Yıllar geçse de icraatlarının daima takdir gördüğü ve değerinin anlaşıldığı büyük lider. Pakistan, Afganistan, Irak gibi değilsek onun sayesinde efendim. Kimileri Rıza Nur'u kaynak gösterip kendisine eşcinsel dedi, kimi annesine kerhane karısı diyecek kadar çirkefleşti. Kadir mısıroğlu gibi tipler kurtuluş savaşı'nı yalanlayıp onun için ingiliz valisi dedi. Varsın desinler efendim. Havlamaları onun heybetini düşürmez; sadece alçakları göz önüne serer. Bununla birlikte Çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşma hedefine bağlı laik cumhuriyeti yıkmak isteyenler daima olacaktır. önemli olan Türk gencine Atatürk'ü ve Atatürkçülüğü doğru şekilde anlatabilmek. Sorgulayan, eleştiren, dogmatik olmayan, üreten, cumhuriyet değerlerine sahip çıkan nesiller yaratmak gerekiyor.
bazen keşke hiç kurtarmasaydı diyorum...
yanlış anlamayın mustafa kemal paşaya canım feda, ama bildiğim bir şey varsa da biz bence atatürk'ü haketmedik çünkü 1000 yıl geçse bile hakkı ödenmeyecek büyük bir adama bile yeterince değer gösteremedik, onun açtığı yolda ilerle(ye)medik, onun kurduğu ülkeye nankörlük ettik. yanlış anlamayın herkes böyle demiyorum onun kurduğu ülkede daha sonra gelenler onun yolundan gitmedi diyorum yani bu kadar hainin ve vatan düşmanının olduğu bir ülkeyi kurtarmasa ne olurdu acaba ?
işte mustafa kemal bu ilk çanakkale vazifesinde çanakkale'yi ve özellikle gelibolu yarımadasını karış karış gezmiş, boğaza yapılacak olası bir düşman saldırısında boğazın deniz yolu ile değil, kara yolu ile geçilebileceğini tespit etmiş, bu kara savaşının da en şiddetli bir şekilde gelibolu yarımadasında yaşanacağını, gelibolu yarımadasına yapılacak bir düşman çıkarmasının da arıburnu'ndan başlayıp conkbayırı'nda durdurulabileceğini kumandanlık hafızasına kazımıştır.
ve bu görevden tam 3 yıl sonra ulu önder atatürk'ün gelibolu yarımadasında yaptığı bu keşifler sayesinde düşman arıburnu'nda çakılmış, conkbayırı'nda durdurulmuş ve anafartalar'da zafer kazanılmıştır...
yani mustafa kemal'in gelibolu'da kazandığı zafer kesinlikle tesadüf değildir.
yıllar önceden ilmek ilmek işlenen bir planın gerçekleşmesidir. bir askeri deha örneğidir...
yine çanakkale savaşlarından 2 yıl sonra mustafa kemal, türk milleti'nin makus kaderini bir kez daha bu kez filistin cephesinde değiştiriyordu.
megiddo muharebesinde ordumuza komuta eden alman mareşaller, liman von sanders, ve erich von falkenhayn ağır bir mağlubiyetten kaçmak için cepheyi terk etmeleri üzerine komuta kıdemi olarak 5. sırada bulunan mustafa kemal paşa 7. ordunun komutan vekili olur.
muharebenin başlangıcında gerçekleşen ve zırhlı araçların kullanıldığı ingiliz saldırısı sırasında merkezde bulunan 8. ordu kuvvetlerinin ağır bir yenilgi alması ile mustafa kemal paşa inisiyatif alarak 7. ve 4. orduları az bir kayıpla geri çekmeyi başarır, halep'e kadar çekilir ve nihayet elimizde kalan derme çatma orduyu sağ salim adana'ya getirmeyi başarır.
işte mustafa kemal paşa'nın arap çöllerinde yok olmaktan kurtarıp vatan sınırlarına sağ salim ulaştırdığı bu kuvvetler, 4 sene sonra dumlupınar'da yunan ordusunu bozguna uğratıp izmir'de denize döken şanlı ordumuzun belkemiğini oluşturur...
yani mustafa kemal atatürk, nasıl ki 1912'de çanakkale'de gerçekleşecek büyük savaşı 3 sene önceden gördüyse, filistin'de de 4 sene sonra vatanın zorda kalacağını, vatanı savunmak ve işgalcileri kovabilmek için elimizde hiç olmazsa 1 tane düzenli ordu bulunması zorunluluğunu sezmiş ve türk ordusunun tamamen imha olmasını engelleyerek bu orduyu 4 sene sonra zafer kazanan bir ordu haline getirmiştir...
işte 1912 yılındaki bir kurmay binbaşı, böyle bir askeri dehadır ve bu yüzden o bizim ebedi başkomutanımızdır...
türk kadınına çok değer verirdi atatürk. hiçbir zaman doğu'nun da batı'nın da kadınlara karşı tutumunu beğenmemiştir. doğu'da kadın geri plandadır, kara çarşaf içerisinde bir metadır, hür değildir; batı'daysa kadın sadece bedeniyle ön plandadır ve bir çok haktan mahrum cinsel bir metadır. oysa atatürk'ün idealindeki türk kadını asildir, hürdür. bir çok ülkeden önce kadınlara seçme ve seçilme hakkı vermesi bu düşüncesinin sonucudur.
atatürk'ün idealindeki türk kadını, zekası ve şıklığıyla ön plana çıkar. yurt gezileride kadınları kara çarşaf içerisinde gördüğünde; bunun ne dine, ne de hayata uymadığını bir çok kez söylemiştir. arap topraklarında kullanılan kara çarşaftan hiç haz etmediği gibi batı'daki açık giyimden de haz etmemiştir. iki giyim tarzının da, kadını değersizleştirdiğini ve ötekileştirdiğini savunmuştur. batı'nın, kadınları makyaja ve açık giyime ittiğini ve bu durumun kadınlara kara çarşaf giydirmekten farksız olduğunu düşünürdü.
atatürk, her konuda olduğu gibi giyim kuşam konusunda da ifrat ve tefrite kaçmayacak biçimde ölçülü olmayı savunmuştur. 31 aralık 1931'de ankara'da düzenlenen bir baloda, ismail hakkı tekçe'nin eşi melek arıburun tekçe'yi açık giyindiği konusunda uyarmıştır. melek tekçe şöyle anlatır: "o ikaz üzerine bir daha öyle açık kıyafetler giymedim. büyük atatürk, çok yoğun çalışmaları arasında bile bizleri her yerde kontrol eder, hareketlerimizi ve hatalı kıyafetlerimizi böyle uyararak düzelttirmeye çalışırlardı."
falih rıfkı atay bu konu hakkında şöyle diyor: "kadın anlayışında pek batılı olduğu söylenemez. hatta hanımların tırnaklarını boyamasını bile istemezdi. (...) kafasına göre kadın, hür ve erkekle eşit olmalı idi. batı medeniyeti dünyasının kadını ile türk kadını bütün aşağılık duygularından kurtulmalı idi."
atatürk öyle bir lider ki, araştırdıkça öğrendiğim her şey onu daha çok sevmemi sağlıyor. bundan yüz yıl önce böylesine modern düşünebilmiş başka bir lider var mıdır? öyle ki, doğu'nun ve batı'nın kadına bakış açısının yanlış olduğunun ve bunun modernlik olmadığının farkındaymış. bu sebeple ki sadece batı'yı örnek alan bir devlet değil, yıllar sonra batı'nın bile örnek almasını istediği türkiye cumhuriyeti'ni kurmuş.
Burada yazanlar Atatürk'ü övmüşler. Atatürk ü sevdiğini iddia eden yazarların ata yi anladığını düşünmüyorum. Atatürk ne yazık ki siyasal islam dan nefret eden insanlarin kutsal bir figürü haline dönüşmüştür. Atatürk ile hiç alakası olmayan konular dahi Kemalizme dahil edilmiştir. Bircogunuz bu savimla ilgili olarak örnek isteyecektir. Örnek vermek için önce kemalizm i tanımlamak zorundayız.
Kemalizm 6 ilkeden oluşur. Karma ekonomiyi savunur. Batılılasmadan yanadır.
Kemalizm doktrinde kadın erkek eşitliği, toplumun pozitif bilimler alanında eğitimi zorunludur.
Peki gelelim batı ya. 19. Yy batısı ile bugünün aptal batı dünyası bir değil ki! Şimdi batı yanlısı olmak bize ne kazandıracak. Atatürk bu batıyı sevmezdi.
Fakat bu değil ki Atatürk'ün fikirlerini dogmalastirip donmus bir fikir haline getireceğiz. Ben bir Türk vatandaşı olarak halkın biraz daha "eğitilip" öyle demokrasiye geçilmesini isterdim. Muhafazakarlik da tıpkı ilericilik gibi var olması gereken düşüncedir.
Siyasi alanda muhafazakarligi yok sayarsaniz güçlü ve örgütlü bir biçimde karşı devrime kalkışır.
ABD açısından islam ve Kemalizm
Ilımlı kelimesi öne çıkıyor radikal olanı sevmezler. Radikal Kemalistler ve radikal müslümanlar tasfiye edilmiştir. Erbakan - Ecevit kolu tasfiye edilmiştir. Suni bir iktidar muhalefet vardır. Aslında hepsi aynıdır ve bunun hesabı sorulacak.
Kamalist mıyım
Dogmatik modernist değilim dolayısıyla katı bir Kemalist değilim. Doğrusu devlet adamı değilim. Benim zeki olmam gerekmiyor. Devlet için faydalı olacak olsam bile deli divane ben devlet tarafindan secilmeyecegim.
Bu yüzden cileci hazzı seviyorum. Politik yalan söyleyemem. Doğrucu Davut sayılırım. Bir devlet adamı olmaktansa peygamber olmayı tercih ederim. Bu bir tercihten öte bir kader. pozitivist değilim. Ben ilhama inanırım. Biraz şairim yani.
Bugün bir vatanın kurtarıcısının, bir ulu önderin tarih sahnesine çıktığı gün...
107 sene önce bugün, genç bir yarbay inisiyatif alıyor ve emrindeki 19. tümenin 57. alayını, düşmanın çıkartma yaptığı arıburnu'na gönderiyor, yetmiyor kendisi de karargahından ayrılarak cepheye intikal ediyor ve düşmanın asıl çıkartma yaptığı arıburnu'na ulaşarak "süngü tak" emri verip;
“Ben size taarruzu emretmiyorum ölmeyi emrediyorum, biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler gelir, başka komutanlar hâkim olabilir.” diyerek bir vatanın kaderini belirliyor...
yarbay mustafa kemal ve kahraman 57. alayı, 107 sene önce bugün bir destan yazıyor ve anzak kuvvetlerini conkbayırı'na hapsediyor, böylece gelibolu yarımadasındaki cephenin yarılmasını engelliyor ve daha sonra bir destana dönüşecek olan çanakkale kara savaşlarının kaderini belirliyor...
işte o gün küçük rütbeli yarbay mustafa kemal'in sergilediği bu davranış, o'nun ilerleyen günlerde anafartalar grup kumandanı olmasını ve türk milleti'nin çanakkale savaşlarını kazanmasını sağlıyor...
Sanata ve bilime sırtını çevirenler daima ama daima geriye gitmeye çağ dışında kalmaya mahkumdur.
57 yılını harcadı bu adam feda etti önce topraklarımızın derdine düştü sonra ise kafa olarak orta çağda kalmış toplumu düzeltmeye çalıştı ama başaramadı çünkü kendisinin dediği gibi “en büyük savaş cahilliğe karşı yapılan savaştır” asırlarca cahil kalmış, raşathaneyi şeytan işidir diye bombalayıp yıkan (tayükiddin raşathanesi) dogmacı zihniyettekileri yenmek 7 cephede düşmanı yenmekten 10 bin kat daha zor. Bu cehaleti yenebilmek ve def edebilmek için sihirli bir değnek lazım.
Bugün kurduğu ülke, bu ülke adına ne hayal ettiyse ülke tam tersi haline geldi. O istedi ki türkiye dogmacı değil pozitivist “ilhamlarını gökten ve gaipten değil doğrudan doğruya hayattan alan” bir ülke olsun misal israili dogma yüzünden düşman belleyip ülkeyi sırf dogma yüzünden zarara sokmamak vs vb bir türkiye hayal etmişti ama o bu ülke adına ne hayal ettiyse tam tersi oldu herkes yaşayarak öğrendi ne kadar haklı olduğunu.
büyük bir devrimci, eylem adamı. teorik farkındalığı biraz daha sofisike olabilseydi bugün ne gandhi hatırlanırdı ne simon bolivar ne fidel ne de cemal abdülnasır. öyle bir fırsattır kaçan.
“Arkadaşlar! Milletimizin içinde bulunduğu bu aldanışın gerçek nedeni nedir?
Bu millet ki asırların aldanışı içinde en sonunda gözünü açtığı zaman, kendini insan mezarının kenarında bulmuştu.
Artık bundan sonra o gözler nurlu, alevli ve dikkatli kalacaktır. Fakat bunun böyle olmasını sağlamak için eski durumun gerçek nedenini aramak ve bir daha tekrarlanmasına meydan vermemek gerekir.
Bizi mezara götüren o gerçek neden nedir?
Biraz önce bir arkadaşımız okuma yazma dahi bilmeyen Ramazan ağa çok güzel izah etti.
Ramazan ağa dedi ki:
“Eski Osmanlı hükumeti sopaya sahipti. Biz çalışırız, ürünlerimizi elimizden alırlar, yine karşımızda sopayla görürdük. Bizi dinleyecek makam yoktu.
işitirdik ki birtakım insanların sarayları, cariyeleri varmış, onların başında Sultan varmış. Meğer bizim bütün mal ve mülkümüz onlarınmış.
Bizi her şeyden mahrum eden meğer o saraylar, o Sultanlarmış.”
Evet arkadaşlar! O saraylar ve o sarayların etrafını çeviren hainler asırlarca bu milleti aldanışta bıraktılar. Onu aydınlığa koşmaktan yasakladılar.
Onlar bu milleti ve memleketi yalnız iki zamanda düşünürlerdi. Biri paraya, diğeri askere gerek duydukları zaman.
Bir baştan memleketi soyarlar, diğer yandan milletten aldıkları askerle Viyana’yı Mısır’ı, iran’ı zaptetmek için fetihlere kalkarlardı.
Hâlbuki o fetihlerde hiçbir millet isteği, vicdani isteği ve çıkarı yoktu.
Onların hırsı, onların şan ve şerefi için bu milletin evlatları bir daha dönmemek üzere onların arkasından sürüklenirlerdi.
Sonra onların, saraylardaki büyük gösterişini sağlamak için paraya ihtiyaçları vardı. bu parayı milletten sopa ile alırlardı.
Bütün bunların sonucu milleti yoksulluğa, haraplığa sonunda ölümün kıyısına götürdü.
Bugün bu eski idareden büsbütün farklı yeni bir Türkiye devleti vardır.
Bunu idare eden Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükumeti var.
Bu Hükumetin iki amacı vardır. Biri milletin korunması, ikincisi milletin refahını sağlamak. Bu iki şeyi sağlayan hükumet iyi, sağlamayan kötüdür.
Eski hükumet bir defa milleti koruyamadığı gibi, daima ve daima kırdırmıştır.
Bilir misiniz, yalnız son 45 seneden beri Yemen’de yok olan askerlerimiz ve dönmeyen evlatlarımızın adedi bir buçuk milyona(Bir buçuk milyon) yakındır.
Balkanları, Suriye’yi, şurayı burayı siz düşününüz.
Birçok yerde bekçilik yapmak için öldürülen sınırsız, hesapsız evlatlarımızı düşününüz.
O hükumetlerin bu milleti nasıl doğrattığını anlarsınız.
O hükumetler bu birinci amacını yapamadı da peki ikinci amacını yaptı mı?
Yani kalanlar mutlu ve zengin midir?
Bunu hiç düşünmeye gerek yok.
Ne yazık ki memleket baştan sona kadar viraneliktir.
Milletin yolu yok, serveti yok, bütün millet acınacak bir yoksulluk içindedir.”
ATATÜRK
16 Mart 1923 Adana Türk Ocağında Çiftçilerle sohbetinden
(Atatürk’ün söylev ve demeçleri S:515)
birgün sözlerim bilimle ters düşerse, bilimi seçin diyerek, ne kadar da çok halkının iyiliğini düşündüğünü tek cümlede ispat eden, emsalsiz, benzersiz, mükemmel ötesi liderdir.
ben özellikle kendim de dahil, hayatta daha iyisi olamaz sözünü elimin tersiyle itmeyi felsefe edinmiş bir insanım, paşam benim bu felsefemi lağvediyor.
paşam çıkar da gölgesinde serinleyelim, senin taşşağını yapmaya beton yetmez.
hayatı boyunca bilimin sanatın önemini vurgulamış pozivist-pragmatist lider
Son meclis konuşması buram buram pozivitist bir konuşma metnidir. O konuşmasında diyor ki “benim ortaya koyduğum prensipler gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla bir tutulmamalıdır” yani bu ne demek biliyor musunuz? Gün gelir benim ortaya koyduğum, bıraktığım ilkeler bile değişebilir bunlar dogma (değişmez) değildir. Bilim de böyledir işte mesela einstein çıktı newtonı yalanladı yeni bir teori ortaya atarak ve einsteinın ortaya koyduğu şeyler kabul gördü. Bilmem Anlatabildim mi?
1-) Bugüne bakalım mesela faiz haram deniyor değil mi dogmada? Ama eğer ülkenin çıkarına faiz yükseltmek uyuyorsa faiz yükselteceksin dogma umrunda olmayacak
2-) israil ile karşılıklı çıkar alışverişin var (ekonomik siyasi vs) dogma yüzünden israille papaz olursan ekmek 10 tl benzin 28 tl olur.
Bilmem anlatabildim mi?
Konudan bağımsız olarak böyle muhteşem bir insan çok zor gelir bir daha dünyaya. Tepeden tırnağa muhteşem bir adamdı Atatürk. Giyimi, fikirleri, diksiyonu, bilgisi..