözbebeklerinde gömülüydü
Beyaz ve siyah saçlarının arasında
beyaz ve siyahın birleştiği çizgideydi tablolar
Beyaz tenin üzerinde geziniyordu kalemler
Ve hiç olmadığı kadar küçük
Küçüklük ve masumiyetin birleştiği çizgideydi dans
Ve dansın içinde gizliydi sanat
Hava kararıyor yine,
Uzak şehirlerin kahpe rüzgarlarıyla bir kavgam var,
Güneş doğmazmış,
Ağaçlar yeşermezmiş kuru duvarlarla süslü bahar dallarında.
Yetim dizeler şairin yalnızlığı,
O kimsesi olur söylenmemiş sözlerin,
Bilinmeyen acıları bilir nasır tutmuş yüreği,
Dalgalara sorun,
Taze ekmek kokusu yolunu gösterir evin,
Bir de lüksün aheste çabası.
Sevgilim olur hazan ve hüzün,
Uğramazlar hayatla derdi olmayan çiçeklere,
Karanlıktaki tohumdur onlar,
Gözden akmayan damlalarla bulur can suyunu,
Yetişememiş biri,
Sanıyorlar sesi çıkmayan biri öteki.
Bağırıyorum,
Bir kırsak kadar heyecanlı,
Bağırıyorum,
Bahar vakti kızgın bir delikanlı,
Bağırıyorum,
Hesap soramadığım yağmurlara,
Kalamıyorum içimdeki yalnızlıkla.