"Ona hakikaten dargın değildim;
asla kızmıyordum.
Sadece müteessirdim.
Bunun böyle olması lazımdı diyordum.
Demek ki beni bir türlü sevemiyordu.
Hakkı vardı.
Beni hayatımda hiç,
hiç kimse sevmemişti."
"Bir izzetinefis faciası? Erkekler bazan ne kadar basit oluyorlar... Zannediyorlar ki, bir erkeğe karşı hiddet, hatta nefret duymaya başlayan bir kadın, hemen başka erkekler bulup boyunlarına sarılmak ister... Acaba bütün erkekler bizi bu kadar aptal mı zannederler?"
katledilmesini bir türlü hazmedemediğim büyük yazar. yaşasaydı acaba kaç tane daha kitap yazardı, kürk mantolu madonna'yı gölgede bırakacak güzellikte kaç eser daha verirdi diye düşünmekten kendimi alamıyorum.
''sen sevgiline ne verebilirsin ki? Kalbini mi? Pekala, ikincisine? Gene mi o? Üçüncü ve dördüncüye de mi o? Atma be adaşım, kaç tane kalbin var senin?'' demiştir, değirmen'de.
türk edebiyatının en büyük isimlerindendir. hatta bana göre bir numaradır. çağının çok ötesinde bir edebiyat ve düşün insanıydı. maalesef türk siyasi tarihinin ilk büyük kahpeliğine kurban gitmiştir. kürk mantolu madonna romanıyla boy ölçüşecek bir eser henüz yazılmamıştır.
bu akşam cnn turk'te kızı filiz alienver aysever'in konuğuydu. babasına yapılan haksızlıklardan bahsetti. üniversitede bile gelecek tepkilerden çekindiği için kızı olduğunu söyleyememiş, nihal atsız sabahattin ali'yi hedef göstermiş. faili meçhul bir cinayete kurban gitmiş. birileri onu vatan haini ilan etmiş ve infaz edilmiş.
Bazen bütün insanları boyunlarına sarılıp öpecek kadar seviyorum, bazen de hiçbirinin yüzünü görmek istemiyorum. Bu nefret falan değil. insanlardan nefret etmeyi düşünmedim bile. Sadece bir yalnızlık ihtiyacı. Öyle günlerim oluyor ki, etrafımda küçük bir hareket, en hafif bir ses bile istemiyorum. Taşıp dökülecek kadar kendi kendimi doyurduğumu hissediyorum. Kafamda hiçbir şeyle değişilmesi mümkün olmayan muazzam hayaller, bana her şeylerden daha kuvvetli görünen fikirler birbirini kovalıyor
Fakat sonra birdenbire etrafımda bana yakın birini arıyorum. Bütün bu beynimden geçen şeyleri teker teker uzun uzun anlatacak birini. O zaman ne kadar hazin bir hal aldığımı tasavvur edemezsiniz. Kış günü sokağa atılmış üç günlük bir kedi yavrusu gibi kendimi zavallı hissediyorum. Odamdaki duvarlar birdenbire büyüyüveriyor. Pencerelerin dışındaki şehir ve hayat bir anda, insanı içinde boğacak kadar kudretli ve geniş oluyor. Zannediyorum ki, tasavvuru bile baş döndüren bir süratle hiç durmadan koşup giden bu hayat ve bir avuç toprağın bile doğru dürüst esrarına varamadığımız bu karmaşık dünya beni bir buğday tanesi, bir karınca gibi ezip geçiverecek. Böyle acizken odamda her şey bana küçüklüğümü ve zavallılığımı haykırıyor. Sokağa fırlıyorum. Bir tek çehre görsem de yanında yürüsem, hiç ses çıkarmadan yürüsem diyorum. Halbuki ara sıra karşılaştığım ahbapları görmemezliğe geliyorum. Hiçbiri bana bu anda yardıma çağrılacak kadar yakın görünmüyor.
--spoiler--
insan bütün bu pislikleri ancak yalnız başına ve dövüne dövüne, didine didine üstünden atabilir. Ama yalnız başına
Kimseye bir şey sıçratmadan.
41 yaşında bizim bildiğimizden çok daha farklı bir şekilde öldürülmüştür. cesedi 3-4 kez yer değiştirip en son morgda kaybolmuştur. onun hakkında çekilen ilk belgesel olan sabah yıldızı bu yıl gösterime girmiştir.* çok iyi bir belgesel olduğunu düşünmesem de büyük cesarettir. yönetmeni metin avdaç çok candan bir insandır( filmin elinde kalan son afişini gözünü kırpmadan bana verdi) Metin Avdaç'ında dediği gibi "onu anlatmak çok zor"
ama ben kendimce anlatmayı deneyeyim:
2 nisan 1948 de öldürülmüş canımın da canıdır. benim için ölümü güzel kılan tek şey onu görme onunla konuşma isteği olmuştur.hayatı, düşünceyi, insanlığı ve hayvanlığı öğreten gerçek bir insandır. Babamdır. objektif olup tanım yapamayacağım kadar sevdiğim, kitaplarının sayfalarından şiirlerine ezbere bildiğim, nasıl öldürürler diye ağladığım, insana acıyı öğreten adamdır. bir insan sabahattin ali okuyup seviyorsa her zaman öndedir diyebileceğim tek önyargımın sebebidir. bazen nefeslerimi onun için alıyorum, yarım bıraktığı her şey için yaşanılası bir insandır. beni 1948 de bırakmıştır. *
öyle kitaplar yazıyor ki; insan bir kış sabahı erkenden uyanıp dışarı çıkmak, onun tüm kitaplarını paltosunun içine sokuşturup uzun uzun yürümek istiyor.
birbirinden güzel üsluplarla kaleme aldığı Üç romanı: Kuyucaklı Yusuf, Kürk mantolu madonna ve içimizdeki şeytan.
ve Türk edebiyatına değer katan daha nice öykü kitabı mevcuttur. Bunlardan en önemlileri: Değirmen, sırça köşk,kağnı.