Sıcacık ve çıtır çıtırdı küçük çocuğun simitleri. Kirli yüzünde ki güneş kavruğu gibi kızarmıştı halka halka . iskele babalarına dayanmış onu izlediğimin farkında değildi. Yıllarının deniz köpüğü gibi süratle yok olacağının farkında olmadığı gibi. Çevreyi kolluyor, tedirgin ve tablasını sağ salim bitirip evin yolunu tutma telaşında. Belli ki çekiniyordu zabıtalardan. Atik gözleri sezdi gelen tehlikeyi. Lacivert şapkalılardı kalabalığın arkasından ona doğru gelen. Tablasını kaptığı gibi koştu umutlarının arkasından. Yere bir simit düştü. Martılar simitin üzerine üşüşmüştü. Kim bilir belki de çocuğun rüyasının bittiği yerde martıların ki başlıyordu.
ne zaman pastaneler simit işine girdi artık simidinde tadı kaçtı. nerde eskiden sokakta okul kantininde satılan çıtır çıtır simitler. o süslü püslü simit saraylarının bile yarısından çoğunun simidi yenecek gibi değil. bari simide dokunmayın arkadaş, bırakın onu zevkle yiyelim.
ekmek yoksa oh ne ala simit yiyelimdir, simit. çıtırı, yanığı, yumuşağı, sıcağı... diye damak tatları vardır. ama yanına sıcak içecek özellikle çay fena değildir herkesce.
hakikaten sadece ankara'da güzel olan yiyecektir. hatta ünlü gurme vedat milor'un söylemi ile '' ne simitler gördüm üzerinde susam yok, ne susamlar gördüm fransa'da yetişmiyor.''
ankara'da; sabahları teki 50 kr - 3'ü 1 tl. akşama doğru da 7'si 1 tl'ye satılan mükemmel yiyecek. eskiden pekmezde kaynatıldıktan sonra fırına atılırdı şimdilerde rengini neden aldığını bilmediğimiz ama bir tanesinin yanında 2 üçgen peyniri götürdüğümüz aş.