dünyanın ağırlığı kişiye tahammül edilemez bir yük yüklediğinde akla gelen/uygulanan bir kaçış yoludur. dolayısıyla en büyük günahlardan addedilen bu eylem, aslında uyanmayacağını sanarak uykuya dalma denemesinden ibarettir. zaten günah olarak sunulduğu dinsel sistem içerisinde aynı zamanda ölümden sonra yeniden dirilme de öngörüldüğünden bir başka deyişle ölüm uyanılmayan bir uyku sağlamadığından ötürü bu sisteme dair az-çok bir inancı olan kişi bu kaçışa heveslense de başvuramamaktadır.
kişinin hayatına bakıp da kendini fazla görmesinin bir sonucudur.
intihar eden (intihar teşebbüsünde bulunan değil, ölen) insanlar, problemlerinin çözülme ihtimalinin %1'den %0'a indiğini düşünenlerdir.
içinde yaşadığınız sistemi bir denklem olarak düşünürseniz, kendi hayatına son veren insanlar rutinin içinde yer alarak bu denklemin eşitliğini bozdukları hissine kapılırlar.
ve genellikle "intihar çözüm değildir" sözüne de inanırlar.
çözüm olsun diye değil, bitsin diye öldürürler kendilerini..
bir çok psikoloğa göre intihar eden kişiye intihar etme hayat güzel demek belki de intiharını tetikleyecektir. ama intihar etmeyi düşünen birine " git 24 saat düşün sonra karar ver " denilirse 24 saat sonra vazgeçtiği görülecektir.
lakin kafamın basmadığı nokta şudur ki ; intihar edecek olan ben intihar etmeyi düşünüyorum demez zaten.
etmeyi düşünüyorsanız ve hatta karar vermişseninz dişinizi sıkın. etmeyin. 10 gün hep tehir edin. 10 gün sonra bu istek azalacaktır. zaman bu duyguyu tamir eden en yegane ilaçtır.
gece saat 5...telefon çalar...
-alo
-hımmps,hı ne var?
-alo olm ben intihar edicem,bak hiç bi kızla olmuyo,hayat zevk vermiyo,zaten yaşayıpda neye yaşıyoruz olm,en iyisi gitmek
-gitmek,nereye?
-ulan rockandnroll intihar etcem diom lann
-haa öle desene,ne bugün günlerden?
-nee,ne diosun çarşamba sabahı
-ha bak şimdi yarın olmaz,cuma günü kaldırırız,cumada yağmur beklenio,bizi yağmur çamur uraştırma bak!
-lann ne diosun lan ne yağmuru?
-olm heralde seni intihar ettiğin yerde bırakmıcaz,gömücez bi yere,e şimdi yarın işlemler hallolmaz,cumaya kalır,cumada yağmur var akşam haberler söledi
-lannnnnnn
-aslında mübarek gün,belki direk cennete gidersin
-olm rocknroll bak işi dalgaya alıyosun ama ben harbi intihar etcem
-bak olm şimdi biz kasım ayındayız,sen gel haziranda intihar et,hem benim okul kapanır o zamana kadar,rahat rahat senin işlemlerinle uraşırım,bak bide şimdi şahit falan yazarlar,uraşamam biliosun okulda yoğunum
-iyi olm ben intihar ediyimde sen gör o zaman dalga geçmeyi sen yarın görürsün..
-dur lan dur,harbi haziranda intihar et,hem şiirinde hazır olur olm cenazede okuruz,haziranda ölmek zor,walla bak çok iyi geldi aklıma,aklımla bin yaşiyim lan ben
(bkz: erdener abi)
-hadi abi sen sürdür bakalım nereye kadar sürdüreceksin
öğlen 1'e kadar uyunur telefon açılır açılmaz,mesaj gelir ''sizi akşamleyin intihar edicek olan kişi 3 kere aradı,geberip gitti mi naptı bu pezevenk lütfen bakınız''.arkadaş aranmaz,kahvaltıdan sonra telefon çalar;
-alo abii
-efendim
-ben intihar etmedim abi
-aferim,biliyorum akşam kızılkayalar'a gelde 2 tek hamburger atak
-bakalım akşama çıkalımda
intiharı deneyenler veya deneyecek olanlar yaşama arzularını kaybedecek denli kötü olaylar yaşamışlardır. dünya onlara boğucu gelmeye başlamıştır. sadece kurtuluş amacıyla yapılan bir denemedir. çoğu zaman başarıya ulaşır.
ama bazı talihsizler ölmeyi bile beceremezler. denedikleri halde ölemezler. hayat o iğrenç kollarıyla öyle bir sarmıştır ki bu insanların soluk ruhlarını; bırakmaz, hem de asla bırakmaz. bu kadar aptaldır o insanlar. hayatın kendilerini bu kadar sarmasına izin verecek kadar aptallardır.
bir an için ölürler; bu duyguyu tadarlar. ama gözlerini tekrar bir hastane odasında açarlar. üzerinden ölüm geçmiş bedenlerinde, hayatta kalmalarına duydukları üzüntüden dolayı ağlayacak kadar bile güç kalmamıştır.
aptal dememe sakın sinirlenmeyin. sadece kendimden örnek veriyorum..
hayat bu batık ruhların ölümün kollarına kaçıp gidişine izin vermez; "bir kez daha, bir daha" der. size eziyet etmek için ölmenize müsade etmez.
ve siz de yaşayabildiğiniz yere kadar yaşamaya devam edersiniz.
intıharın yalnız bilincin yitirilmesiyle gerceklesmeyecegı bilindiğinden ''havlayan köpek ısırmaz'' felsefesıne çelme takıyorum. şöyle ki;
stefan zweig, 2. dünya savaşında gördükleri karşısında dayanamayarak karısı ile birlikte intihar etmek ister, lakin karısı bunu reddeder ve boşanırlar, sonra stephan zweig evlendiği ikinci karısını ikna eder ve her ikisi de canlarına kıyarlar...
insanın merakına yenik düşmesidir. acaba şimdi olduğumdan* daha rahat, daha mutlu, daha huzurlu bir yerde olabilir miyim diye düşünmesi sonucu ortaya çıkması muhtemeldir. yapan insanları katil diye itham etmek o insanları ölümlerinde bile anlayamadığmızın, haksız yere* yargıladığımızın, hala daha onların düşüncelerine** saygı gösteremediğimizn en açık kanıtıdır. daha da kötüsü onları bu yola itenin senin benim gibilerin bu kendini bilmezliği bile olabilir.
zaten eninde sonunda teslim olunacak ölüme daha erken teslim olmak. bazen ben bile düşünmüyor değilim bunu. tıpkı sagopa kajmer in nedense de söylediği gibi:
-yaşama hakkımı sonuna dek mi kullanmalı mıyım tanrım?
çok sıradan bir şeymiş gibi gelen, kişinin tercihiymiş gibi düşünülen şey. arkada kalanları cezalandırmak amacı taşıyan, lakin gerçekte cezayı kişinin kendisine verdiği eylem. gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinde her gün onlarcasına rastladığımız, ana haber bültenlerinden eksik olmayan ölüm. tek anlık. bir kerelik. sadece tek bir hareket. sonra yok. bitti. işte bu kadar. tüm hayat bir anda, kişinin isteğiyle bitiveriyor. geride kalanlar içinse berbat bir dönem başlıyor. illa tanıdığın birinin intiharından üzülmen gerekmez. ki sadece tanıdık kimselere üzülmek, çok bencilce bir davranış. sadece bir kere gördüğün, sadece ismini bilmenin yettiği kişilerin sonlarını duymak da, insanda kalıcı hasarlar bırakıyor. sanki giden bir dostunmuş gibi. kimmiş o, kimmiş? diyor herkes. sanki olan biten heyecanlı bir aksiyon filmi. kimmiş o, kimmiş? sorusu, sonradan çok can acıtıyor. herkesin kişinin kimliğiyle ilgilendiklerini görünce insan olmaktan utanıyorsun. haa, o muymuş.bilmem? tanımıyorum. dediklerini duyunca, kişilerin ne kadar duyarsız olduklarını görüyorsun. eğer tanıdığı biri olsa üzülecekti. diyorsun. oysa ki ne fark eder? giden bir can değil mi? üstelik çok küçük bir can. tanımıyorsun onu. hiç konuşukluğun bile yok. ama geçen hafta kantinde tost alırkenki görüntüsü beliriveriyor gözünün önünde. ya da merdivenlerden inerken ki hali.. bitiyorsun. evet, hiç tanımıyorsun ama geçen hafta sapasağlam karşında duran kişinin, artık olmadığını bilmek çok boktan bir hismiş; bunu anlıyorsun. ne düşünüp yapmış diyorsun. canın acıyor. ama kimse bu kadar kafaya takmıyor bu durumu, görüyorsun. çünkü hiç biri onu tanımıyor. dönüp kendine bakıyorsun. ben niye bu kadar takıyorum? diyorsun. duygusal olduğun için lanet okuyorsun. biraz daha güçlü olmayı diliyorsun. bir anlık bir hareketin nelere mal olacağının farkına varıyorsun. yaşamın ne değerli olduğunu, soluduğun oksijenin bile bir nimet olduğunu ancak o zaman idrak ediyorsun. ama yine de olmuyor, içine oturan o boktan duygu gitmek bilmiyor. canın hiçbir şey yapmak istemiyor. kafandan çıkmıyor. onu tanımıyorsun. hiç konuşukluğun bile yok. ama ağlıyorsun. kalanları, gidenleri ve giden i düşünüyorsun. yaşamın değerini anlıyorsun. ve burada bitiyor her şey, göz yaşları içinde. tek bir an, tek bir hareket...