bugün

jean paul sartre'ın muhteşem romanı.

(bkz: bulantı)

-kendi kendimden tiksinmenin doruğuna erişmem için on beş dakika yeter, eminim.

-düşüncem, ben’den başka bir şey değil. bu yüzden duramıyorum. düşündüğüm ile varoluşmaktayım. oysa düşünmekten alıkoyamıyorum kendimi. şu anda bile (korkunç bir şey) varoluşmaktaysam, bu varoluşmaktan ürküntü duymamdan ötürüdür. özlediğim hiçlikten kendimi çekip alan benim. nefret ya da varoluşmak tiksintisi, kendimi varoluşturma, varoluşun içine oturtma biçimlerinden başka bir şey değil. düşünceler, büyük bir baş dönmesi gibi ardımda doğuyorlar, başımın arkasında doğduklarını duyuyorum... karşı durmazsam, önüme geçiyorlar, gözlerimin arasına geliyorlar.

-“ben” deyince bir boşluk duygusuna kapılıyorum. öyle unutulmuşum ki, kendimi iyice hissetmek elimden gelmiyor. benden kalan bütün gerçeklik, varolduğunu hisseden varoluş sadece.

-varoluş üzerine düşündüğümü sandığımda, hiçbir şey düşünmemiş olduğumu söyleyebilirim; kafamın içi bomboştu ya da bir sözcük vardı yalnız; yani “varlık” sözcüğü vardı.

-beyaz çarşafların açılışında, yavaşça düşen ak teni okşayacak, koltuk altlarının çiçeklenmiş ıslaklığına, etin iksirlerine, tatlı sularına, fosforlanışına dokunacak; başkasının varoluşuna, ağır kırmızı yavşak salgılarda, varoluşun o tatlı kokusuna girecek; ıslanmış yumuşak dudakların, solgun kanla kızarmış, varoluşla saydam bir cerahatle ıpıslak esneyen, titrek dudakların gözler gibi yaşlanan şekerli yaş dudakların arasında varoluşmayı duyacak mıyım birazdan? yaşayan et gövdem, guruldayan suları yavaşça döndüren gövdem, yağı döndüren, dönen dönen, dönüp duran etim; etimin tatlı ve şekerli suyu, elimin kanı, canım acıyor, morarmış etime tatlı, yürüyen, yürüyorum, kaçıyorum, eti morarmış bir ahlaksızım ben, eti bu duvarlara varoluştan morarmış.
'Birisini sevmeye kalkışmak, önemli bir işe girişmek gibidir, bilirsin. Enerji, kendini veriş, körlük ister. Hatta başlangıçta bir uçurumun üzerinden sıçramanın gerektiği bir an vardır. Düşünmeye kalkarsa atlayamaz insan. Bundan böyle artık bu gerekli sıçrayışı yapamayacağımı biliyorum.'
"Ben geçmişimi nerede saklayacağım? Geçmişinizi cebinizde saklayamazsınız. Onu koyacak bir eviniz olmalı. Gövdemden başka şeyim yok benim. Yapayalnız bir adam, salt gövdesiyle anıları durdurup saklayamaz. Anılar üzerinden geçip gider onun. Ama yakınmamalıyım. Çünkü özgür olmaktan başka şey istememiştim."
içimdeki tarif edilemez bulantı ile yeniden aklıma gelmiş kitap.
Başını okudum uyku tutmayan bi sabah akıllı telefonumdan ve bu ne lan dedim biz yazsak tespit sıçmıs derler. Kendine çeken bi tarafı yok meşhur olması tuhaf cidden m
karamsar bir hava içinde insanın varoldugunun duyumsamısını anlatan kitap. benim varlıgımı kanıtlayan senin olman, senin oldugunun kanıtı benim olmam benzeri bir cümle vardı ki gercekten kişinin salt durusunun varolduguna kanıt olamayacagını gösterir cevremize yarattıgımız etki ile var oldugumuzu ispatlar. felsefeden cok anlamasam da kitabın genel havası her insanın zaman zaman düşündükleri oldugunu düşündüm. bir de dikkatimi ceken yazarın ilk felsefeciler, ütopyacılar gibi düşünceleirni aktarırken yer yer karsılıklı diyologlara yer vermesiydi.
j.paul sartre'nin varoluşçuluk felsefesini işlediği okurken insanı kendinden alan hayatı ve hayata dair tüm unsurları sorgulatan, yaşamın çaresiz bir bünyede yarattığı büyük boşluklardan doğan bunalımlarını işlediği muhteşem eserdir. hayata dair damaklarında bir tat bulmak isteyen kişilere önerilesi kitaptır.
eserin türkçe adı (bkz: bulantı)
(bkz: jean paul sartre/#15789150)
sartreın bünyeniz bağışık değilse, birkaç gün sizi alt
üst edecek olan okuması zor olan kitabı. varoluşçuluğun tavan yaptığı kitap.
varoluşun dibine dibine vuran güzide sart kitabı. hiç sıkmadı mı? elbette sıktı ama okuduk nihayetinde . ayrıca bir arkadaşım bu kitabın ismini hala bulanık sanar.
bir jean paul sartre kitabıdır.
yeni bir sekizinci nesil yazar. koştursun efenim sözlükte. * *
okumayın gavur kitabı resmen. içinde şeytan ayetleri var. ben sırf ne var diye okudum müslümanları korumak adına kendimi ateşe attım. şimmdi de sizleri o ateşten korumak adına okumamanızı tavsiye ediyorum. ne o öyle tanrı falan bi kere "allah" diyeceksin. zaten tanrı kelimesini görünce titreyerek okudum en sonunda da yırtıp attım...
bana kafka'nın dava'sını hatırlatan kitap. felsefi kitaplar okumaya yeni başladıysanız, kitaba alışmanız biraz zaman alabilir fakat sonra su gibi akıp gidecektir.
--spoiler--
yalnızlığın yüzeyinde, kararlı, bir tehlike anında aralarına karışabileceğim şekilde, insanlara çok yakın bulunuyordum: aslına bakarsanız, buraya dek, yalnızlık denen uğraşıya yeni atılmış bir çıraktım.
--spoiler--

uzun yıllar önce derinden hissedilen bulantı nedeniyle yarıda bırakılan, yıllar sonra hafif tatlımsı bulantı ile okunmaya başlanan kitap. insanın kendi üzerinde yapması için çok güzel sosyol-psikolojik bir deney fırsatı sağlayan kitap.*
jean paul sartre' ın ilk romanı. özellikle selahattin hilav' ın usta çevirisinden okumak gerekir. varoluş'la yüz yüze gelen roquentin'in geçirdiği değişimi anlatmaktadır. varoluşçuluğun kült kitaplarındandır.
--spoiler--
insanın kendi yüzünü anlayabilmesi belki de elinde değil. belki de tek başıma yaşadığım için böyle oluyor. topluluk içinde yaşayanlar, kendilerini, arkadaşlarına nasıl görünüyorlarsa aynalarda tıpkı öyle görmeyi öğrenmişlerdir. benim arkadaşım yok. tenimin bunca çıplak olması acaba bu yüzden mi? buna insansız...evet insansız doğa denebilir.
--spoiler--
jean paul sartre'ın en güzel kitabı. okuması zor bir kitap olsa da, varoluşçuluk mevzusu kusursuz bir şekilde işlenmiştir.
bulantı - jean paul sartre
felsefe tarzı okuyamayanların bile sıkılmadan okuyabileceği kitaptır.

Varlık özden önce gelir

Sartre, "öz" ve "varlık" terimlerini kendinden önce gelen filozoflardan farklı bir boyuta taşır. Ünlü sözü "varlık, özden önce gelir," felsefesinin en iyi ifade bulmuş şeklidir. Bu sözden de anlaşılacağı gibi, Sartre Tanrı tarafından tam (bitmiş) bir varlık olarak yaratılmış olmayı ret eder, çünkü insanın kesinleşmiş doğası olsa, özgürlükten hiç söz edilemez. Her şeyi, geçmişi olduğu kadar geleceği de bilen Varlık (Tanrı), geleceğin olanaksızlığını ortaya koyar, insanın yaşamı boyunca yapacağı seçimleri de anlamsız kılar. Tanrı çok önceden alınacak tüm seçimleri belirlemiş ve hiçbir güç geleceği değiştiremeyecek ise, hiçbir konuda karar vermenin, hatta ahlaki bir yaşam sürdürmeye çalışmanın bile anlamı kalmaz. Bir güç tarafından çok önceden karar verilmiş bir seçim, seçim değildir; sadece göstermeliktir yaşamdır. Önceden belirlenmiş bir senaryonun oyuncularından başka bir şey değildir buna göre insanlar. Halbuki Sartre'a göre insan, yaşam boyunca yaptığı seçimlerle kendi doğasını belirler ve bu doğa sürekli değişim içindedir.
"bir şey sona ermek için başlamıştır.
serüven uzamaya gelmez,
ona anlam veren ölümüdür yalnız."
an itibariyle biten, ama beni de bitiren bir kitap.
eğer bardağın boş tarafını gören biriyseniz bu kitabı okumayın.
--spoiler--
bu bira bardağını nesi var? ötekilerin aynı. kesme bir bardak, kulplu, üzerinde bel resmi bulunan markası 'Spatenbrau' da yazılı'' bunları ben de biliyorum, ufacık bir şey, açıklayamıyorum onu. hiç kimseye. işte, yavaşça suyun dibine doğru, korkuya doğru kayıyorum.
bu sevinçli, akıllı uslu insan sesleri arasında yalnızım. bütün bu adamlar, vakitlerini dertleşmekle, aynı düşüncede olduklarını anlayıp mutluluk duymakla geçiriyorlar. aynı şeyleri hep birlikte düşünmeye ne kadar da önem veriyorlar. bakışı içe dönük, balık gözlü, kimsenin kendisiyle uyuşamadığı adamlardan biri aralarına karışmaya görsün, suratları hemen değişir. sekiz yaşındayken, lüxembourg parkı'nda oynadığım sıralarda , böyle bir adam vardı; gelir, auguste- comte sokağı' na bakan demir parmaklığa bitişik nöbetçi klübesinde otururdu. hiç konuşmaz, ara sıra bir bacağını uzatarak, ayağına korkuyla bakardı. bekçinin amcama söylediğine göre eskiden öğretmen yardımcısıymış. bir gün akademi üyesi kılığına girip sınıflarda karne notlarını okuduğu için emekliye ayırmışlar. çok korkardık ondan, çünkü yalnız olduğunu sezerdik. bir gün Robert' e, ta uzaktan kollarını uzatarak gülümsemişti, çocukcağız neredeyse bayılacaktı. bizi asıl korkutan ne düşkün hali , ne de boynunda bulunan ve takma yakasının kenarına sürünüp duran urdu. kafasından , yengeçsi düşüncelerin gelip geçtiğini duymamız korkutuyordu bizi. nöbetçi klübesi, çemberlerimiz ve çalılar üzerine yengeçsi şeyler düşünebilmesi içimize yılgınlık salıyordu.
ben de mi böyle olacğım sonunda? yalnızlık ilk olarak canımı sıkıyor.başıma gelenleri, iş işten geçmeden, küçük çocukları korkutmaya başlamadan önce birisine açmak istiyorum. Anny' nin burda olmasını isterdim.
--spoiler--

hiçbir varoluşçu boynuzun geçemeyeceği kulak.
yeraltı edebiyatının en sağlam eserlerinden biridir.
(bkz: jean paul sartre)
insanın aklından uzun süre çıkmayan kitaptır, bir süre insanlardan, hatta varolmaktan tiksinir halde dolaştırır insanı. nasıl bir ruh halidir bu sorarım sana jean paul sartre?

--spoiler--
"Bütün nesneler...nasıl söylesem...beni tedirgin ediyolardı, daha hafifçe, daha kuru ve soyut biçimde, daha derli toplu var olmalarını isterdim."

" 'Varoluş nedir?' diye sorulsaydı, özlerini değişime uğratmadan nesnelere dıştan eklenen boş bir biçimdir derdim."

"Sırtında bir gömlek var. Eflatun rengi askılarını takmış...Mavi gömleğin üzerindeaskılar pek göze çarpmıyor. Mavinin içine gömülmüş gibiler. Ama düzmece bir alçakgönüllülük bu. Unutulmaya razı olacak gibi değiller, koyunca dik kafalılıkları canımı sıkıyor. Menekşe rengini almak isterken yarı yolda kalmışlar, ne var ki bu isteklerinden de vazgeçmişe benzemiyolar. insanın "haydi menekşe rengini alın da bu hikaye sona ersin! diyeceği geliyor. Ama ne gezer!"

"Canlı varlıkları, köpekleri, insanları, kendi kendine hareket edebilen peltemsi kitleleri yeterince gördüm."

"Daha şimdiden pazartesiyi düşünüyorlar. Ama benim için ne pazartesi ne de pazar var. günler ite kaka sürüyor birbirlerini..."

"Kendimi sorguya çekince, kendimin kendim olmaklığımın ve burada bulunmaklığımın başımdan geçtiğini düşünüyorum."gövdemden başka şeyim yok benim. Yapayalnız bir adam, salt gövdesiyle anıları durdurup saklayamaz. anılar üzerinden geçip gider onun. ama yakınmamalıyım. çünkü özgür olmaktan başka bir şey istememiştim."

"dünya her gün aynı yüzle ortaya çıkıyorsa bunun nedeni tembelliktir sanırım. ama bugün değişmek istiyor sanki. öyleyse her şey, evet her şey olabilir."

"insanların küçücük renkli dünyasında bir olay, ancak başka bir herçeğe göre saçmadır, yani kendisine eşlik eden durum ve koşullara göre saçmadır."

"Her zaman kalacak olan öz varlığıma gösterdiği derin ilgi, ama hayatta başıma gelecek şeylerle hiç ilgilenmeyişi (sonra hem tatlı hem bilgiç yapmacık edaları), insanlar arasındaki bağlantıları kolaylaştıran her şeyi, dostluk ve kibarlık formüllerini daha ilk baştan bir yana bırakışı, kendisiyle konuşanları sürekli bir yaratışa zorlayışı." ( bir zamanlar tutkuyla sevdiği kadın anny için)

"kök, bahçenin kapıları, sıra, yer yer gövermiş çimenler ortadan silinmişti, nesnelerin çeşitliliği ve bireyselliği bir dış görünüş, bir ciladan başka bir şey değildi. bu cila erimiş, karmakarışık, devasa, yumuşacık kitleler kalmıştı geriye; çıplak, hem de müstehcen ve ürkütücü biçimde kitleler."

"bir yığın tedirgin, kendinden sıkılmış var olandan başka bir şey değildik."

"birazdan bütün bu insanlar dışarı çıkacaklar, yemeğin verdiği ağırlığı ve rüzgarın yüzlerine değişini duya duya, pardösü açık, başları biraz sıcak, biraz gürültülü, kıyıdaki çocuklara ve denizdeki gemilere bakarak parmaklık boyunca yürüyecek,işlerine gidecekler. ben hiçbir yere gitmeyeceğim, işim yok benim."

"parmaklarımın ucuna basarak yürüyordum. dinlenip duran şu acıklı insanlar arasında kaskatı ve taptaze gövdemi ne yapacağımı bilemiyordum"

--spoiler--

yapayalnız yaşayan roquentin'in günceni okuruz. zamanında dünyada birçok yeri gezmiş, biçok şey okumuş ve başından az çok bir şeyler geçmiş bu adam, hayatına yalnız devam eder. nesnelerle güçlü bağlar kurar, onlara bi yığın anlam yükler. gördüğü bir kağıt parçasından ya da bir bardaktan bile çok etkilenir kimi zaman. varoluşmasını, yalnızlığını düşünür, kendi kendine sokaktan sokağa sürüklenir. ve içinde gerçek anlamda fırtınalar kopan roquentin kendi varoluşundan tiksinmektedir.
tabi bunları benim anlatmamla jean paul sartre'ın anlatımı arasında dağlar kadar fark var. bünyeye zararlı bi kitap, ara sıra ağlama krizlerine bile yakalatır.
jean paul sartre tarafından yazılmış, varoluşçu felsefe ile ilişkilendirilmiş kitap.
--spoiler--
ben geçmişimi nerede saklayacağım? geçmişinizi cebinizde saklayamazsınız. onu koyacak bir eviniz olmalı. gövdemden başka hiçbir şeyim yok benim. yapyalnız bir adam, salt gövdesiyle anıları durdurup saklayamaz. anılar üzerinden geçip gider onun. ama yakınmamamlıyım. çünkü özgür olmaktan başka bir şey istememiştim
--spoiler--