Aşamam sandığım, değişmez sandığım her şey ne de güzel yerini buldu bazen çok şaşırıyorum ben bile değiştim. Her şey sonunda ait olduğu yere gidiyor yapamam sansan bile yolunu buluyor. Mükemmel bir işleyiş.
“Bu imtiyazlı kurumlarda(manastır) bilim ve sanat gelişmedi. Bunun başlıca iki sebebi vardı. Birincisi kuruma yeni atananların seçiminde ehliyet ve liyakatin değil kayırmacılığın rol oynamasıydı. ikinci sebep ise buralarda özgür tartışma araştırma ortamının oluşmamasıydı. Bırakın özgür tartışma ortamını, özgürlük ruhu buralara hiç uğramadı…” -Rahip Perfectus Belaslatinas.
1337-1357 yıllarında, bir din adamı tarafından yazılan, Papalığın ağırlaşan baskısı altında, geleneksel manastırlardaki serbest ortamın nasıl yok edildiğini sitemli bir dille anlatan bir ortaçağ eserinden. Okumak lazım efendim.
“ Olgunlaşmamış insanın özelliği, bir dava uğruna soylu bir biçimde ölmek istemesidir, olgun insanın özelliği ise bir dava uğruna gösterişsiz bir biçimde yaşamak istemesidir.”
Korkunun bizzat kendisi varken; korkacak başkaca hiçbir şeye gerek kalmıyor: Yaşamaya, sevmeye, bilmeye, doğruya... işte ne varsa dünyada korkuyoruz. içimizde tahkim ettiğimiz kaleler zaptedilecek diye ödümüz patlıyor. Kendini inkar edemez ya insan, değil mi? Ya biri çıkar da mangal yüreğiyle... Kavi ve de doğru sözlü... Hadi canım! Korkutma kendini; bırak kuruntuyu, evhamı. Sadık Ebubekir'in sırtına mübarek elini koyup "Korkma!" diyecek asalette kimse çıkamaz, diye midir korkumuz? O halde çaresiz bir girdaptayız ve kurtuluş yok. Allah'tan bile korkmayı öğreten zihniyet, doğru dürüst kendi bilir mi; ki sevmeyi öğretsin sana?
Madem ki bir yalanın içindeyiz, illüzyondan kamaşmış gözlerimizi yumalım. Görenler bile birbiriyle çarpışıyorsa; biz hiç değilse suçu yumuk gözlerimize atarız.
Erişilmezin ardına gitmek isteyen yolcunun vasıtası Zümrüd-ü Anka'dır. Dağ o ola ki; bir ulaşılmaz, nerdedir bilinmez Kaf olsun. Anka alıp bir BEN'i götürebilemez. Ruhumsa söz odur ki; değil Anka'ya binmek, Kaf'ı bile kökünden söker.
Tükeniyor bir şeyler içimde. Coşkunluğum hayallerin de dibinde. Kül olsun diye beklenen kor misali; ölmeyi bekliyorum zor günümde. Ateş zamanlarım kaldı yitik mazimde.
"insan bir gizemdir: eğer tüm yaşamını onu çözmekle geçirsen, zamanını boşa harcamış olmazsın. ben kendim bu gizemle meşgul oluyorum, çünkü ben bir insan olmak istiyorum."
fyodor dostoyevski
Bazen düşünüyorumda neleri geri teptik acaba istemeden? Mesela otobüse binmek yerine yürüyerek gitseydik gitmek istediğimiz yere, her şey farklı olur muydu? Bir sokakta yerleri inceleyerek yürümek yerine, başımız dimdik yürüseydik hayatımızın aşkı döner miydi köşedeki sokaktan? Kestirmeden gitmek yerine, uzun sokakta sallana sallana yürüseydik, her gece “keşke bir kez daha görsem” dediğimiz insanı görür müydük? Hatta birbirimize selam verip, eskiyi yâd edip ince sızılı bir mutluluk yaşar mıydık? Çekindiğimiz için bir şey soramadığımızda, kaç şeyi ittik kendimizden? Cesaret edip “seviyorum ulan” diyemediğimiz için mi sevdiğimiz insanlar hep başkalarının oldu? Hep aynı yolu tercih ettiğimiz için mi bu kadar dümdüz gidiyor hayatımız? Bilmiyoruz ve asla bilemeyeceğiz. Çünkü her zaman iki seçenek vardır önümüzde ve her zaman yalnız birini seçebiliriz aynı dakikalar içinde. Ne yazık ki, bu uzun yolculukta sağ camın yanına oturduğumuzda, sol camdan geçen şeyleri göremeyeceğiz. Başımızı sola çevirsek, sağ taraftakileri kaybedeceğiz. Biliyor musunuz, sanırım biz hep kaybedecegiz.