bugün

biz film çekerken bir ayı gördük sonra o ayı kayboldu ve şimdi burada sanıyorum diyerek altın ayı heykelcigini kaldıran yönetmendir. mümkünse konuşma ve sıçma diyesim gelmektedir.
aralarında şehnaz tango nun da bulundugu televizyon dizileri ve kısa filmleri ile pek meşhur olamasa da kaliteli işler çıkarmış, meleğin düşüşü gibi bol portakallı* güzel bir film çekmiş yönetmen.
tasavvufun dilini sinemaya entegre eden büyük türk yönetmen. meleğin düşüşü, yumurta ve süt filmleriyle beynimizde onarılması zor delikler açmıştır. ne nuri bilge kadar soğuk ne de demirkubuz kadar gerçekçidir. ama sinema dili ve altyapı olarak onlardan fersah fersah ilerdedir *.ayrı bir atmosferi var kaplanoğlu filmlerinin mistik,dini ve sürreal açılımlar geliştirmişir minimalist disiplininin üstüne. eğer haneke iran da doğsaydı kaplanoğlu gibi filmler çekerdi galiba *.
60. Berlin Film Festivali Berlinale'de "bal" filmi , "Altın Ayı" ödülünü kazanmıştır.
altın ayı ödülünü kapmış kaplandır.
"sanat ayrıdır, siyasi görüş ayrı!" gibi sözlerin saçmalığını göstererek, kusturica'nın altın portakal film festivali'ne davet edilmesini bal filminin ekibiyle birlikte protesto etmiş onurlu kişidir. zira bilinir ki bir yönetmenin filmlerinin esasını hayatta dert edindiği meseleler oluşturur. bu denli faşizan bir zihniyete sahip bir adamın hayata ilişkin derdi nedir ki filminde bize anlatacağı ne olsun. bunu bir kez daha cümle aleme ilan ettiği için binlerce teşekkürü hak eden birisidir kaplanoğlu.
meltem cumbul tarafından protesto edilmiş, el sıkışmamış. bu protesyoyu da nefret suçu olarak beyan edip açıklama yapmış. yahu bu kadar abartma be semih! sen protesto hakkını kullanabilirsin de başkaları kullanamaz mı? medenice bir protesto şekli icra etmiş meltem. hırsını ve sinirini neden alamadın bu kadar?
bu arada biraz daha dinci kesimin sahiplendiği biri kendisi nedense...
"-Kustu-rica geliyorsa ben gelmiyom Antalya'ya mınakoyiim" demiş olan yakışıklı yönetmen.
insani yanı ağır basan sinema adamlarındandır. ilk önce kusturica olayı şimdi de bu iran meselesi, adamsın lan.
nbc'*den görüntü yönetimi olarak ayrılan yönetmendir.

nbc'nin filmlerinin her karesi fotoğraf kalitesinde özenle hazırlanırken. semih bey bu konuda nbc kadar hassas değildir.
yumurta ve süt filmlerinden edindiğim izlenimler; başarılı bir yönetmen olduğu ama sanat anlayışının ülkemiz için yeni olduğudur.
kendisi de üçleme içinde en sevdiği filminin süt olduğunu ifadelemiştir. aslında filmlerinin yapımcılığını da üstlenerek sinemaya toptan gönül vermiş olduğunu ve ortaya koyduğu yapıtları ince bir analiz sürecine tabi tuttuğunu düşünmekteyim.
sinemasının şiirsel dilini sembolizme götürmek mümkün. fakat her sembol içeren olgunun ayrı bir manası olmadığı da açık. rüyayla gerçek arasında geri gidiş ve dönüşümler rüyanın genel olarak onun elinde bir izdüşüm ve bellek yansıması olduğunu görebilmek lazım. burada rüyalara gerçekçi bir tavır vermekten öte insanı ne ölçüde etkileyebileceği açısından bakılıyor biraz da. izdüşüm durumu da bu zaten. hani bu bakış açısına göre rüya rüyadır gerçek gerçektir bakış açısının olağanlığının altı deşiliyor sadece.(kim ki duk'un rüya'sında da geçer bu betimleyiş) bu izleyici için ilginç bir çekim alanı yaratıyor ki aklımıza ister istemez tarkovski sineması geliyor.
ayrıntıların sembolist şekillenmesi üçleme de yılan ve köpek gibi hayvanlarla kendisini gösteriyor. yumurta üçlemenin içine en rahat girilebilir filmi. nejat işler'in büyük şehirde sahaflığı ve ailesinden kopuk yaşamının alt metinleri süt ve bal'da netleşiyor. yusuf'un rüyası yusuf'un hayatı ve insanın hayatı demişti uygar şirin. aslında, özetle öyle. enteresandır yusuf'un şairane tavrının kökleri ilkokulda şiir okuyan kızı görüşüne dek uzanıyor. onun arkasından takibe gidiyor, iz sürüyor falan. gülümsüyor orda. bu bal'da dikkati çekerken süt'te yusuf'un dergiye şiirlerini göndermesi ve kendine aynı paralelde bir arkadaş bulduğunu bize gösteriyor kaplanoğlu. süt'te kitapçıda bir kızla tanışılıyor ve şiir üzerine bir sohbet söz konusu oluyor. yönetmenimiz bal'da ilkokulda olan kızın büyüyüp üniversite kazanıp yusuf'un tekrar karşısına çıkmasını düşünmüş ve iyi de bir bağlantı kurmuş. hazırlanılan şiirin okunmamasından sonraki kekelemeler ve hastalığın devamı hatta amatör şiir ruhu çocukluk sanrıları olarakta nitelendirilebilecek ileriki hayatı etkileyen noktalar.
anneyle olan ilişkide bir ritüel (şunu yap bunu yapma)söz konusuyken babanın yaşamındaki manevi temalar ve yalnızlık yusuf'un ilgisini çekiyor. gündelik anne işlerinden ve sıradanlıktan farklı maneviyat yüklülük yusuf'un babasını az biraz model alarak farklı bir yere konumlandırmasına sebep teşkil ediyor.
süt'ün enteresan girişi ve yılanın ağızdan çıkışı yurtdışında da ilgi çekmiş. gene benim üçleme içinde nar'ın iştahla yenilişi kadar, yalnız başına okul üniformasıyla basketbol oynayan çocuğun iştahı beğendiğim sahneler oldu. çünkü o tek tabanca basketbol oynamadaki amatör ruh bence yusuf'un şiirlerindeki amatör ruhtan farklı değil. hatta örtüşüyor. gene süt'te yusuf'un sürekli mesajlaşan kızın ona uygun olmadığını düşünüp saklanması aslında onun derinlerinde büyüttüğü kızın şairane bir ruhtan ve maneviyattan beslenmiş olması gerekliliğini de göze sokuyordu.
yumurta'daki eski sevgili modu ayrı keyif katmış kanımca. şu olmasaydı bu olabilirdilere ve pişmanlıklara selam çakıyor. filmlerinde sevdiği yönetmenlere satır aralarından selam çakmakta sakınca görmeyen kaplanoğlu meleğin düşüşü'nde luis bunuel'in bir filmine gönderme yapmış. finaldeki özgürlük ve benliğin doğuşuna tek kelimeyle bittim ben.
aslında, yusuf'un hikayesi insanın hikayesidir derken kaplanoğlu'nun yaşantısındaki geçmiş sanrıların etkilerini filmleri çekerken esinlenmelerin oluştuğunu göz ardı edemeyiz. birebir olmasa da rüya- gerçek etki-tepkisi gibi yaşanmışlıklar argümanı da zihinleri meşgul ediyor.
film çekmeye tarkovski 'nin 75 tarihli başyapıtı ayna vesilesiyle başladığını söyleyen türk sinemasının kabuk değişiminde öncül rolü üstlenen yönetmenlerden.
geçenlerde röportajinda dinleneceğim diyordu üçleme akabinde. şahsen sanmıyorum, sinema böyle bir şey. hız almışken yeni nitelikli bir şeylerin çıkacağı kanısındayım. ayna, her açıdan isabet olmuş diyelim öyleyse.
hiçbir filmini izlemediğim yönetmen.
ama helal olsun.
ilk işim o üçlemeyi izlemek olacak.
(bkz: meleğin düşüşü)
altın portakal'dan ödül alamayacağını öğrenince, artistik bir çıkış yaparak kusturica bahanesiyle altın portakal'dan çekilmiş, akıllı, işini bilen ve gözümden düşen yönetmen. eğer bu protestoyu kusturica'nın jüri üyesi olacağının kesinleştiği tarihte yani iki ay önce yapsaydı o zman ayakta alkışlardım.