ilk başlarda izleyene zevk veren, son sezonunda insanı paranoyaklaştıran dizi. mükemmeli yakaladıktan sonra işi cıvıtmaya başlamış bir yapımcının elinden çıkan dizi.
son sezona kadar aklımı alan ama son sezonda artık merakla bekleme hissini kaybett,ren dizidir.
ne olursa olsundur. Skimde değil. Halbuki halbuki eskiden öyle midir?
her saniyemi ulan lost başlasa çok merak ediyorum bilmem ne diye geçirirdim.
bir kaç tespitim bir kaç teorim bile vardı. ama son sezonda harbi keyfi kaçtı.
Bence tarih boyu en önemli yapım olma şansını kaçırdılar. Gerisinden bi bok olmaz.
eskiden izlemek ayrıcalıkken şimdi tam tersi ayrıcalık gibi görünen dizi. meyve veren ağaç durumu bence biraz... bu diziyi izleyip de bırakmak diye bir şey (bana göre) pek mümkün değil. beşinci sezon başlasın, gene tüm dünya izleyecek, bunu herkes biliyor...
yeni comic-con damon lindelof, carlton cuse ve matthew fox 5. sezon röportajlarıyla birlikte mr.candle'lı yeni bir dharma videosu yayınlanmış durumda. video amatör çekim olduğundan sızdırılmış gibi görünüyor ama ilgili televizyon şovu gereği sızdırılmış gibi lanse edilmişte olabilir.
edit:
--spoiler--
mr.candle'la konuşan adam faraday'mi ne ?
--spoiler--
edit 2: evet, dharma bir bildiri yayınlamış ve video'nun izinsiz çekildiğini, çeken dharma initiative araştırmacısı aday adayının üyeliğine son verildiğini ve video'da da kendisini yakalamaya çalıştıklarının görüldüğünün altını çizmiş. lost'un sponsorluğundan da çekildiklerini söylemişler. şimdi insan düşünmeden edemiyor tabii, birader bizimi sikiyonuz diye ama hadi neyse...
edit 3: ** konuyla ilgili mailleri banada gelmiş, yeni farktım, aynen aktarıyorum;
attention all recruits
re: security breach at comic-con 2008
as many of you may be aware there have been a number of security breaches in recent days related to the nature of the dharma initiative's latest research.
apart from the leak of a sensitive internal communication there was also the unauthorized release of confidential video documentation during a sponsored panel discussion with the makers of the tv show "lost" at comic-con 2008 in san diego. consequently, the person responsible for this breach, a promising recruit by the name of dan bronson, has been expelled from the volunteer program and had his dharma initiative membership permanently revoked. furthermore, the dharma initiative has withdrawn their sponsorship from "lost".
the dharma initiative must stress that the video material leaked at comic-con 2008 was viewed entirely out of context. furthermore, the way in which the material was presented utterly distorted its significance and credibility as scientific data.
the dharma initiative is extremely disappointed with this outcome and has ordered a security audit of all departments. as part of this audit the dharmawantsyou recruiting website will undergo a security upgrade in the next few days.
upon completion of this upgrade a date will be announced for the official commencement of volunteer assessments.
all recruits are reminded that the unauthorized release of confidential information pertaining to the details of your activities within the dharma initiative will result in instant dismissal from the volunteer program.
namaste.
hans van eeghen
head of recruiting
the dharma initiative
TÜM ACEMi ÜYELERiN DiKKATiNE
COMIC-CON 2008'DE GÜVENLiK SIZINTISI
Birçoğunuzun haberdar olduğu gibi son günlerde, Dharma Girişim'in son araştırmalarının içeriğiyle ilgili bazı güvenlik kırılmaları yaşanmıştır.
Gizli dahili iletişim sızıntısı bir yana, Comic-Con 2008 San Diego'da TV dizisi LOST'un yapımcılarıyla düzenlenen ve sponsoru olduğumuz panel sırasında, gizli belge olan bir video onay alınmadan açığa çıkarılmıştır. Sonuç olarak bu güvenlik sızıntısının sorumlusu ve gelecek vadeden Dan Bronson isimli acemi üye, gönüllü programından atılmış ve kendisinin Dharma Girişim üyeliği daimi olarak geçersiz kılınmıştır. Dahası Dharma Girişim Lost'a olan sponsorluğunu geri çekmiştir.
Dharma Girişim şunu belirtmelidir ki, Comic-con 2008'de sızan video tamamen kaynak dışı görüntülenmiştir. Dahası videonun sunuluş şekli, belgenin bilimsel bir veri olarak güvenirliğinin ve öneminin bütünüyle çarpıtılmasına sebep olmuştur.
Dharma Girişim bu durumdan dolayı oldukça üzgündür ve tüm departmanlarda güvenlik denetimi yapılmasına karar vermiştir. Bu denetimin bir parçası olarak aday araştırma ve bulma sitesi DharmaWantsYou, önümüzdeki birkaç gün içerisinde güvenlik geliştirme uygulamasına girecektir.
Bu iyileştirme işlemi tamamlandığı zaman Gönüllü Görevlendirme resmi başlangıç tarihi duyurulacaktır.
Dharma Girişim'i içindeki alışmalarınızın detaylarıyla ilgili mahrem bilgilerin, gayri resmi bir şekilde açığa çıkarılmasının, Gönüllü Programından derhal kovulmayla sonuçlanacağı tüm acemi üyelerimize hatırlatılır.
Namaste.
Hans Van Eeghen
Dharma Girişim Aday Araştırma ve
Bulma Departmanı Başkanı.
Beni de rahatsız eden ayrıntı dizideki bayanların hiç kılının olmamasıydı. sonra kendimce açıklamalar bulmaya çalıştım. jilet falan vardı, traş oluyordu jack olsun sayid olsun. belki kızlar da jilet kullanmışlardır * Ama onca olayın arasında claire'in kahkül kestirmiş olarak gelmesi beni bitiren olaydı *. Benjamin herkesi paranoyak etti. Burası kesin. Yahu insan nasıl sürekli yalan söyler. Tam yalan söylemesi gerekirken nasıl doğru söyler. Kimseye güvenim kalmadı yeminlen, o Benjamin yüzünden. En beğendiğim sahneyi yazmam lazım şimdi: 3. sezonda finalde,* Sayid, Bernard ve Jin esirken sahilde; Hurley minubusle giriyor.. Sonra Sayid'in orada bir sahnesi var.. Ohanzi yuhannes hobaa haydeeeee gibi bir sahne.. Bacaklarıyla atraksiyonlar yapıyor efendim boyun kırmaca falan. Orada anladım ki -biraz geç olsa da- Sawyer, Desmond falan hikaye. Jack'i zaten yakışıklı bulmuyorduk. Sayid fenaymış. Sawyer'ın omuzları çirkin, aşağıda duruyor. O yüzden ondan vazgeçtim.
Öldüğüne en sevindiğim karakterlerin başında Ana Lucia geliyor. O büzük ağzından tiksindim valla. Sonrasında Locke var. Tabutu gördük gerçi ama hala bi cimcim var o işte. Ölmediyse çok sinirleneceğim. Öldüğüne en çok üzüldüğüm karakter de tabii ki Charlie oldu. Fransız pilicin de ölümüne üzüldüm aslına bakarsanız. Ona alışmıştık bir şekilde. Bubi tuzakları olsun, deli deli hareketler olsun.
Şimdi 5. sezon hakkında söylentiler dolaşmaya başladı. Ama pek de merak etmiyorum.
gelecek sezon bölümlerinde feci bir sayid - desmond çatışması görebileceğimiz dizi. zira benjamin linus'un kızını blöf yapmıyorum diyerekten bir psikopata öldürten charles wildmore'un kızı penny ve penny ile desmond yılan hikayesi tadında bir aşk macerası koca okyanusun ortasında ingiliz anahtarı misali bir öpüşmeyle birbirlerine kavuştular, ama tikritten nadianın cenazesinde ben ve sayidin konuşmalarından sonra anlıyoruz ki sayid benin kiralık katili oldu ve sıradaki kim sıradaki kim diye psikopata bağlamıştı. yarın sayid kalkar desmondun pennysini öldürmeye kalkarsa sayid nasıl bir tepki verir, aşk mı yoksa iş mi baskın çıkar bilemeyiz.
ayrıca john locke komuta kademesinde terfi etmişken nasıl o yarım tabuta girdi,ayakları adada mı kaldı.
c4 ler o gemiye ne zaman yerleştirilmişti. michael her sikimi biliyorken aylardır o c4 leri göremedi mi. o değil de suna yazık oldu. dul kaldı garibim ama babasına iyi diklendi. du bakalım...
bebek bakıcılığından başka bir tarafını görmediğimiz clairenin ne işi var jacobun kulubesinde, locke ne biçim bakıştır o öyle anlamadım gitti.
gemide bomba patladı anladık da ne öyle 10 saniye de gemi alabora oldu, hiç mi titanik izlemediniz anasını satayım, gemide ne maceralar geçiyordu,sular doldu falan, gemidekiler hepsi figüran mıydı sadece. michael en sonunda öldü mü, ada yasağı kaldırdı mı merak ediyorum.
--spoiler--
bunca övgünün sebebini öğrenmek adına izlemek istediğim dizi. yalnız ekşi sözlükte ve burda tüm spoiler içlerini okuduğumdan konuya hakim gibiyim. belki yeni başlayan bölümlerini indirip eski bölümlerini izlemiş gibi yaparım.
yeni bölümlerini daha çok bekleyeceğimiz dizi. ayrıca jin'in ölmemiş olma ihtimali kulağıma geldi. inşallah doğrudur. jinjitsu ölmesin. hala kulaklarımda rahmetlinin sözleri:
-mayka, sawya, adız adız...adız !!!
alive edit: ölmemiş ulaaan...şükürler olsun allahım sen onu bize bağışladın. ona burdan " naynan gadah" demek istiyorum...
sevenlerine müjdeli, ki sevmeyeni daha çok nedense, onlarada kötü bir haber; michelle rodriquez - ana lucia cortez lost'a geri dönüyor imiş. ancak flashback'midir nedir henüz belli değil...
edit 2: mr.eko'nunda 5. sezonla ilgili piyasaya düşen haberlere göre (önceden yazılan) diziye döneceği söylenmiş, dikkat etmemişim. peki ya libby piç mi ?
diziyle ilgili bir bağlantısı var mı diye merak ettiğim ama bulamadığım, kesinlikle yaptıkları * en muhteşem şarkıdır. bir de sonlara doğru chriscim eline sazını alsaymış şarkının muhteşem olabilite oranı artarmış kesin surette.
kendinden soğutturan dizidir. Bir dizi mayıs'ta bitip bir sonraki şubat'ta başlar mı? başlasa bile eskisi kadar ilgi çekmeyecek dizidir. zira öyle bir şekilde bitirdiler ki son sezonu, yeni sezonda bağlamaları zor gözüküyor. herşeyin mantıklı bir açıklaması var dediler ama gidişata bakacak olursak baya bir kıvırma yapcaklar sanırım.
black smoke jacob'ın zihni olabilir. zihin gücü ile adayı savunuyor olabilir. bedeni bir şekilde o kulübeye tutsak olduğundan yapacaklarını zihnini yani black smoke'u kullanarak yapıyor olabilir. diğer tüm aklımdaki olasılıklardan sadece biri bu. bir diğeri dharma'nın parmağının olabileceği. adanın geçmişiyle ilgili şeylerden haberdar olan dharma korunması gereken şeyler olduğunu düşündüklerinden/bildiklerinden bir şekilde belkide adanın kendilerine sağladığı bir takım ilmi şeyleride kullanarak black smoke'u yaratmış olabilir. dharma'nın charles widmore olduğunu düşünüyorum bunları söylerken. müzayedelerde black rock gemisinin seyir defterini satın alan, bir nevi takıntı haline getirdiği lost adasının yollarında olsa olsa dharma'nın devrik lideri olacak olan adam bulunmaktadır diye düşünüyorum.
bir yerden girince başka bir yerden çıkmak konu lost olunca malumunuz kaçınılmaz oluyor. tekrar black smoke ve jacob'a dönersem;
benjamin john'u jacob'ın kulübesine ilk kez götürdüğünde benjamin jacob'la konuşuyor. bu şu an için belirsiz aslında çünkü biz ve john benjamin'in jacob'la konuştuğunu duyamıyoruz. kesinliğini bilmediğimiz dialog eğer gerçekleşiyorsa jacob benjamin'e john'u neden getirdiiğini soruyor gibi, benjamin'de "çok ısrar etti, henüz hazır olmadığını biliyorum" gibilerinden laflar ediyor. buradan da benjamin'in bu dialogu uydurduğunu düşünebiliriz çünkü ardından jacob john'a "bana yardım et" diyor ve bizde bunu duyuyoruz lakin bu seferde benjamin duymuyor jacob'u. ardından da john'u vurarak kuyuya atıyor.
burdan şöyle bir sonuç çıkarabiliriz, benjamin jacob'ı kulübeye bir şekilde tutsak etmiş ve onun herhangi birşey yapmasını engelliyor. farkındaysanız others'tan herhangi biri benjamin'in kararlarıyla ilgili birşey dediğinde benjamin hemen "çünkü jacob böyle istiyor/diyor" vs gibi şeyler öne sürmekte idi. yani jacob benjamin için dilediği gibi davranıp kararlarının da sorgulanmamasında kullandığı bir çeşit piyon olabilir. elbette piyon tanımını benjamin'in jacob'ı bir şekilde avcunda tuttuğunu düşünerek diyorum. eğer benjamin bu üstünlüğe sahip olmasa jacob'un üstünde jacob john'dan yardım istemez, benjamin bir dialog uydurmazdı. ve belkide jacob'la hiç konuşamamıştır benjamin. jacob benjamin'i yeğlemediğinden olacak ki sesini duyurmamıştır kendisine. belkide benjamin hayatında ilk kez jacob'ın varlığını hissetti orada, bilemiyoruz. ama john'dan yardım istemesine içerleyip john'u kuyuya attığı bir gerçek.
christian shephard var birde elbet. jacob'ın adını anınca ondan da bahsetmezsek olmaz. christian shephard'ın diğer tüm lostie'lerimizin babalarının olduğunu düşündüğüm gibi eskiden dharma'ya, widmore'a yahut adanın yerlilerine yani eğer şuankilerin önceleri olabilir, others'a ait insanlar olduğunu düşünüyorum. bunların hiçbiri henüz tam olarak kesinleşmediğinden ucunu açık bıraktım ama demek istediğim adayla eskiden bir şekilde ilişkileri vardı ve bu öyle normal bir ilişki değildi. bu yüzden lostie'lerimize baktığımızda hepsinde babayla ilgili bir sorun görüyoruz. jack ve christian'ın arası iyi değildi, kate sonradan öz babası olduğu öğrendiği ve üvey babası sandığı wayne'i öldürdü, sawyer'ın babası karısını vurdu ve intihar etti, john locke'un babası tom sawyer kendi oğlu dahil birçok insanı dolandıran bir adamdı, shannon'la boone'un babaları da ölmüştü, ne olduğunu bilmiyoruz, walt babasıyla ayrı yaşıyordu, yani bir şekilde babasıyla ilgili bir sorun onda da vardı -yahut walt babasıyla ayrı yaşadığından değil psişik olduğundan da dahil olabilir- michael'a gelirsek onunda babası ölmüştü ve o yüzden walt'a babasının adı olan walter ismini vermek istemişti. sun'ın babası mr.paik'le jin'in de utandığı balıkçı babası ile nihayetinde arası iyi değildi. malumunuz claire babası christian shephard'la kocaman bir kız olduğunda, annesinin rahatsızlığında karşılaştı. benjamin'e gelirsek, küçüklüğünden beri, haklı da olarak kin beslediği babasını öldürdü. aklıma gelenler bunlar ve kısacası hep babalarla ilgili kötü yahut olumsuz bir olay var ve bu hepsinin ortak özelliği. nihayetinde bağlayacağım nokta böyle olmasının nedeni babaların adaya dönmek istemeleri ancak dönememeleri ya da çocuklarının üzerine çizdikleri bir kader var ortada içinde ada olan. misal, christian avustralya'da barda sawyer'la içerken jack'in kendisine yaptığından dolayı minnettar olduğunu söylemişti. bu minnettarlık jack'in dürüst davranarak tutanaklara gerçekleri yazdırması ve babasının lisansının elinden alması için değil kendisine özgürlüğü sunması yüzündendi. fakat kendisi avustralya'da yani "tüm oyunun merkezi"nde bunalımın doruklarındaydı çünkü adayı bulamıyordu. bir söz vardı mesela jack babasının otel odasındayken sanıyorum polis ya da dedektif "kim cüzdanını yanına almadan dışarı çıkar ki?" demişti, evet söyleyin kim dışarı cüzdansız çıkar ki? elbette cüzdana ihtiyaç duymayacağı bir yere giden birisi. 4. sezon 9. bölümü hatırlayın arkadaşlar, bölümün başında john, sawyer ve hurley oyun oynarken hurley "avustralya'yı ona verdiğine inanamıyorum, tüm oyunun anahtarıdır o!" demişti. bu birçok fan sitesinde de şimdiye dek işlendi, inceden bir gönderme mi diye. ben öyle olduğunu düşünüyorum ve fakar ters köşe ihtimalide aklımın bir köşesinde elbet çünkü sawyer şöyle cevap vermişti hurley'e; "sen öyle san!"
düne kadar hiç izlemediğim dizidir. garip bir şey. "ulan" diyorsunuz, herkesin ağzında bir lost lost losttur gidiyor. yarısı artistlik yapmak için izliyor, kulak tıkıyorsunuz. "hay anasını satayım böyle işin" diyerek, muhabbetten geri kalmamak amaçlı izleyelim bakalım diyorsunuz. ilk bölümler konuyu kavrıyorsunuz, sonrasında karakterleri tanıyorsunuz daha sonra "acaba nolcak aq?" triplerine giriyorsunuz.
ee noldu şimdi ? bok var izleyin. aha koca günümü geceden beri ilk sezonunu izlemekle geçirdim. dünya işim var hala bilgisayar başında "acaba nolcak aq" diyorum. muhtarlığa gitmem lazım çok fena. off.
ne diye konuşursunuz lost lost diye. al bak sayid muhabbet ediyo falan, sawyer artistlik peşinde, jack doktorculuk oynuyo, bu karıda doğuramadı gitti. al işte al dizi hakkında konuşmaya bile başladım.
dördüncü sezon biteli aylar olmasına ragmen halen etkisinden kurtulamadığım dizidir. bazenn yolda kuzeniyle yürümektedir ve kuzenine seslenir;
b: olum lost asmıs artık baksana büfenin camında bile karışık lost yazıyo.
kuzeninin söylediğini yazmaya gerek yoktur zaten camda yazan lost değil tostur. ne alaka demeyin bende anlayamadım ama bilinçaltımda nasıl yer ettiğini anlamama yetti de arttı. lost baslasın insalar saçmalamasın.
5. sezonda yeni karakter sayısının 15'e ulaştığı dizi. (bkz: oha) konu lost olunca pek şaşırmamak gerek elbet. karakterler hakkında nete düşen bilgiler şöyle;
NIGEL: ingiliz, 13-19'lu yaşlarının sonlarında, yaşına göre zeki ve olgun.
SOPHIE: ingiliz, aristokrat, 13-19'lu yaşlarının sonlarında, tamamen masum ve kurallara bağlı, ancak (bu karakterinin) altında zorlu
DAN: 40'lı yaşlarında. yüksek ücretli ve dostça davranan bir avukat ancak görüntüsünün altında tehlike gizli bir karakter.
BRIGITTE: 20'li yaşlarının başında, Fransız. Sevimli. Tunus'ta bir restoranda garson olarak çalışıyor ve gizemli bir yabancıya rastlıyor.
SOLANGA: Erkek, 50'li yaşlarında, Filipinli. Kırsal bir toplulukta çalışan köy doktoru. Kötü alışkanlıkları var fakat gerçek tıbbi yetenekleri var. Nispeten güzel ingilizce konuşuyor, aksanı var.
JANITOR: Erkek, kırklı yaşlarının sonunda ya da 50 yaşında. Herşeye burnunu sokan, dikkafalı. Herkesin işini biliyor, hayatını kurtarmak için bir sırrı saklayamıyor.
THERESA: Kadın, 30'lu yaşlarında, ingiliz, sarışın. Akıl hastalığı nedeniyle ıstırap çekiyor
ABIGAIL: Kadın, 30'lu yaşlarında, ingiliz, çalışan tabakadan. Acıya dayanıklı fakat derinden yaralı. Alaycı bir tavrı olmasına rağmen kalben vefalı biri (Theresa'nın hemşiresi)
CEASEAR: Tehlikeli, son derece zeki olan 35-45 yaşlarında bir erkek. Amacı belirsiz olmasına rağmen kesin olan bir şey var: insanları öldürmekte olduğu kadar büyülemekte de çok yetenekli. Karanlık bir geçmişi var.
ILANNA: 20'li yaşlarının sonunda 30'lu yaşlarının başında olan Avrupalı bir kadın. Büyük bir zekaya sahip, fakat bir o kadar da tehlikeli. Cazibeli
MARTHA: 35-40 yaşlarında Asyalı çekici bir kadın. Akıllı ve kabiliyetli bir bilim adamı, güçlü bir karakteri var. Bebeğini büyütmek için işe ara vermiş ama yeniden çalışmayı planlıyor. Yaptığı işe tamamiyle inanıyor ama bazen emir verenlerin kararlarını sorguluyor.
JILL: 20 ya da 30'lu yaşlarının sonlarında. Kasap (Butcher diye geçiyor. Benim bildiğim butcher kasap demek ama cani anlamında da kullanılabiliyor) soğukkanlı bir kız. Erkek Fatma, biraz araştırmacı. Hayattaki toplumsal konumuna göre çok yetenekli
FOREMAN: 40-50 yaşlarında. inşaatta çalışıyor. Bulunduğu yere gelebilmek ve ailesinin ihtiyaçlarını karşılayabilmek için çok çalışmış. Ekibini çok iyi koruyor. idarenin tepeden bakmasından ve kibirli olmasından nefret ediyor
DARLENE: 20'li yaşlarının başında. Tezgahtar ve işinden nefret ediyor ve değişiklik için bir patlama bekliyor. Alternatif bir stili var. Kendi grubunda gitar çalıyor fakat faturalarını ödeyebilmek için günlük bir işe ihtiyacı var.
CUNNINGHAM: 20'li yaşlarının ortalarında ya da 30'lu yaşlarının başında. Atletik, açık havada ve ülkesi dışında yaşamış, sadık bir asker fakat adamlarını koruyabilmek için düşmanla uzlaşmak istiyor.
--spoiler içerebilir içermeyebilirde tam bilmiyorum--
dünyada başımıza ne geldiyse masonlardan efendime söyleyim illuminaticilerden geldi. her taşın altını kaldırdığımızda onlarla karşılaştık. bu bir gercek. big bang deneyini kim yapıyor zannediyorsunuz? tabiki illüminaticiler. bunun lostla ne alakası var dediğinizi duyar gibiyim! evet, losttaki ana karakterler kim abicim? jakop! bunun yardakçısı kim? kimimizin sevdiği kimimizin sevmediği benjamin! işi ayıkıyor musunuz? bunlar hep mason ismi! ondan sonracığıma, sarı doktor gacı, jack e bir yerde "hz. musa gibisin, cemaatini kaptın önüne yardırıyon valla" gibilerinden birşeyler söylemişti. yani iddia ediyorum bu işin altında masonlar, efendime söyleyim tapınak şovalyeleri falan var!
peki bu adamların kurtuluşu kimin elinden olacak! iddiam çok güçlü. polat alemdardan.
ulan yuh ne alaka, nereye bağladın diyebilirsiniz. şimdi efendim, geriye dönüp, kurtlar vadisi ni inceleyelim. başta, her taşın altından çıkan baron mehmet karahanlı olmak üzere, testere necmi, hüsrev ağa, laz ziya, kılıç, kirve gibi adamları hallaç pamuğu gibi atan, skertenler kim? evet, cevabınızı duyar gibiyim! illuminaticiler!!! peki anlı şanlı polat abimiz, dünyanın en salak görünen timiyle, bu illuminaticilere gidip taaa amerikalarda posta koyup, "lan akıllı olun, ipliğinizi pazara çıkarırım, insan içine çıkacak yüzünüz kalmaz şerefizler" demedi mi? hem de posta koyduğu adam andy garcia, nam ı değer amon. dünyanın en tşaklı adamı bu. o konuşmadaki musevi mitolojisine ait konuşmalarda dikkatinizi çekmiştir heralde.
eveeet, lafın tamamı deliye söylenir bizim köyde: benjamin i, jakob u skertip atacak bir kişi varsa o da polat alemdardır. ben eminim, türkiye yi bitirsin, oraya da el atacak, ne kadar sorun varsa çözecektir. hadi abicim, görelim seni!
