Türkiyede yaşıyoruz japonyada değil. Bizim genimizde önlem almak yok. Daha çok para yiyebilelim diye tek katlı evlere sığabileceğimiz halde gökdelende otururuz. Çünkü müstakil evde rant olmaz. Otopark yaptırmamak karşılığında belediyeye para yatırma mevzuatı var lan bizde. Daha ne yazayım ki.
Allah yaşatır, çünkü deprem bu coğrafyanın doğal bitki örtüsüdür kardeşim, kul şaşırtmasın diyeceğiz!
6 Şubat depremlerinden sonra depremin etkilerinin yoğun yaşandığı illerin cumhuriyet savcılıklarında deprem suçları soruşturma bürosu kuruldu. Malatya genelinde bu tahkikatları bizzat takip ettim.
Kısa kolon etkisi, yumuşak kat sendromu, statik rezonans, dere taşı, etriye, perde duvar, yumuşak zemin, ana kaya, beton, agrega, segregasyon derken inşaat mühendisi etti bizi pezevenkler!
Basit bir örnek vermek istiyorum. Kolondaki yatay demirlere etriye deniyor. Mevzuatın emrettiği proje gereği Etriyelerin 8cm’de bir atılması lazım. Hiçbir binada aradaki mesafe 8 cm değil. En iyi olasılıkla 2 etriye arasındaki mesafe 20 cm. Ve dolayısıyla kolonlar çok kırılgan.
Müteahhit malzemeden çaldığı için filan değil. Gerçekten allahtan korkan işini layıkıyla yapan binanın kozmetiğine olduğu kadar statiğinde de hiçbir masraftan kaçınmayan müteahhitler tanıdım. Sebep ne biliyor musunuz?
Ustanın elinin sığmaması, lan orospunun çocuğu, lan götveren, lan allahsız kitapsız, oraya bi etriye atmak sana zor geldiği için yüzlerce kişinin katilisin sen!
Seküler bi insan olarak bazen diyorum ki keşke şeriat olsa da bu şerefsizlerin elleri bileklerinden kör baltayla kesilse, bilerek karıncayı incitmiş insan değilim ama keşke öyle birşey olsa zevkle yaparım!
Az önce sallandık merkezi birde evimin hemen yakınında. Arkadaş mesaiden erken kaçtım iş yok diye eve geldim sahur yaptım. Yattım uykuya dalarken davul seslei eşliğinde alttan ilk önce bir yumruk gibi darbe geldi sonra 3-10 an sallandık. Evimin tam dikine 17 km ilerisinde oldu.
Kabusla uyandım.
ilçemde (Kozan) 3.5 büyüklüğünde küçük ama hissedilir bir depremle beraber bugün içerisinde 15 küçük deprem ile bugün yoğun bir deprem aktivitesi var.
Sanırsın büyük bir deprem olmuş da ardından artçıları oluyor.
Bugün Kandilli'deki son depremler neredeyse boydan boya Kozan ilginç şekilde.
Bir şey olursa hakkınızı helal edin beyler.
Balkonumdan manzarasını izlediğim ilçeye bitişik köylerden ikisinde ve hatta şehir merkezinde dahi küçük deprem olmuş.
Hemen hemen ard arda olan 15 depremin çoğu farklı köyler üstelik, hep aynı noktalar da değil.
Son bir yıldır uyurken, uyanıkken, enkazdan birilerini kurtarmaya çalışırken, trafikteyken, işteyken, asansördeyken, yemek yerken, duş alırken, kahvedeyken, alış veriş yaparken ve hatta sevişirken tecrübe ettiğim doğa olayı.
Aslında depremden korkmuyorum ancak insanların paniklemesi sinirimi bozuyor. 5 üzerindeki depremlerde şoka girenleri bağırma lan diye yere yıkıp koltuğun kanepenin yanına tepmişliğim var. Tavan mavan çökerse altında kalıp ölmesin diye.
Her odada ihtiyaten 5 lt su var. Bunu şiddetle herkese tavsiye ederim. Enkaz altında üç günden fazla kalanların hepsi susuzluktan böbrek hastası oldu çünkü.
Bir de artık hareket eden birşeyin içinde uyuyamıyorum. Önceden yazları hamakta bebek gibi uyurdum mesela. Arabada filan arka koltukta kıvrılıp saniyesinde uykuya dalardım. Artık uyuyamadığımı farkettim.
Türkiye'nin hemen her bölgesi deprem riskiyle karşı karşıya ve içine girdiğimiz herhangi bir binanın deprem dayanıklığı olup olmadığını asla bilmiyoruz. Evin çok sağlam olabilir ama gittiğin bir alışveriş merkezi, devlet dairesi, arkadaşının evi, restaurant, kuaför ya da otel ne kadar sağlam? Bunu bilmediğin sürece ne yaparsan yap güvende değilsin. Büyük bir depreme evinde yakalananların kaygı bozukluğunu ne yaparsanız yapın anlayamazsınız. Şanslıdır, kurtulmuştur ama hayatının geri kalanını korkuyla geçirir. En güvenli hissettiğiniz yerin, yani evinizin ayaklarınızın altında sallanması, eşyaların yıkılması, duvarların çatlaması sizi dönüşü olmayan bir duyguya sokarken bir de tüm bu yıkımı yaşayan insanları düşünün. Ne yazıkki türkiye'de yaşam rus ruletinden farksız.