bugün

kitap satışları japonya'da milyonlarla ifade edilen haruki murakami'nin, doğan kitap tarafından mayıs 2004'te ilk baskısı yapılan kitabıdır.
kitapta, baş karakter olan vatanabe'nin, yaptığı bir almanya ziyareti sırasında, on sekiz yıl önce yaşadıkları anlatılmaktadır.
vatanabe, bu ziyaret sırasında otuz yedi yaşındadır ve yıllar öncesine dönerek bir yandan ergenlik sorunlarıyla yüzleşir, bir yandan büyüme sancılarını anlatır ve bir yandan da en iyi dostunu ve sevgilisini anlatır bizlere.
kitabın, en önemli özelliği dingin bir anlatımı benimsemiş olması.
bunun dışında, bilinmedik ya da vurucu bir yönünü göremedim. geleneksel çoksatar edebiyatın bir gereği olarak, kısa bölümlere ayrılmış ve acaba ne olacak? sorusunu her daim sordurmaya çalışmış bir kitap.

benzer konular etrafında yazan salinger ya da brautigan varken, murakami okumak ertelenebilir bence.
orijinal adı: noruvei no mori

henüz farkedilmemiş olmasına içten içe sevindiğim kitap. okunması herkese tavsiye edilmemelidir. gizli tutulmalıdır.

bkz:kitabı kıskanmak
"... Üniversiteye girdiğimde bir halk müziği kulübüne yazıldım ben. Şarkı söylemek istiyordum (...) O kulübe girmek için önce Marx'ı okumak gerekiyordu. Bize şu sayfadan şu sayfaya kadar okumamız söyleniyordu. Halk müziğinin toplumla ve köktencilikle ilgisini açıklamak için bize söylevler çekiliyordu (...) Eve dönünce ben de Marx okumayı denedim. Ama hiçbir şey anlamadım (...) Ve ertesi haftaki toplantıda onlara, okuduğumu ve hiçbir şey anlamadığımı söyledim. O günden beri beni budala yerine koyuyorlar. Sözde sınıf mücadelesinin eleştirel bilinci eksikmiş bende (...) O zaman anladım ki hepsi de rastgele işler yapıyorlar. O koca koca söylevleriyle, sadece ve sadece yeni kız öğrencilerde hayranlık uyandırmak ve ellerini eteklerinin içeriye sokmak için böbürlenip duruyorlar. Bundan başka bir şey düşündükleri yok. Sonra da dördüncü yıla geldiklerinde, Mitsubishi'de, IBM'de veya Fuji Bankası'nda işe alınmak için saçlarını kestiriyorlardı, sonra da Marx'ı hiç okumamış güzel bir genç kadınla evleniyorlar ve çocuklarına olmadık, gülünç adlar veriyorlardı (...) Öylesine gülünç ki, insanın ağlayası geliyor (s. 217-218)"
"Seni hiç unutmayacağım. Seni unutmam imkânsız ."
çok talihsiz bir dönemime denk geldi bu kitap. oysaki ben iyi bir okuyucuyumdur.ama bu sefer durum başka. kafam karışık ve kitaba bir türlü adapte olamıyorum. kitabı alalı iki haftayı geçmesine rağmen sadece otuz sayfa okuyabildim. kitap hakkında bir fikre sahip olmadan, neden gelip bu başlığın altına yazdığımı bile bilmiyorum. sanırım vicdan azabı çekiyorum ve bu entry de bunun yansıması.
adını beatles'ın norwegian wood şarkısından alan; noruvei no mori isimli,haruki murakami'nin dünya çapında çok satan romanından, vietnamlı yönetmen Anh Hung Tran tarafından beyaz perdeye aktarılan, 2010 yapımı güzel ve pek özel film.

film ana karakterimiz watanabe'nin temelinde aşkın hallerini, insanlık durumlarını, kayıpları, acıları, insanların bunlara farklı tepkilerini; şiirsel bir sinema diliyle, karakterlerin ruh hallerine uyumlu güzel doğa manzaraları ile, usul usul ama derinden anlatmakta. hayatın merkezine dostluğu,sevgiyi ve aşkı koyup; cinselliği ve ölümü; kimi zaman yokedici, kimi zaman yeniden doğurucu, kimi zaman da sadakat ve dönüşümün simgesi hatta bazen de nirengi noktası olarak alıp; önyargısız, özgür, duyarlı ve insandoğasına uygun bir bakış geliştirmekte.

watanabe çocukluk arkadaşı kizuki'nin 17 yaşında intiharı ile hiç beklemediği büyük bir kayıp yaşar. kizuki'nin öldüğü şehirden uzaklaşır, üç yıl sonra kizuki'nin üç yaşından beri arkadaşı, çocukluk aşkı ve ölümüne kadar sevgilisi olan naoko ile karşılaşır. ve bu karşılaşma watanabe'nin hem kizuki ve naoka hakkında bilmediği şeyleri öğrenmesine, hem de kendisi ve geleceği için bambaşka bir yola çıkmasına sebep olur.

naoka'nın yirmi yaşına bastığı gece, yaşadıkları ilişki sonunda naoka bir süre ortalardan kaybolur. watanabe'nin mektuplarına, uzun bir süre sonra cevap olarak şunları yazar:

--spoiler--
Bekle bir gün buluşacağız.
Bu kadar uzun süre cevap veremediğim için gerçekten de çok üzgünüm. Sana yazmadan önca Zamana ihtiyacım vardı. Ve yine de seni görmeye hazır değilim.
(...)
inan bana, bu kadar bu kadar yakınlaştığımız için gerçekten de çok mutluyum. O anlar aklımdan hiç çıkmıyor. Endişelenme beni incitmedin. Ben sadece kendimi incitiyorum. Ve bunu biliyorum.

--spoiler--

geçmiş, anılar, acı, hüzün yüklü, ölüm fısıltılı naoka'dan sonra watanabe'nin hayatına neşeli, hayat dolu midori girer. resmen ilk tanışmaları da oldukça hoştur. özellikle yalnızlıkla ilgili vurgu harikadır.

--spoiler--
midori: Neden bronzsun?
Watanabe:Çünkü ben iki haftadır seyahet ediyorum.
midori:Tek başına mı?
Watanabe:Hı hı.
midori:Hep kendi başına mı seyahet edersin?
watanabe:Her zaman.
midori:Yalnız olmayı seviyor musun?
watanabe:Hayır, kim yalnız olmayı sever ki. Zorla arkadaş edinmeye çalışmıyorum o kadar. bu yüzden sonradan hayalkırıklığına uğramıyorum.
midori:Otobiyografinde de kesinlikle bu şekilde yazmalısın.

--spoiler--

midori acılar yaşamış ama hayata güzel ve eğlenceli tarafından bakmayı tercih etmiş biridir, onun için aşk tanımı da ilk bakışta komik, derinlemesine düşününce anlamlıdır. zaten filmin sonlarına doğru midori'nin duyarlı derinliği anlaşılacaktır.

--spoiler--
midori:Ben de en azından bir kere gerçek aşkı tadmak isterim.
watanabe:Gerçek aşk nedir senin için?
midori:Mesela ben sana durup dururken ' çilekli turta istiyorum' derim. Sen de herşeyi bırakıp bunu almak için koşarsın. Sonra dönersin soluk soluğasındır ve bana turtayı verirsin. Sonra ben sana artık canım bunu yemek istemiyor derim ve sen de o turtayı pencereden atarsın. işte bence gerçek aşk böyle birşey.
watanabe:Bence bunun gerçek aşkla hiçbir ilgisi yok.
midori:Var. Ben; ' anladım midori, benim suçum, aptalın tekiyim, duygusuz biriyim.' işte bana bu cevabı verecek birini arıyorum.; 'istersen sana başka birşey getireyim, çikolatalı muz, cheesecake.başka bir şey ister misin?'
watanabe:sonra ne olacak?
midori:Sonra onu sevicem.
--spoiler--

ilk mektuptan aylar sonra watanabe, aylardır sanatoryumda sinirsel tedavi gören, naoka'dan bir mektup daha alır; bu naoka'nın ruhunun derinliklerinden yazılmış bir itiraf ve davettir.

--spoiler--
Doktor dışardan insanlarla sosyalleşmeye başlamanın vaktinin geldiğini söylüyor. Ama seninki dışında hiçbir yüz anımsamıyorum. Ayrıca sana açıklamam gereken önemli bir konu var. Hiçbir şekilde bundan kaçış yok. Buraya geleli dört ay oldu. Bu süre boyunca senin hakkında çok düşündüm. Uzun uzun düşünme fırsatım oldu. Bana karşı hissettiğin sıcaklığı hissettim. Ve bunu yaparken çok mutlu oldum. Sana karşı bir yanlış yaptıysam bu sadece senin acın olmaz. Ben de bunu yaşarım. Senin acını ben de hissederim.
--spoiler--

film karakter çeşitliliği açısından da çok zengindir. özellikle watanabe'nin yurttan oda arkadaşı çapkın, kimseye bağlanmayan nagasawa ve sevgilisi hatsumi'nin ilişkisi oldukça ilginçtir. bir gece dönüş yolunda aralarında aşkın başka bir halini anlatan şu diyalog geçer:

--spoiler--
Hatsumi: söyle nagasawayla ilişkimiz hakkında ne düşünüyorsun?
Watanabe: ne düşündüğümün bir önemi yok.
Hatsumi: sadece söyle. Ne düşünüyorsan hepsi o.
Watanabe:Yerinde olsam onu terk ederdim. Bence nagasawa mutlu olmayı düşleyen biri değil ya da birini mutlu etmeyi. Bunlar ona göre değil hatsumi Bence sen mutluluğu başka birinde çok rahat bulabilirsin. Neden öyle biriyle hayatını mahvettiğini bir türlü anlayamıyorum.
Hatsumi: bunu açıklamak zor. Birden oluverir ve yapacağın hiçbir şey de yoktur.
Watanabe: onu bu kadar çok mu seviyorsun yani?
Hatsumi: seviyorum.
Watanabe: bu gerçekten de çok güzel bri duygu olmalı. Yani birini koşulsuz sevmek.
--spoiler--

gün gelir watanabe yurttan ayrılma kararı alır ve ayrılırken nagasawa ona kulağa küpe olunacak bir söz söyler. aslında bu tüm insanlar için küpe mahiyetindedir.

--spoiler--
Nagasawa:gelecek için büyük bir tavsiye ister misin? 'kendin için üzülme. Sadece basit insanlar kendileri için üzülür.'
watanabe:aklımda tutucam.
--spoiler--

yaşadığı acılar, sevdiği iki farklı karakterdeki kadın; watanabe'nin, intihar ederek onu terkeden kizuki'ye hitaben; şu kararı almasına neden olur:

--spoiler--
Biliyorsun kizuki, senin aksine ben yaşamayı seçtim. Ve bu hayatı elimden geldiğince iyi yaşayacağım. Senin için ne kadar zor olduğunu düşünebiliyorum. Ama sen de, sen öldüğünde benim ne hale geldiğimi ve naoka'yı benim kollarıma bıraktığını düşün. Ben onu hiç bırakmamaya karar verdim. Çünkü onu herşeyden çok seviyorum. Ancak şimdi daha da güçlü olucam. Çünkü senin aksine benim için artık büyüme zamanı.
--spoiler--

ve benzer bir konuşmayı hayatın neşeli ve canlılık dolu yüzü olan midori'ye yapar. aralarında geçen konuşma da aşkın başka bir halidir:

--spoiler--
Watanabe:seni çok seviyorum hem de bütün kalbimle. Ama şu an almam gereken bir sorumluluk var. Zamana ihtiyacım var. Bağışla beni.
midori: tamam, seni bekleyeceğim. Çünkü sana güveniyorum. Ama bana geldiğinde sadece beni al. Beni kucakladığında sadece beni kucakla, olur mu? Ne dediğimi anlıyor musun?
Watanabe:hem de çok iyi anlıyorum.
Midori: bak bana istediğini yapabilirsin ama lütfen canımı yakma, olur mu? Çünkü ben gerçekten çok büyük acılar çektim. Lütfen beni anla. Tek istediğim mutlu olmak. Bana sarılır mısın?

--spoiler--

ve acılar, kayıplar, ölümler, hayalkırıklıkları sonrasında; yaşamayı seçen, hayatı, iyimserliği, sevgiyi seçen watanabe ve midori için mutluluk ve doludizgin aşk zamanını gelmiştir.

--spoiler--
watanabe:Midori, seninle konuşmak istiyorum. Seninle herşeye yenibaştan başlamak istiyorum. Hayatımda senden başka kimseyi istemiyorum. Seni seviyorum.
--spoiler--

film her karakterin derinliğinde kitabın yazarı murakami'den izler taşırken; ruhsal derinlikleri pekiştiren şiirsel sinema diliyle; kimi zaman kendinle hesaplaşma, acılarınla başbaşa kalma mekanları; kimi zaman da dinginlik, huzur, mutluluk, hayat ve aşk çağrışımlarıyla yüklü eşsiz doğa manzaraları ile yönetmeni hung tran'ın bizi çıkardığı estetik bir yolculuğa dönüşür. cinselliğin aşk kavramı dışında reiko örneğinde olduğu gibi geçmişin sakatladığı benlikten sıyırılıp yeni bir ben'e kavuşma aracı olarak da kullanılması bambaşka ve çok özel bir bakıştır. reiko; watanabe'ye şöyle teşekkür eder:

--spoiler--
Kaybettiğim yedi seneden sonra nihayet kendime gelebildim. Teşekkür ederim.

--spoiler--

imkansızın şarkısı; senaryosuna temel olan murakami kitabı; derinlikli, sahici oyunculukları ve şiirsel yönetmeni ile içinde hayatın kendisini barındıran, özel ve yaşanılası bir filmdir.

sinemasal not: watanabe ile naoka'nın ilk beraber oldukları sahne feci şekilde 2006 yapımı özel bir festival filmini(yirmi gece ve yağmurlu bir gün) anımsattı ve hoş oldu. ve plak dükkanındaki bir sahne de yine özel bir aşk filmine(before sunrise) çağrışım yaptı.

filmden çıkarılan dersler:ilki: gerçek aşk; insanın bu aşk için yaptığı fedakarlıklarda saklıdır ki bu fedakarlıklar kendisinden istenmeden; tamamen kendi içinden gelerek, tüm benliğiyle bunu gerçekleştirmektedir.
en önemlisi de; kendini sevmeyen, kendini herşeyiyle kabul edemeyen insanlar kimseyi sevemez; ve bu insanlara takılı kalmak da hayata, sevgiye ve insanın kendisine ihanetidir. sonu da ağır ve sancılı bir ölüm olur. ve imkansızın şarkısını dinlerken de; istenirse mutluluk, aşk ve hayat seçilip, her nefesi anlamlı bir hayat yaşanabilir.
uzun bir aradan sonra kitap serüvenime tekrardan başlamak için edindiğim kitap.
siparişini dün verdiğim haruki murakami kitabıdır. heyecanla bekliyorum.
Kitaplar ikiye ayrılır: Okuyucuya bir şey katanlar, okuyucuya hiçbir şey katmayanlar.
Okuyucuya hiçbir şey katmayan, bir ergenin günlüğü diye isminin değiştirilmesi gereken haruki murakami adlı japon yazarın kitabıdır. Verdiğim paraya yazık oldu, üç sigara parasıydı.
En son idefix'de sipariş vereceğim kitapların üstüne bu kitabın da konusu falan çıtır çerez diye okunur bir de icinde muzik de geçiyor belki bilmediğim tarzlari ogrenirim diye sepete eklemiştim. 2.partı bitirdim ve tam bir overrated!! Yani konusu itibariyle zaten çok derinlikli bir kitap beklemiyordum ama resmen 3.sınıf ergen kore dizilerinin kitabı yazılmış sanki. Aman diyim konusuna veya kapağına kanıp almayın, çöp.