iyi değilim.
Ruhumu sıkıp duran bir şey var. Düşünmek istemiyorum çok, vakti değil. Finaller, makaleler, sunumlar.. çok şey var, onun vakti değil. Çünkü bitiriyor beni..Bunlar iyi olsun diye en azından, düşünmemeliyim.
Ama sıkıyor işte. Ruhsuzluk, umursamazlık, hissizlik.. Bir ton duygu hissettim, kendime.
Sanki bir salsam yaşayamayacakmışım gibi.
Özlüyorum bir de. Neyse.
Bazen kötü biri olduğum için cezalandırıldığımı düşünüyorum. Ya da kim bilir kötü biri olayım diye..
Belki de gelir, bir gün. Yeterince anlamsız ve alakasız cümleler kurduysam bu da burada bir not olarak dursun o zaman.
Belki de iyiyim derim bir gün.
Tıpkı bir roman karakteri gibi. Sorular, yanıtsız sorular, arayışlar. Hayat mücadelesi içinde ülkenin getirdiği zorluklar. Hayatı yaşama ile hayatı kazanma arasındaki git geller.
Sosyal statüye sahip bir entelektüel görünümü ile rus romanlarında hayatı mücadele ile dolu karakter karışımı. Bi yandan da lümpenliğin zirvesinde ama hayatı yaşayan asalaklarla dolu bir coğrafyada olmak.
Hayatı kurallarına göre yaşadığın halde normatif sonuçları görememenin yıldırması.
inanç ve ilkeler ilkelere rağmen şark kurnazlığının ve lümpenliğinin kazandığı bir hayatta mücadele ediyoruz.
Bazı eski inançlara göre evin koruyucu ruhu eşikte beklermiş. Kendimi ne zaman güvende hissetmezsem ruhum kendini eşiğe atıyor hemen.
hayat bir oyunsa Ne tamamen içine girebiliyorum ne de dışına atabiliyorum kendimi. O an için genel geçer kurallar ne ise bedenim orada oluyor, ona uyumlanıyor. Ama ruhum, zihnim öyle değil..
eski yazılarıma baktım da çoğu yerde kabullenmekten bahsetmişim, yaza yaza kendime kabullenmeyi öğretmeye çalışmışım ama yok olmamış, olmuyor..
dünyanın acımasız işleyişi son yıllarda yüzümüze çarpa çarpa ilerliyor. Ne ruhsal yönden ne de bedensel yönden hiç birimiz güvende değiliz. Elimizden geldiğince kendimiz, ailemiz için önlemler alıyoruz, iyi halimizi korumaya çalışıyoruz ama bir yerlerde birileri zalimce öldürülüyor ve biz de görüp duyuyoruz ya acizliğimizi anlayıp ruhen küçüldükçe küçülüyoruz.
Böyle zamanlarda( hastalık, felaket, savaş..) izleme, dinleme, hayat devam ediyor yapacak bir şey yok, bu günlerde geçecek bunlar da aşılacak deniyor ya çok kızıyorum, üzülüyorum. Çok dinlemiyorum, izlemiyorum da zaten ama tek bir görsel ya da bir ses bile zihnimize kazıyor tüm olup biteni, yetiyor..
hem zaten neden her şey geçiyor, her şey atlatılıyor? Bazı şeyler geçmesin, bitmesin, bunu da atlatıvermeyelim, aşamayalım zaten… onca çocuk, bebek hayattan koparılıyor, nasıl aşılır ki bu!
Biz aştıkça, görmezden geldikçe daha da büyüğüyle sınanıyoruz… yorulmadık mı? Yeterince kahrolmadık mı?
Ben bunları aşamadığım için eskiyi çok özlüyorum. Eski arkadaşlarımı, eskiden gittiğim mekanları, hissettiklerimi çok özlüyorum. Onların da güvende olduğunu, değişmediğini bilmek istiyorum, iyi hissettiriyor. Dünya hala yaşanabilir bir yer düşüncesini doğuruyor. aslında hiç bir şey aynı değil biliyorum ama ruhum eşikteyken öyleymiş, değişmemişler gibi geliyor..
Hani bir deney mi ne vardı. Kurbağayı suya koyup altını kısık ateşte açınca yavaş yavaş ısınan suda pişiyor ama anlamıyordu. Anlamadığı için de çıkmaya çalışmıyordu. Kurbağa mıydı başka bir şey mi çok emin değilim ama. Bugün git gide ısınan şu ofiste ölüp gider ve anlamazsam diye endişeliyim.