gece gece hayatımı alt üst eden, moralimi sıfıra indiren film olmuştur. insanın aşkı için herşeyden anasından, babasından hatta karısı ve çocuğundan bile vazgelçebileceğini mükemmel anlatmıştır.
yalnız bu filmde en çok üzüldüğm ve acıdığım karakter bekir'in karısı emine olmuştur. kendisini hiç sevmeyen bir adamla evlenmiş ve üstelik ondan çocuk sahibi olmuş ve resmen hayatını karartmıştır. ancak kendisini sevmediğini bildiği adamdan ikinci kez çocuk sahibi olması bile bile lades demektir. ayrıca bu filmde engin akyürek yan rolde resmen döktürmüştür.
Bazen çıktığıda olur trenin raydan,
Gidenin yoldan...
Bazen küstüğüde olur hayatın sana,
En umumadık anda...
Kitaplar yetmez,yetişmez olur,
Anlamaz derdini boş sokaklar...
Kaderin efendisi,köleside sensin
Denir ya madalyonun iki yüzü var...
Hayat dayatırken acıları,
Ayrılıklar bırakmaz insanı...
Seni kaderime yazmak istesemde...
Yıllar(zaman) sildi o sayfayı... *
[null http://fizy.com/#s/139wqm ]
Masumiyet ile başlıyor Kader. Aşk bazen "itten aç, yılandan çıplak gelip kapıda durmak"tır. Bir ümitsiz derde düşmektir. Düşüldü mü vazgeçilmeyen bi hastalıktır.
hz.ibrahim!in ateşten sağ çıkacağını düşünürsen yanılırsın.
titanik gibi sağlam bir geminin buz dağına çarparak batacağına inanırsan yanılırsın.
gölcük depreminden bir hafta sonra toprağın altından hayat belirtisi olduğuna ınanırsan yanılırsın.
hezarfen ahmet çelebi'nin onyedinci yüzyılda,galata kulesinden uçtuğuna ınanırsan yanılırsın.
olayları önceden kestiremezsen kaderinde var dersin.
kader; bir köşesine peynir bırakılmış labirentte farenin o peyniri bulabilmesi- bulamaması- hemen bulması- geç bulması gibi ihtimalleri barındıran bir olgudur. fare şanslıdır peynire hemen ulaşır ya da değildir uzun süre arar durur. doğru seçim yapar. yanlış yönlere gider... ama olup olacağı yer o labirenttir.
bu platformda kadere inanıp yaratana ve dolayısıyla onu yazana inanmayan insanları eleştirip dururlar sıklıkla. oysa sanıldığı gibi basit bir konu değildir bu. çok zor ve karmaşık tahliller ve analizler içerir. sağlıklı yorumlar gerektirir. öyle bildiğiniz gibi değildir mesele. misal; pazartesi kasko yenileyecem, pazar günü araba garajda yatacak. ama bu gece, üstelik suç karşı tarafta olmasına rağmen, alkollü olmam yüzünden, saat 23 sularında bir kazaya karışmam ve suçlu taraf olmayı kabullenmek zorunda olmak gibi. ve bursa-fener maçını banko berabere oynayıp sistem kuponunda oynadığın diğer maçları tutturamamak gibi, ya da istanbul yarışlarında altılı kuponunda ikinci ayak dokuz, üçüncü ayak yedi, dördüncü ayak iki numaralı atları tek yazmana rağmen altılıyı tutturamamak gibi. çok zor ve karışık işler bunlar hacı, seni-beni aşar.
zeki abimizin çok güzel filmlerdinden bi tanesidir. ufuk bayraktarın yardırdıgı bomba bir film olmakla beraber, vildan ataseverinde rolünü canlandırıdıgı ve izlenilmesi gereken nadide eserlerdendir.
Kamer suresinde de geçtiği gibi (Hiç şüphesiz, Biz herşeyi kader ile yarattık)herkesin bir yazgısı bir kaderi vardır. Kul kurar kader de güler belki Candan erçetin'in seslendirdiği kader parçasındaki gibi.
--spoiler--
Kul kurar kader gülermiş
Bazı hikayelerin sonu mutsuz bitermiş
Ama kadere inat insanoğlu hayal kurmaya
Yazgım değişir diye inanmaya devam edermiş
insanız bir anlam ararız yaşamak için
Ait oluruz sahip oluruz yada olamayız
Hesaplar yaparız sonumuzu bilemeden
Dünyalar kurarız dengimizi bulamadan
Acılar çekeriz hesabını soramadan
Yeminler ederiz tutamadan
Çeker gideriz
--spoiler--
Sözler bu kadar mı manidar olur.
Kader müthiş büyüklükte kusursuz bir örümcek ağı gibi. elinizin değdiği hangi ipin hangi ilmeğin geleceğinizde neyi değiştireceğini bilememek o kadar düşündürücü ki, bu işin ciddi ciddi hakkını verecek olsak nefes dahi almakta zorlanmamız gerekiyor. işte bilerek yada bilmeyerek yürüdüğümüz hayat yolunda dokunduğumuz bir ip ya da ilmek öyle bir kördüğüm olabiliyor ki her elinize geldiğinde canınızı yakıyor. yada öyle bir perde açıyor ki önünüzde size sefasını sürmek kalabiliyor.
herkesin 'çelişki melişki yok hacı' demesini bir türlü anlayamadığım, çelişkinin dik alası olan kavram.
elinizde bir cep telefonu olsun. (bunu insan olarak tasvir edelim. bu durumda siz de büyük patron oluyorsunuz.)
cep telefonunuza gecenin 4 ünde alarm kurduğumuzu düşünelim. (bu da insanların hür iradesiyle çelişmeksizin(!) ne yaparsa yapsın kaçamayacağı, sizin tarafınızdan insanların kaderine yazılan günah olsun.)
telefonun çalması üzerine sizin hakkınızmışçasına uykunuzu bozduğunu, yanlış yaptığını düşündüğünüz için sinirlenmeniz, telefonu yere fırlatıp kırmanız gibi birşeydir.
aslında bu kadar basit olan, çocuksu bir masaldır işte.
Kader hayatımızın önceden çizilmiş olması demek değildir. Bu sebepten, "ne yapalım, kaderimiz böyle" deyip boyun bükmek cehalet göstergesidir. Kader yolun tamamını değil, sadece yol ayrımlarını verir. Güzergah bellidir ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse ne hayatının hakimisin,ne de hayat karşısında çaresizsin. *
toplumsal atalet anlayışımızın en büyük sebebi kader inancıdır. eylemsizlik doğurması ve kolaycılık
anlayışının yerleşmesin de etkendir. insanımızın çaba sarfetmeden yaşam sürmesini sağlamıştır.
tarih boyunca her türlü yeni düşünce ve çabayı 'günah' kavramı ile birlikte engellemiş bir anlayıştır.
tembellik ve hazırcılığın teknik direktörüdür.