bugün

Ingmar Bergman'ın 1966'da çektiği başyapıt. Kişilik bölünmesi, kişilik çatışması, yalnızlık, ingilizcede merging ve uniqueness olarak adlandırılabilecek, türkçede ise karşılıklarını tam olarak bulmanın gereksiz olduğunu düşündüğüm iki kişilik arasındaki bağlantıları analiz eder Bergman.

Başrollerdeki Liv Ullman ve Bibi Andersson'un performansları dört dörtlüktür. Bergman ise, Tarkovski'nin genel sinema anlayışına insan yüzüne odaklanarak yeni ve özgün bir bakış açısı getirir. Senaryodaki muhteşem psikanalitik açılımlar, filmi defalarca izleme isteği uyandırır. Ancak bence en muhteşem an, liv ullman ile bibi andersson'un yüzlerinin tek bir ifade olarak görüntülendiği ve Bergman dehasının ortaya çıktığı sahnedir.
psikolojide kelime anlamı olarak insanın kendi özgün kişiliği ile toplumsal kişiliği arası dengenin kurulamaması anlamındadır..filmde de bu tema etrafında yoğunlaşılmış..
cam kırıklarının ele vermesidir.
david lynch'e verimli bir mecra açan bergman abimizin güzelliği. benlik algısını parçalayan toplumsal doku, yaşanan değil maruz kalınan hayat ve nihai olarak rollerin birbirinden uzaklaşan bütünlüğü bunca güzel anlatılamaz sanırım.

mekanı göze sokmadan yakalanan enfes kareler, bibi andersson'la liv ullmann'ın başkalığı unutturmayan benzeşimleri, hikayeyi tümleyen konuşmalar-suskunluklar, yumuşak geçişler... velhasıl güzel film.
ispanyolca'da ki$i anlamina gelen kelime.
jung'un en temel teorilerinden biridir. toplum tarafından yüklenen roller ile bunları yerine getirmeye çalışan bireylerin maske taktığını ve sahip olduğu istekleri, arzuları toplum tarafından tepki görmemek için bilinçaltına attığını iddia eder.
Ünlü bir oyuncu olan Elisabeth, sahnelediği oyunda bir anda susar. Hastaneye kaldırılan Elisabeth'le hemşire Alma özel olarak ilgilenir. Hastaneden çıktıktan sonra sanatçının özel bakımından sorumlu olacak kişi yine Alma olacaktır. Persona, Liv Ullman ve Bibi Andersson'un canlandırdığı bu iki kadının, iç içe geçen kişiliklerinin öyküsü. Filmin en çarpıcı sahnelerinden birinde, Bergman, aynı öykü anlatılırken, önce bir kadının yüzünü, daha sonra ötekininkini gösterir. Ona aynı sahneyi neden iki farklı şekilde çektiği sorulunca, şu yanıtı verir: "Anlatılan hikâyeyle, dinlenen hikaye aynı değildir".
tanım: psikanaliz üzerine yapılan en iyi filmlerden biri.
--spoiler--
filmin girişinde bir bebeğin elleri görünür. hemen ardından tabuttan çıkan bir iskelet ve bir vampir uyumaya çalışan ya da uyumaya giden bir adamı korkutur. daha sonra büyük bir örümcek görünür. hemen ardından boğazı kesilmiş bir koyunun kanı aktılırken görünür. koyunu kesen adam koyunun gözüne bastırır. sonra bir kuş gibi bir şey bıçakla doğranır. bir hayvanın iç organları gösterilir. ardından bir adamın elleri çarmıha çakılır.bir duvar gösterilir.
--spoiler--
psikanalizmin öncülerinden carl jung'ın psikoloji literatürüne kattığı terimlerdendir. persona, kişinin sosyal maskesidir. toplumda -ve tabi kendine karşı- sergilediğinde olumlu etki yaratacağını düşündüğü davranışların kökenini oluşturur persona.

tam karşıtı ise shadowdur. jung'ın shadow*u, freud'un bilinçaltı*na çok benzer. kişinin yüzleşmekten kaçındığı, toplumdan sakladığı, hoş karşılanmayan istek ve fikirlerdir.

jung'a göre persona ve shadowunu dengeleyebilirse kişi, sağlıklı bir psikolojiye sahip olabilir. personanın ağır basması, yani sosyal maskesinin baskın olması, kişinin kendine iç gözlem yapmasının önüne geçer. shadowun baskın olması da uyum problemlerine neden olur.
(bkz: persona non grata)
1966 da yapılmış film muhtemelen, günümüzde dahi,bir çok yönetmene esin kaynağı olmuştur.*
diğer eski ve esin kaynaklı yönetmen : charlıe chaplın
''bütün endişelerimiz ihanete uğramış.. düşlerimiz, bu anlaşılmaz vahşet, kaybolan şeyler için duyduğumuz korku ve dünyavi koşullarımızın acı dolu ağırlığı yavaş yavaş dünya dışı bir umudu olarak kristalize oluyor. inanç ve şüphelerimiz karanlığa karşı sesiz bir çığlık ve sessizlik, farkedilmişliğimizin en müthiş kanıtı.''

başkalarının huzurundaki varlık ile kendi içindeki varlık arasındaki yarılmayı, ayrılmayı anlatan bergman filmi.
enteresan bir şey. gerek senaryosu gerekse sunduğu sahneler ile bambaşka bir yere koymak gerekir persona'yı.

-----------------------------------------------

Duvar yalnızlığı, ağaçlar ise insanları/toplumu ifade eder. Zindan filminde, rüya sahnesinde ağaçları insanlar olan orman tasviri vardı mesela. Ayrıca parça parça gösterilen sessiz film de, Zindan'da izleniyor.
Çocuk annesi tarafından izleniyor, burada filmin sonuyla alâkalı ipucu da var!

Filmi tekrar izlemeye kurulduğumda notlar tutayım dedim, ilk kez. Yukarıdaki son not, filmin giriş kısmının da sonunu belirtiyordu sanırım. Zaten esas hikâyeye yapılan girişle ben de kendimi kaptırmış bulunuyordum o şiirselliğe.

Persona'yı anlatırken yabancılaşmaya, iletişimsizliğe, iki yüzlülüğe değinebilirim. "Yaşamak istenen hayat" ile "yaşanması dayatılan hayat" farkı üzerine de değinilebilirim...

Ben naçizane, Persona'nın içerdiği müthiş estetiğe ışık tutmak istiyorum; Sven Nykvist'in elinin değdiği belli olan görüntülere... iki kadın ve bu iki münzeviyi barındıran bir ada-yaban çileği bahçesi smile.gif- var elimizde. Bir düşünelim; adanın tabii güzellikleri ile izleyiciye hoş bir görsellik sunulabilir mesela. Tamam buna basit diyelim, amenna. Peki evin içinde ve sadece aynı masada oturan iki kadını içeren sahnelerde nasıl bir vurgu yapılabilir izleyiciye? ilerletelim; bir rüya, bir fısıldayış ya da bir kavga, bundan daha estetik bir şekilde sunulabilir miydi acaba? Renksizlik, bir filme bu kadar mı yakışır? Filmin içerdiği estetik -ve daha da ileri gidersek erotizm- yazıya dökülebilecek bir mahiyette değil, ya da ben beceremiyorum bunu.

http://img338.imageshack....na1966dvdripxvidaczk2.jpg

iki kadın ve bir ada diyorduk, gelelim o iki kadına... Siyah-beyaz bir filmde, gözlerindeki parıltıyı ya da solgunluğu bu kadar iyi ifade edebilen oyuncular çok yoktur ortalıkta sanırım. Liv Ullmann bir pandomim sanatçısı gibi, eğer sessiz sinema döneminde yaşasaydı yine ne kadar büyük bir oyuncu olabileceğini kanıtlarcasına enfes. Ürkeklik, kabullenme, kızma, sevinme, korkma ve daha nice hâli gözünü kırpmadan -evet, kırpmıyor- bize iletiyor. Bibi Andersson ise, yaşama sevincini yitirmek üzere bir hâlde, özlemleri ve pişmanlıkları olan, ve bunlardan da mühimi müthiş bir kıskançlık -gıpta etmek mi demeliydim?- içeren rolüyle inanılmaz başarılı.

Maskeler düşüyor, sonrasında ise yeni maskelere yönelmek kalıyor herkese...

http://img338.imageshack....na1966dvdripxvidacqb0.jpg

--------------------------------------

şurada güzel bir incelemesi var;

http://forum.divxplanet.c...ndex.php?showtopic=124120
persona bergman'ı bile aşan bir eserdir. 21. yüzylın başyapıtlarından biridir.
atlus tarafından playstation 2'ye çıkarılan süper rpg.
filmin henüz başında geri sayım yapılıyor. o arada kalkmış siki de gösteriyor seyirciye. adeta sıkı durun az sonra sikicez sizi der gibi. film devam ediyor etkileyici sahneler ardarda sıralanıyor. masaya çivilenen el sanki filmin özeti. kritiğini yapmak uzun iş. izlemek lazım. varoluşçuluk, absürdizm, freud vs herşey bu filmde.
yaklaşık kırk beş yıl önce çekildiğini inkar edercesine yepyeni duran bergman başyapıtı.
asla kendi gibi olamamış hep olması gerekeni yapmış ve yaşamış olan bir aktris bir gün oyunun orta yerinde donakalır ve bir daha konuşmaz.*
maske demektir. ingmar bergman'ın filmi için bu en azından ne olup bittiğini özetler. seyredilmeden önce soren kierkegaard'ın kaygı kavramı adlı kitabı okunursa daha çok şey anlaşılacaktır. toplumda herkes seyredildiği kaygısıyla hareket eder ve bunu anlatmanın sinemadan daha iyi bir yolu yoktur. zira sinema zaten temelde bir tür röntgenciliktir. filmin sonlarındaki tam ters açıdan sahne tekrarı da bunu kanıtlar aslında. iki farklı açıdan iki farklı hisse kapılırız. kim tarafından gözleniyorsak ona göre hareket etme kaygısı içindeyizdir. ayrıca bunu seyreden the other woman, mulholland drive, lost highway, fight club gibi filmleri seyretmeden de edemezmiş...
mükemmel bir mozilla firefox tema uygulaması. tv dizilerinden futbol takımlarına kadar her türlü konuda temalar bulunmakta. merak edenler için:

http://www.getpersonas.com

tavsiye edilir.
kişilik/ kişilik çatışması/ benlik/ benlik yitimi/ yabancılaşma/ yalnızlık gibi psikolojik temelleri son raddesine kadar içeren bergman yapıtı. psikolojide anlatılır durur, hani kendi aralarında evcilik oynayan çocuklar vardır ya onların dünyaları kendi halindeliği fazlaca yansıtır. toplumda da insanların durumları böyledir, biraz maske altında şekspir'in zikrettiği gibi bize düşen rolü oynarız. kesinlikle, herkeste yapılan her hareketin izlendiğini sanma söz konusudur. yahut, bir kişi diğer insanı temelde refereans alabilir. bazen bu alış olması gerektiğinden fazla olur. abiyi veya şu iş hayatında çok başarılı olan dostu örnek almak gibi...
bergman'ın aynı şekilde bir evlilikten manzaralar'da da psikolojik ve sosyolojik tespitleri harmanladığına tanık olmuştuk. orda da kadın kendisi için yaşamıyordu. kocası için yaşıyordu, ya da etraf/ çevre/ aile ne der diye. bergman ustanın psikolojik çözümleri hayat tecrübesi koktuğu kadar, psikolojiyle ne kadar içli dışlı olduğunu da gösteriyor.
persona'ya sadece film olarak bakmamalı bu açıdan. işin sinema değeri kuşkusuz büyüktür lakin bir psikolojik çıkarım ve analiz dersi de vardır. bu bağlamda içinde içindekiler olduğu söylenebilir.
10 üzerinden 8!
biri konuşur, karşı tarafın yüz ifadeleri değişir.

davranışla içsel benliğin çatışması mimiklere yansır, ama yansıyan ayna yanlıştır, görüntü başka bir aynada doğar, çünkü kişilik bölünmüştür.

izlediğim en mükemmel film olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
--spoiler--
Benim anlamadığımımı sanıyorsun; var olmak denilen o umutsuz düşü; olur gibi görünmek değil var olmak. Her an bilinçli, tetikte; aynı zamanda başkalarının huzurundaki varlığınla kendi içindeki varlık arasındaki o yarılma. Baş dönmesi ve gerçek yüzünün açığa çıkarılması için o bitimsiz açlık. Ele geçirilmek eksiltilmek hatta belki de yok edilmek, her kelime yalan her jest sahte. her gülümseme Yalnızca bir yüz hareketi. Intihar etmek; hayır fazlasıyla iğrenç, insan yapamaz. ama hareketsiz kalabilir susabilir hiç değilse o zaman yalan söylemez. Perdelerini indirip içine dönebilir, o zaman rol yapmaya gerek kalmaz. Birkaç farklı yüz taşımaya ya da sahte dostlara. böyle olduğuna inanır insan ama gördüğün gibi gerçeklik bizimle dalga geçer. Sığınağın yeterince sağlam değil. Her tarafından yaşam parçaları sızıyor ve tepki vermeye zorlanıyorsun kimse gerçek mi yoksa sahte mi diye sorgulamıyor. Kimse sen gerçek misin yoksa yalan mısın demiyor. Bu sorunun yalnızca tiyatroda bir önemi olabilir. Belki orada bile değil. Seni anlıyorum elizabeth susmanı anlıyorum. Hareket etmemeni anlıyorum. Isteksizliğini fantastik bir sisteme bağlamışsın hayranlık duyuyorum. Bitene kadar oynamalısın. Ancak o zaman bırakabilirsin. Tıpkı diğer rollerini bıraktığın gibi bunu da yavaş yavaş bırakırsın.
--spoiler--
ingmar bergman'ın doruk noktasıdır. 1966 yılı için olağanüstüdür. film şeridi olarak baktığınızda o her kare bir fotoğraf değeri taşır. görüntü yönetmeni sven nykvist'in oyuncular liv ulmann, bibi andersson'un ve tabiki bergman'ın konsantre karışımıdır.
kişilerin gündelik hayatlarında kullandıkları maskelere verilen isimdir.
ingmar bergman izlemeye başlamış azizim personayı da izlemiş elbet. oturmuş saatlerce bakmış ekrana. elisabethin içinde kendini görmek için. onun personasını yakalamak için. ama Alma ondan önce yakalamış. tutmuş bırakmamış hatta öyle bir yansıtmış ki azizime tekrar tekrar izlemeye ant içmiş elisabet ile alma nın rüyasını.