bakırköy akıl hastanesinin bir odası onun için ayrılmıştı. istediği zaman gelir kalırdı. ney'le çocukken tanıştı ve ona aşık oldu. yaşadığı kasabada yine çocukken bir gün çalgı sesleri duydu ve sese doğru koştu. isyancı oldukları söylenen kişilerin kesilmiş başları elinde olan kasabalılar yürümekteydi. içinde derin yaralar açan bu olayı hiç unutmadı.
önce izmir mevlevihanesine girdi sonra istanbul'a geldi. hiç susmadı, eleştirleri nedeniyle defalarca sorgulandı. 1903 yılında istanbul'u terk etti ve mısır'a kaçtı. mısır'da neler yaşadığı ise bir sır olarak kaldı. II meşrutiyetin ilanıyla önce izmir'e oradanda istanbul'a geldi. ölümü ise çoğu kişinin yapamayacağını yaptı. cenaze törenine bilimadamından sarhoşuna, devlet adamından keşlere kadar herkesi buluşturdu.
bir rivayete göre bir gün mehmet akif buna zorla söz verdirmiş bir daha meyhaneye adım atmayacağına dair. neyzen de tamam demiş "bir daha meyhaneye adımımı atmayacağım." ve ertesi gün meyhaneye bir hamal tutup, sırtındaki sepete binerek gitmiş. mehmet akif "hani bir daha adım atmayacaktın söz vermiştin deyince de "adım atmayacağıma söz verdim ve de atmadım. bak sepetin içindeyim" demiş.
1930'larda istanbul Belediye'sinin bağladığı yardım aylığını saymazsak Neyzen'in düzenli bir geliri hiç olmaz. Neyzen Tevfik'in söylenceleşen yaşamı 28 Ocak 1953'te son bulur. Cenaze namazı Beşiktaş'ta Sinan Paşa Camii'nde kılınır. Caminin avlusundan taşan kalabalık; ana caddeleri, kahveleri, yolun karşısında ki Barbaros Bulvarını doldurur. Memurların, profesörlerin, ileri gelenlerin yanı sıra kılıklarına çeki düzen vermeye çalışmış sarhoşlar, sokak serserileri ve bin bir çeşit insan bir arada uğurlarlar Neyzen'i bilinmeyene. Kim bilir belki de hiçlikten hepliğe..
Asrın yeni bir umdesi var, hak kapanındır.
Söz haykıranın, mantık ise şarlatanındır.
Geçmez ele bir pâye, kavuk sallamayınca,
Kürsî-i liyakat pezevenk, puşt olanandır!
****
Gözünü aç daha meydan var iken,
Dizginin canbaz elinde Neyzen!
Girmedim ya kapısından baktım,
Cennet'i at pazari sandim ben.
VARLIĞIM
Ruhuma sunduğun mukaddes günâh,
Kanımda ateşten bir şarab oldu.
Sevdânın şimşeği çakınca gönlüm,
Nağmesi alevden bir rebab oldu.
Gökyüzü yıkıldı, yıldızlar söndü.
Güneş hiç doğmadı, ay geri döndü,
Kâinat kayboldu hiçe büründü.
Aşkınla başkası hep harab oldu.
O hırçın hayâlin ey sarhoş melek,
Serencâm besteler bana gülerek,
Son gece verdiğin zehirli çiçek,
Hicrânlar şerheden bir kitab oldu.
Vefâsız tali'im bir kara kaya,
Yalvardım, söylettim bu sırrı naya,
Varlığım yok oldu gün saya saya,
içinden çıkılmaz bir hesab oldu.
GELDiM
Dudağında yangın varmış dediler,
Tâ ezelden yayan koşarak geldim.
Alev yanaklarını sarmış dediler,
Sevda seli oldum, taşarak geldim.
Kapılmışım aşk uğruna bir kere,
Katlanırım her cefâya ve cevre,
Uğraya uğraya devirden devre,
Bütün kâinatı, aşarak geldim.
Yapmak, yıkmak senin bu gamlı ömrü,
Ben gönlümü sana verdim götürü.
Sana meftûn olduğumdan ötürü,
Sarhoş oldum Neyzen, coşarak geldim.
BiLiR
Hakikat çıkmazı şu kahbe dünya,
Bu çok kısa yoldan dönenler bilir,
Bu yolun sırrıdır fırsatlar, sevda,
Tutuşup parlayıp sönenler bilir.
Aldana aldana gevredi dinim ;
Kalmadı düşmana, feleğe kinim ;
Doğruyu söylersem çarpar yeminim ;
Bu cengi, pusuya sinenler bilir.
Durma sor halini, hastanın, sağın ;
Tabii solacak gülleri bağın ;
Hayatın içini, kara toprağın
Üstünden altına inenler bilir.
Geniştir, ölçülemez hayalin çölü ;
Karşımda her diri söylenen ölü ;
Çok güçtür geçmesi bu sakar gölü ;
Dümensiz gemiye binenler bilir.
ÇOK ŞÜKÜR
Deli gönül, neyi özler durursun ?
Acınacak dostun, cânanın mı var ?
Dünya yansa yorganım yok içinde,
Harap olmuş evin, dükkânın mı var ?
Hatır, gönül bulamazsın birinde.
Dama dedi dişisinde erinde,
Vatan dedikleri yangın yerinde,
insanlığa hâlâ imânın mı var ?
Nene yetmez senin şu kuru kaval
Pîr aşkına sıkıldıkça durma, çal.
Maltadaki kurnazlardan ibret al,
Paran mı var, bağın, bostanın mı var ?
Sana giren çıkan nedir be dürzü ?
Be Allahın nümunelik öküzü
Ben mi yuttum on dört bin okka düzü,
Bekri Mustafa'dan fermanın mı var ?
Ne uymazsın zamaneye be domuz ?
Kırk senedir... ne verdin omuz.
Nâzır olmuş desem sana istakoz,
Reddedecek kılıç, kalkanın mı var ?
Çünkü neden ? Dalyanın yok, ağın yok,
Bir tek hamsi kızartacak yağın yok.
Ocağın yok, dalın yok, buğdayın yok,
Yoksa Gökalp gibi Tûran'ın mı var ?
Uyanmadın gitti, dalgın uykudan,
Sana ne be âlemdeki kaygudan ?
Dem vurursun siyasetten duygudan,
Beynelmilel bir imtihanın mı var ?
Feylesof'um dedi herif, pap çıktı,
Nâzır oldu, saman sattı sap çıktı.
Reçete şurup yazdı, hap çıktı,
Yutmayacak yoksa, âyanın mı var ?
ispermeçet zade (1), Kirpi (2), Pehlivan (3)
Yanaşması, o bayraklı Kahraman
Sadrazamlar içinde en düztaban (4)
imzacılar başı Mervan'ın mı var ?
Çal nayını, ferahnâkte ver karar,
sikin nazır taşşakların müsteşar.
Kumda oyna çöp batmasın âşikâr
Düşünecek senin zamanın mı var ?
Kendi cihanında bak sen keyfine,
Kulak asma halkın hayfa-hayfine.
Tamburuna, kemânına, define
Sen de katıl, neyde noksanın mı var ?
Şu kırk yıldır senin daran alındı.
Suratına yüz bin kara çalındı.
Nasıl olsa şu bokluğa dalındı
Neyzen'den de büyük isyânın mı var ?
1921
(1) Ali Kemal
(2) Refik Halit Karay
(3) Kadri
(4) Damat Ferit Paşa
BE HEY DÜRZÜ !..
ne ararsin tanri ile aramda!...
sen kimsin ki orucumu sorarsin?
hakikaten gözün yoksa haramda
basi açiga niye türban sorarsin?
raki, sarap içiyorsam sana ne.
yoksa sana bir zararim, içerim.
ikimiz de gelsek kildan köprüye,
ben dürüstsem sarhosken de geçerim
esir iken mümkün müdür ibadet?
yatip kalkip atatürk'e dua et.
senin gibi dürzülerin yüzünden,
dininden de soguyacak bu millet
isgaldeki hali sakin unutma.
atatürk'e dil uzatma sebepsiz.
sen anandan yine çikardin amma
baban kimdi bilemezdin serefsiz.
bir gün camide vaazını dinlediği hoca cemaate şöyle der:
-cennette çok güzel huriler olacak istediğinizi yapabileceğiniz.
üstad hemen sorar:
-peki şarap da olacak mı cennette?
hoca sinirlenir:
-bre zındık. sen cenneti meyhane mi sandın?
ve ayar gelir:
-ee az önce sen kerhane yaptın*.
sikeyim kalp dinini kahpe gavur avrupanın
onu ıslah-ı adalet diye hakim yapanın
vatikan'daöperken götünü kart papanın
ararım aslını incil'e gönülden tapanın.. **
kendisine beyoğlu'nda gecenin bir yarısında rastlayan tanıdığının,
yahu neyzen bu ne hal bu saatte yarı sarhoş geziyorsun buralarda, demesi üzerine param olsa tam sarhoş gezerdim diyen büyük söz ustası..
parası olunca yüksek bir yere çıkıp insanların başana bırakan insandır.
küfretmenin yakıştığı insanlardandır.
köpeğini satması anekdotu hoştur.
neden yeni neyzenler yok sorusu hatırlanasıdır.
ali sami yen'le ilgili şiiri okunasıdır.
neyzen tevfik birgün meyhane ya da meyli bir yerde oturur sahnede ney üfleyen genç bir neyzen vardır ve bir eser çalmaktadır fakat eserde hep aynı perdede hata yapmaktadır ve o sesi atlamaktadır. bundan ağırdan ağıra rahatsız olan neyzen tevfik elindeki şişeyi alır ve dudaklarına ağzını dayar genç neyzen tam o perdeyi es geçeceği sırada neyzen tevfik şişeden o sesi verir...
kendisine hediye edilen altından ney'i geri çevirip-ben bunu satarım bana benim ki yeter diyen, uzun süre akıl hastanesinde yatmış olan hastanede özel odası bulunan eşsiz neyzen.
hazır cevap ve çok zeki bir insan.
bir gün mehmet akif e söz verir içmeyecegim diye sonra ayrılır akşam başlar istanbul'da bir köşe başında içmeye.
aksilik ya m.akif oradan geçmektedir:
m.akif: tevfik hani söz vermiştin içmeyecektin.
tevfik: allah affesin şeytana kandık...
m.akif: pişmansan bırak ozaman devam etme.
tevfik: arkadaşla ortaklaşa aldık yarısı onun yarısı benim.
m.akif: ee zaten şişe yarıda bırak.
tevfik: alt yarısı benimde akif...
bir tek, dostu ve hocası olan mehmet akif in laf sokabildiği şair.
olay şudur, mehmet akif kendini iyice dine verip sakallarını uzatmaya başlamıştır, bunu gören neyzen tevfik "ne o öyle maymuna dönmüşsün" der, üstad ise "o zaman başka yöne döneyim" der ve arkasını döner.