bugün

her karesi bir silindir gibidir. filmi dinlenmek ve iyi vakit geçirmek için seyredenler hata ederler. muhteşem bir filmdir.
ing. pesine dusen, takip eden, rahatsiz eden kimse. * *
stalker, yazar, profesör...hepsinde biraz tarkovsky, biraz sen, biraz ben, biraz da bizim bakkal feridun abi...bir iz sürülüyor. neyin? gerçeğin? gerçek ne? tarifi ne? umudunu tamamen kaybetmeyi başarabilmişsen dostum belki -boşver şirinler'i- stalker'ı da görebilirsin. biraz da şansın varsa, stalker seni bölgeye de götürebilir.

şimdi hiç mavra filan yapmadan şunu demek lazım ki; bu film gerçekten bambaşka bir şey. dibe dalınan, okudukça öğrenilen, öğrendikçe daha bir hayran olunan bir şaheser. sahnedeki her bir nesnenin, renklerin, sessizliğin başka anlamları var gibi geliyor. ancak entelden çok entelci olmamak da lazım bi yerde. nihayetinde öğreniyoruz ki siyah köpek sette dolanırken pat diye girivermiş sahneye ve tarkovsky beğenince köpekle devam etmiş. abartmadan izini sürerken tarkovsky'nin bu yüksek sanatının, oturduğum yerden şapka çıkarıyorum ona. şapkanın yerine şort giyip, oksijen tüpünü takıyorum. teferruatlarda, detaylarda boğulalım biraz. dibe dalalım. gel gel su harika. harbiyeli. valla. en'vereyim istersen, boyu bilmem.

-benim izlediğim versiyonda çeviri jale ve devrim dirlikyapan'ındı, ki devrim dirlikyapan ismi edip cansever'den ötürü oldukça tanıdık geldi, kendisi de şair imiş aynı zamanda.

-dvd içindeki röportajlar, görüntüler, resimler ayrı ayrı leziz. bunlardan birinde, müzisyen Eduard artemyev'le yapılan röportajda, kendisi tarkovsky'e sıfırdan bir müzik besteleyebileceğini söylüyor. tarkosvsky'nin yanıtı şöyle: "sinema henüz çok genç bir sanat, yüzyıllık. kökleri yok. derinliği verebilmek, dünya sanatıyla bağını kurabilmek için eski ustaların eserleri gerekli." Eduard artemyev de 'hasbinallah taktı beethoven'a mozart'a herifçioğlu, halbiisem bi dinlese, bi şans verse bak, her şey nasıl da güzel olacağıdı'diye iç geçirerek arşiv çalışmasına dalıyor.

-ve işte birkaç diyalog, söz, suskunluk filan falan:

stalker'ın zevcesi:(...)cezaevine gidersin yakalanırsan!
stalker: Tanrım! benim için her yer cezaevi zaten!

yazar: sevgilim dünyamız çok sıkıcı. bu nedenle telepati ya da hayaller ya da uçan tabaklar da yok(...)dünya kesin kanunlarla yönetiliyor ve çok sıkıcı(...) bir ufo için hiç umutlanma, bu çok ilginç olurdu.
kadın: bermuda şeytan üçgeni'ne ne diyeceksin, onu da mı reddeceksin?
yazar: edeceğim. b.ş.ü diye bir şey yok. sadece abc üçgeni var. a kenarı b kenarı ve c kenarından oluşan. bu ne sıkıcı bir iddia. ortaçağ'da yaşamak ilginçti. her evin kendi ruhu, her kilisenin de kendi tanrısı vardı. insanlar gençti. şimdi her 4 kişiden biri yaşlı. çok sıkıcı meleğim!
kadın: fakat sen demiştin ki bölge üst bir uygarlığın ürünüdür?
yazar: yine de sıkıcı olmalı. tüm bu kanunlar, üçgenler, ruhu olmayan evler..tanrısızlık, bu kesin. çünkü tanrı da bir üçgense, ne düşüneceğimi bilemiyorum .

profesör: ne hakkında yazıyorsunuz?
yazar: okurlar hakkında.
prof: açıkçası hakkında yazılacak bir başkası yok.
yazar: en azından biri hiçlik hakkında yazmalı. siz nesiniz ? bir kimyacı?
prof: daha çok bir fizikçi.
yazar: bu da sıkıcı olmalı. gerçeği aramak. o saklanıyor ve sen aramayı sürdürüyorsun.

yazar: insan eziyet çektiği için, sorunlu olduğu için yazar. diğerlerine ve kendine bir değeri olduğunu ispatlamak ihtiyacındadır. peki dahi olduğuma eminsem? niçin yazıyorum o zaman? ne halt etmek için? şunun için varolduğumuzu söyleyebilirim (prof. araya girer sonra, yazar devam eder) tüm bu teknoloji, tüm bu yakıp kavuran ocaklar, tekerlekler ve diğer boklar daha az çalışmak ve daha çok yemek için tasarlanmış. bunlar sadece desteklerimiz ve yapay uzuvlarımız. insanlık sanat eseri yaratmak için vardır. diğer uğraşlardan farklı olarak bu bencil ve çıkarcı bir uğraş değil. muhteşem yanılsamalar...mutlak doğrunun imgeleri!

yeter yetişir.

çernobil daha o zamandan patlamış sanki. her yerde sızıntı var. ah radyasyon, sen adamı öldürürsün. beynini kemirirsin. her yan balçık. her yan çamur. her yan leş. her tarafta tütün toplayıcılarının ölü bedenleri. her seste bir kuraklık. herkeste bir suskunluk. işte tam da o anda bir yeşillik filizleniyor. umut diyorlar. umut aptallıktır dostum, umut aptallıktır. dostum dostum güzel dostum umut aptallıktır. lan oğlum umut diyorum aptallıktır diyorum.

umutlanıyorum.

beethoven girer.
filmin en önemli 3 karakteri tarkovsky'nin birer yansıması gibidir. profesör yaşama karşı, hakikate karşı nötr bir duruş sergilerken, yazar bir umutsuluk içindedir ve tümüyle denemese de büyük bir karamsarlık içindedir. stalker* ise gerçek mutluluğu yaşadığı yerde değil bölge'de bulmuş olan bir insandır; insanlara yol gösterirken gerçeğin ne olduğunu merak etmez. umutsuzlara, zayıflara yol gösterir sadece. bu üç karakter de andrei tarkovsky'nin sanatçılığının ve insanlığının üç yönünü yansıtır ve bu yolculuk sırasında üçünü de üstü kapalı bir anlatımla betimler.
1979 sscb yapımı mükemmel bir tarkovski filmi. bilim kurguya farklı bir bakış açısı sunan bu yapımda şahsım adına en dikkat çekici sahne treleybüs ile bölge'ye giderlerken raylardan gelen sesin bir müddet sonra müziğe dönüşmesiydi. sahneler aşırı derecede durgundur 2 süper film birden tarzı seyirci profiline sahip kişilerin ikinci film olarak seyretmeleri önerilmemektedir. filmin kendi içerisinde bir felsefesi olup sanki hayatın sırrını kulağınıza fısıldıyormuşçasına mükemmel repliklere sahiptir. Sağlam kafayla seyrederseniz filmden alacağınız zevk katlanarak artacaktır.
"Zayıflık harika bir şeydir, güç hiçbir şey. Bir insan yeni doğduğunda zayıf ve esnektir, öldüğü zaman ise sert, kaskatı ve duygusuzdur. Bir ağaç büyürken zayıf, esnek ve tazedir. Kuru ve sert hâle geldiğinde ölür. Sertlik ve güç ölümün arkadaşlarıdır. Esneklik ve zayıflık ise varoluş tazeliğinin ifadeleridir." * (Filmde Stalker'in ifadeleri) *
Burada filmi izleyen bir 3 kişi falan var herhalde zira şuraya o kadar yazdık kimse de açıp okumamış, olmaz olsun böyle sözlük.*
1979 yapımı bir Andrei Tarkovsky filmi.

görsel
Bölge'nin(zone) bir cezalandırması olduğu düşünülen doğuştan ayakları olmayan bir kız çocuğuna sahip, doğru düzgün bir işi ve mutlu bir evliliği olmayan fakat hala bölge'nin bir şekilde kendi dileğini gerçekleştireceğini düşünen ve burayı umut kaynağı olarak gören bir iz sürücü.
dünyanın tam manasıyla bilimsel, mekanik ilkelere algılayan, ilhamını yitirmiş, alkolizm sınırında gezen ve varoluşunun anlamını arayan bencil bir yazar.
çalıştığı kurumla sorunlar yaşayan, Bölge'yi hem bir umut olarak gören hem de kötü niyetli kişilerin eline geçtiğinde bir silah gibi kullanılabilecek olması nedeniyle yok etmek isteyen bir kimya profesörü.

Film, bu üç adamın Bölgeye olan yolculuğunu ve yaşadıklarını anlatır. Bölge özel bir yerdir çünkü insanların “en içten” olan dileğini gerçekleştirdiğine inanılan bir odaya sahiptir.

Burada bölge varoluşun, yaşamın bir temsili gibi görünüyor ve her karakter insanlığın, hayatın hatta varoluşun belirli katmanlarını sembolize ediyor. Yeri geldiğinde cezalandıran, bazen ödüllendiren, umudu olanı daha çok umutlandırırken umutsuzu daha çok umutsuzluğa iten... gibi

Filmin sonlarına doğru seyirci için sanki her şeyin biter gibi göründüğü bölge’nin işe yaramaz bir yer olduğu hissi uyandırılır fakat engelli çocuğun telekinezi yoluyla masanın üstündeki bardakları hareket ettirmesi aslında tüm bu katı gerçekliğin ötesinde bir olanağın da bulunduğuna dair umudu tazeler.

Biliyorsunuz tarkovski filmleriyle bir yandan felsefe yapar. Ona göre asıl amaç bilim kurgu filmi yapmak da değildi.* Film bu şekilde ele alınmıştı çünkü seyirci “bölge”nin hemen yakınlarda olduğu duygusuna kapılsın istenmişti. Bölgenin neyi temsil ettiği sorusuna ise; “bölge, bir bölge işte” insanın kat etmek zorunda olduğu hayat hepsi o kadar cevabını vermiştir.

görsel
--spoiler--
Bir insan yeni doğduğunda zayıf ve esnektir.
Öldüğü zamansa kaskatı ve duygusuz.

Bir ağaç büyürken körpe ve yumuşaktır.
Ama kuru ve sert hale geldiğinde ölüp gider.
Sertlik ve güç, ölümün arkadaşlarıdır.
Esneklik ve zayıflık varoluşun tazeliğinin ifadeleridir.

Kendini sertleştiren hiçbir şey kazanmayı başaramaz.
--spoiler--
Bir tarkovsky filmi.
Bir yanda tarkovsky filmlerini izleyenlerin, bir yanda da cebinde iphone olduğu halde her an o iphonedan gelecek bir emirle kafamızı kesip bizi linç etmeye hazır, bunu yapmadığı zamanlarda da özel mesajla hakaret eden anadolu çomarlarının olduğu bir ortamda yaşamak ne kadar da kafa karıştırıcı.
Stalker; iz sürücü.

Tarkovsky'nin dehasının sınırları olmadığının kanıtıdır stalker. Film demek yanlış olur, bir başyapıttır.

Tarkovsky bu filminde stalker'ı 'eternal prisoner' sonsuz mahkum olarak betimler. içindeki çocuksu saf inanç diğer insanlar tarafından kirletilmeden, alay edilmeden, zehirlenmeden önce, güçlü ve hep dileklerin gerçekleştiği bir yer olduğuna bütün yüreğiyle inanan bir insandır. Tarkovsy bu inancı siyah beyaz filmine renkli sahneleri ekleyerek göstermiş, yıkıntılar içinde dileklerin gerçekleşebileceğine inanan stalker'ın profesör ve yazar ile diyaloglarından sonraki büyük hayal kırıklığını ve eve dönüşünde umutsuz bir adama dönüşmesini anlatmıştır.

insanların inançsızlığıyla umudunu yitiren bu saf ruh artık o yere bir daha gitmek istemez. Hatta artık insanlardan da umudunu yitirmiştir.

- 'Sadece bir kez yaşarız diyenler gerçekten bir şeye inanabilir mi'? Der.

Filmi seyreden kişi Stalker'a inanmak ister; bazıları inanır, bazıları inanmaz. inanmayan seyirciye Tarkovsy final sahnesi ile bir tokat indirir. Bu onun inancı ne kadar yücelttiğinin kanıtıdır. Son sahne inananın zaferini ve umudun var olduğunu ve hep varolacağını simgeler.
nuri bilge ceylan'ın uzak filminde 'çakma entel' kişinin misafiri yanındayken kasına kasına izlediği, misafirinin gidişinin hemen akabinde porno filme döndüğü sahnede nuri bilge ceylan'ın büyük usta tarkovsky'nin o harika filmine saygı duruşunda bulunduğu filmidir.
"Zayıflık kutsal, güç ise değersizdir."

"insan doğduğunda zayıf ve esnektir. Öldüğünde güçlü ama çürümüştür. Çürümek ve güç, ölümün yoldaşlarıdır."

"Esneklik ve zayıflık ise varlığın tazeliğini ifade eder. Bundan ötürü sertleşen kaybediyor demektir."
Yurttaki internet kafeden cıkmayan adamdı bir zamanlar, otlu peynirine ortak olduğum insan. her ne kadar sigara içmesem de sardığı tütünle sigara kokmuşluğum vardır. yazdığı her cümlenin altında ikinci bir anlam olduğuna inanmışımdır. Bu kadar çok insanla hoşbeş edip bu kadar yalın ve yalnız kalabilmesi de beni hayrete düşüren bir diğer noktadır.
görsel
of of of... her sanatın tek bir filmde can bulması, bitmek bilmeyen simgesel anlatımlar ve felsefi çıkarımlar, hipnotik ve dokunaklı sahneler, tarkovski dehası ve sinema. of of of...