evet tam olarak öyle bıkmış belli ki ama güzel şiir. şiirin kötü olduğunu belirten doğru düzgün bir eleştiri göremiyorum. şiiri şairinden ayrı değerlendiremeyen de şiir okumasın. yukarıdaki şiir çok iyi bir şiir değil belki ama köylüleri niçin öldürmeliyiz şiirinin harika ironik bir eleştirel yapısı var. şükrü erbaş'ın daha ahenkli şiirleri de var. iki devrik cümle kurmakla oluyorsa sen de yarın bir kitap yaz altın portakal şiir ödülünü al bakalım alabiliyor musun.
"Savaş çıktı
kız koynumdan çıkmadı
beni mahmur bırakmaktan bir gün olsun bıkmadı
devler gibi yazı yaban demeyip silahlanmış adamlar
korkuya yağmaya kana söz getirtmedi
alacaklarımızın sorgucuyduk borçlarımızın çilingiri
bizi korku bizi yağma bizi kan yargıladı"
köylüleri niçin öldürmeliyiz çok güzel bir şiir. gerçekten öldürmekten bahsetmiyor ayrıca ne şuursuzu. o şiiri okuyup da adamın köylülerden nefret ettiğini düşünmek yanlış olur. bu şiirin güzelleme olduğunu düşünmek de yanlış yürek lekesi diyor adam babasına güzelleme mi bu?
"Babam neden yalnızca içince güzeldi." dizesi de o şiiri hatırlatıyor. köylüler de ancak rakı içince ağlıyordu.
çok tatlısın amına koyayım
türbanından çekip dudaklarına kapanayım
inat etme gece yanında kalayım
iri memelerini ağzıma alayım
yeter ki he de kulun kölen olayım.
nedense bu şiir öyle bir içimden geldi. fena bir şiir değil. bu da fena bir gece değil. bu şiirden sonra acaba dört kardeşi mi var şükrü erbaş'ın diye düşünüyorum imza gününe gitmiştim keşke sorsaydım.
AYNI YÜREK LEKESi
Babam gelirdi ve akşam olurdu.
Bahçedeki akasya ağacı
gün boyu biriktirdiği kuşları
Birer hayal topu olarak uzatırdı yatağımıza.
Siyah-beyaz bir fotoğraf gibi gelirdi babam.
Kamyonlar hep geceleri, hep uzaklara giderdi.
Ben o zamanlar bütün babaları susar sanırdım.
Yalnızca gaz lambasıyla konuşan
bir diş gıcırtısıydı babam.
Kapılar titreyerek açılır, titreyerek kapanırdı.
Tanrıyı ve uzun konuşanları sevmezdi hiç.
Babamdan yapılmış bir korkuydu dünya.
Ben o zamanlar yalnızlığı gece sanırdım.
Ne kadar susarsa o kadar terlerdi.
Boncuk boncuk döktüğü ter,
hep uzağından geçen kadınların
içinde göveren gözleri miydi?
Babam en çok kışa yakışırdı.
Bütün oyunlarımız
başkalarının evlerine bir güzellemeydi.
Annem babamın günahları için
bir namaz yumağı hâlâ.
Ey penceresi dışarıya açık, içeriye kapalı evler...
Babam neden yalnızca içince güzeldi.
Şimdi beş ayrı evde aynı yürek lekesi
Süt kokularına yayılıp duruyor.
Babam on altı yıldır
ölüme saçmalığını anlatıyor...
ibrâhîm
içimdeki putları devir
elindeki baltayla
kırılan putların yerine
yenilerini koyan kim
güneş buzdan evimi yıktı
koca buzlar düştü
putların boyunları kırıldı
ibrâhîm
güneşi evime sokan kim
asma bahçelerinde dolaşan güzelleri
buhtunnasır put yaptı
ben ki zamansız bahçeleri kucakladım
güzeller bende kaldı
ibrâhîm
gönlümü put sanıp da kıran kim
can verirken bulutlar yerli hayata doğru
iki dağ arasında işler zaman kalburu
kader kısmet açılır istidadlar denenir
divaneler dipdiri zamaneler elenir.
Ama eğer, yavaş yavaş, beni unutursan
o zaman
seni unutacağım.
Eğer başka bir yerde dolu dolu yaşamaya başlarsan
ve günlerin
dalga dalga benden uzaklaşıyorsa,
o zaman
aramızda bir bağ kalmayacak,
ve benim sevgim de
sana doğru yavaşça ölecek.
Ama eğer her gün,
her an
beni hatırlarsan,
beni vazgeçilmez biri gibi hissetmeden,
ama sadece varlığımı duyumsarsan,
o zaman
ben de
seni bekliyor olacağım.
Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır,
Rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor,
Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,
Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,
Senden kopardım çiçeklerin en solmazını,
Toprakların en bereketlisini sende sürdüm,
Sende tattım yemişlerin cümlesini.
Desem ki sen benim için,
Hava kadar lazım,
Ekmek kadar mübarek,
Su gibi aziz bir şeysin;
Nimettensin, nimettensin!
Desem ki...
inan bana sevgilim inan,
Evimde şenliksin, bahçemde bahar;
Ve soframda en eski şarap.
Ben sende yaşıyorum,
Sen bende hüküm sürmektesin.
Bırak ben söyleyeyim güzelliğini,
Rüzgârlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber.
Günlerden sonra bir gün,
Şayet sesimi farkedemezsen,
Rüzgârların, nehirlerin, kuşların sesinden,
Bil ki ölmüşüm.
Fakat yine üzülme, müsterih ol;
Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini,
Ve neden sonra
Tekrar duyduğun gün sesimi gökkubbede,
Hatırla ki mahşer günüdür
Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum.
Sözde, senden kaçıyorum doludizgin atlarla,
Bâzan sessiz sedasız, ipekten kanatlarla,
Ama sen hep bin yıllık bilenmiş inatlarla,
Karşıma çıkıyorsun en serin imbatlarla,
Adını yazıyorsun bulduğun fırsatlarla,
Yüreğimin başına noktalarla, hatlarla,
Başbaşa kalıyorum sonunda heyhatlarla,
Sözde senden kaçıyorum doludizgin atlarla..