artık aile büyüğü olma sırası dedelerden babalara geçmiştir. otomatikman siz de evin çocuğu durumundan çıkıp orta yaş sınıfına geçersiniz. her bakımdan üzücüdür.
haftada bir kere olsa bile dedem yanına gitmemi isterdi. gitmezsem alınırdı, hemen anneme söylerdi. neşe kaynağıydım ben o evin. dede dersim var, işim var, gücüm var diye diye geçiştirirdim ziyaretleri. halbuki daha önemli işin olmamalı büyüklerini,sevdiklerini görüp ziyaret etmekten başka. ha gerçi dedem hayatta olsaydı gene devam ederdim arada geçiştirmeye ama neyse. dedem de çok dolu adamdı övünmek gibi olmasın. ömrü hastalıklarla geçmişti. 50 yıl boyunca şeker hastalığı yaşamış ve de yavaş yavaş bütün organları hasar görüyordu, diyalize bağlı yaşıyordu.
öğretmen maaşıyla yardım etmediği aile kalmamıştı etrafında. oturduğu mahalleye cami yaptırmaya, okul yaptırmaya ön ayak olarak o hasta haliyle hep koşuşturmuştu. zaten cenazesindeki kalabalık şu zamanda ancak bir başbakan cenazesinde olurdu neredeyse.
neyse dedemin efsanesinden asıl konuya geçmek lazım.
dedemin vefatından bir hafta önceydi. kar yağıyordu.hava çok soğuk ve benim içimde çok kötü bir sıkıntı vardı. dedemi de 15 gündür görmemiştim. annem dedemin evinde kalıyordu. aradı gel hem dedeni görürsün dedi. o karda kışta gözüm hiç ama hiç kesmemesine rağmen 15 km uzaktaki dedemin evine doğru kaya kaya, yere düşe düşe yola koyuldum. bir şekilde ulaştım eve. dedemi, anneannemi gördüm ellerini öptüm sarıldım, konuştuk. dedemle başbaşa bir odaya geçtik. konuştuk konuştuk en sonunda eve dönerken normalde hiç bir zaman demediğim bir şeyi söyledim. "dede hakkını helal et."
başını yere eğdi. " helal olsun torunum." dedi. bir daha da dedemi görmedim.
buradan çıkardığım sonuç, içine bir sıkıntı geldiğinde bile bunda bir hayır olacağını bilemiyor insan. eğer sıkılmasaydım, dedemi görmeye gitmeyecektim. çünkü ben aslında o havada kafa dağıtmaya çıkmıştım. neyse helalliği aldık gene. en az 10 kere rüyama girdin o kadar torununun, çocuğunun içinde. oradan da dua et be dede .
beni sevmediğini zaten biliyordum ama kendime bu kadar düşman edecek ne yaptım hiçbir zaman bilemedim...
seni zaten senenin belli zamanlarında görüyordum senden beklediğim ne hediye nede elime vereceğin 3 - 5 kuruş para... senden sadece biraz sevgi bekledim.. ben her ne olursa olsun seni seviyordum dede... ta ki ailem artık bir evin içinde yaşamayı bıraktığında sen ve babaannemden hiç duymayı istemediğim şeyleri duyana kadar.. biliyor musun dede sen benim için yaşarken öldün aslında beni çocuk esirgeme kurumuna vermeyi düşündüğün gün öldün...
dede, söylenişi anne baba gibi değil mi? ikisinin birleşimi gibi. hayattayken gereken zamanı ayırmadığımız babaların babası. şimdi benim dedem beş gündür yoğun bakımda, annemin babası. annem bilmiyor son durumunu. ben girip gördüm yoğun bakımda ki halini. ölmüş aslında bi cihaza bağlı on gün daha yaşar diyorlar. söylemiyorlar anneme. ben duyuyorum evde "canım babam" ağlamaklı karışık isyanları. bir oğul olarak kahrediyor ulan beni, bitiriyor. annenin o babasız kalışı, tek bir damla göz yaşı.. babam'a baba diyemiyorum duyupta hatırlayıp üzülmesin diye lan. 25 yaşında bir kardeşiniz, abiniz olarak söylüyorum, yaşadıkları zamanlarda gereken önemi verin.
o ufacık yaramaz torunun bir anda büyümesi bir anda olgunlaşmasıdır bazen. Son nefesinde yanında siz varsanız eğer "dedee nolur" diye istemsizce bağrınırsınız seni duyup nolurunu yine kıramaz belki düşüncesi ile... Küçüklüğünün geçtiği köşelerde onu görmektir çoğu zaman. çocukluğu özlemektir her geçen gün, artan özlem olur zamanla o yaramaz çocuğun dedesinin sırtına çıkıp kendini dünyanın en şanslı varlığıymış gibi hissetmeyi özlersin. kızmayı bilmeyen adamın ama masmavi gözlerine bakınca ne demek istediğini anladığın süper kahramanından olmaktır. en kötüsüde içine oturan sözlerdir. üniversite sınavında ilk defa yokluğun o kadar çok koydu dede... "senin düğününde karşılıklı oynarız" demelerin gelir aklıma günü geldiğinde. çok özledim seni mavi gözlü adam hiç olmadı rüyalarıma gel boynuna atlıyım bir kere daha. kış geldi üşümüyorsun dimi dede ?
Çocuklukta sorulan"anneni mi çok seviyorsun, babanı mı?"; sorusuna "dedemi" diye cevap veren biri olarak anlatmakta , yazmakta en çok zorlandığım hadisedir.
hasta olmasına alışkın değildik, karnım ağrıyor dediğinde zorla götürdük hastaneye...
arkadaşıydı doktor, fazla bir şeyi yok, enfeksiyon tarzı bir şey dedi... ya da annemler beni öyle kandırdı bilemiyorum. 1 hafta yattı hastanede...
son kez gittiğimde ziyaretine,"işte benim yaman torun." dedi yanındaki oda arkadaşlarına, büyük gururla. onun beni severkenki heybeti hep şanslı hissettirirdi zaten.
belki ihmâlkârlıktan, belki kader, belki ölmek istediğinden ertesi gün gitti dedem.
Öldü demek daha gerçekçi oluyor her zaman... evet öldü!
Binbir yalanlar söyleyerek (o sabah kalktığımda hissettiğimi bilmeden)cenaze evine götürdüler beni, hiç korkmadım.
Adını koyduğun torunun geldi, şarkılar yazdığın torunun geldi diye fısıldayarak çıktım merdivenlerden... Mucizedir ki garip bir sabırla!
1997 Mayıs 1'de kaybettim ben onu. Tarihlerin mayısı göstermesine inat kar yağdı o gün. lapa lapa kar yağdı.
Çiçek açmaya başlayan ağaçların altında gösterdiler tabutun içine yerleştirilmiş son suretini. Komşumuz hanife teyze "son kez bak çocuğum" dedi bana! Hatırında kalsın..
Son kez baktım... Çocukluğumun ait olduğu insanı orada öyle son kez sararmış, soğuk görmek bir anda büyüttü sanki beni, şekillendirdi.
15 yıl geçmiş bu gidişin ardından, açılan yaralarımı tamir etmeye çalışsamda başarılı olduğumu söyleyemem. Ki etrafımdaki herkes bu durumdan güzel dersler çıkarmışken ben dengesizliklerimde sınır tanımadım. Daha da büyüdüm, daha kırıldım, daha da çocuk olmaktan vazgeçtim.
Beni hep yürekten sevdiğin için, iyi yürekli olmak dediğimde hep aklıma geldiğin için, iğrenç yaptığım kurabiyeleri çok lezzetli diyerek yediğin için, beraber söylediğimiz şarkılar için, bana hep güç verdiğin için, o kısık sıcak sesin, çok sevdiğim kır saçların için bir kez daha güle güle dede...
Bana çok şey öğreten o dağ gibi adamın , ölüm haberini aldığımda yıkılmıştım üstelikte spor salonuna gidiyordum halbuki arkadaşlarla ne planlar vardı , gittim soyunma odasına ağlamaya başladım , yapacak birşey yok ölenle ölünmüyor zaten . Rusyaya geldiğimde ben kimle ilk görüşecem dede ? sen yokken ? ilk kime sarılacam dede ? beni bırak 60 yıllık karını niye bıraktın dede ? ama aslında seni suçlamıyorum , doğanın kanunu bu dede , ruhun şad olsun .
19yasinda dedesiz kalmaktir.hayatta en cok saygi duydugunuz adami kaybetmektir.benim dedem ananemle kavga eder dururdu onu koruyup kolar beni hep cok severdi.ama ansizin dun aksam telefon geldi deden rahatsiz gel diye gittim yerdd yatan yuz kiloluk tombis dedemin kefeniyle karsilastim ailece agladik saatlerce gomulmeden once hep tekrardan baktim yuzunu acip ileride unutmamak icin o canim dedemin suratini hafizama demirle kazidim.allah rahmet eylesin dedeme onu hep cok sevdim her gecede duasini eksik etmicem merak etme dede ananem bana emanet sen hep derdin erkek adam aglamaz aglama olum diye ama bu yaptigin neydi be dede hinzir bide gulumseyerek olmus.allah mekanini cennet eylesin.
istediği kadar hasta olsun, istediği kadar bilinci kapalı olsun sonunda olması gereken olsa bile; sonuçta üzüleceğiniz durumdur.
bugün benim dedem öldü. ama acısını doğru dürüst bir şekilde dahi yaşayamıyorum. uzağındayım ve izin alamıyorum iş yerimden. hakkımı yeterince doldurduğum için böyle. sikerler böyle kaderi diyorum ama yapacak bir şey yok. ölenle ölünmüyor. ölünmediği gibi de yaşamın bütün acımasızlıkları devam ediyor. akşam mesai çıkışında koşarak gideceğim eve. anneciğime sarılacağım. babasının ölüm acısını paylaşacağım.
bir de tarihe not düşeyim. nasıl bir adamdı dedem. hayatı o köyden o köye sürgünlerle geçmiş bir öğretmendi kendisi. iyi bir sosyal demokrat, iyi bir baba, iyi bir aydındı. köy enstütüsünden çıkmış, kendini eğiticiliğe adamış mukaddes bir adamdı. son 5 senesinde alzheimer oldu. son dönemlerinde annanemi, annemi, teyzelerimi unuttu. ama yoğun bakıma kaldırılmadan önceki gün bile elinden kitabını düşürmedi. son bilinçli dakikalarına kadar kitap okudu. dede "ne yapıcan kitabı filmi çıktı o kitabın. filmini izle" diye espri yapacaktım. yapamadım. belki hiç tepki vermeyecekti, ama benim mutlu olduğumu görünce centilmenlik gereği o da gülümseyecekti. oha lan. 80 yaşını geçmişsin, hala elinde kitap var.
iyi kızları vardı dedemin. ölene kadar başında beklediler. anneciğim benim, niye o kadar ağladın ki telefonda? bak beni de ağlatacaksın. senin yüzünden 4 keredir kendimi zor attım tuvalete. dedemin iyi kızları vardı. kim bilir belki de dedemin şansının onda biri bende olur. sarıp sarmalarım kızlarımı.
neyse işin özü, kaç senedir kendimizi hazırlasak da ne yazık ki hiç hazırlıklı olamayacağımızı anlamamızı gösteren bir durum.
An itibari ile 3 gün önce kaybettiğim çocukluğum,kütüphanem, sonsuz sevginin kaynağı, tavlanın kralı, bilginin küpü, iki duble rakısıyla en güzel şarkıları sofranın başında şiirler okuyarak söyleyip içimi ısıtan dedem. Hayattayken hep bir şeyler öğretirdi bana. Gitti, öğretmeye devam etti. Önce en yakın arkadaşım dediğim insan gelmedi bile yanıma. Sonra evlenmeyi planladığım insan defnettiğimin akşamı Galatasaray maçına gitti. Oralardan bana yanlışı doğruyu gösterdi yine dedem. Bunları göstermen için gitmene gerek yoktu dede, sen olsaydın da onlar olmasaydı hiç keşke! Onların yeri dolarda, senin ki hiç dolar mı dede?
Hayatının merkezi olan insanın ölmeden önceki son gün sadece senin adını sayıklayıp , seni görmek isteyipte yanında olamadıysan ölümü öyle bir koyar ki kendine gelemezsin.
çocukluğunuzun aldığı ağır yaradır.
Bayram adetlerinin, öpülen ilk elin, bisikletinizin ölmesidir. Yemek sonrası okunan yasinlerin, mahalle camisinde öğrenilen tebarekenin beyninizin içinde solup gitmesidir.
Çok kolay bir konu. Hakkında sayfalarca yazarsın. Konuşursun çok biliyor gibi. Sanki anlarsınız siz. Eğer gerçekten ölümü anlatacak biri varsa eminimki tek satır yazamaz. Kalemini oynatamaz emin olun. O duygu nedir o kontrolünü yitirme. Hani senin Bana emeği çoktur dediğin adam gidince naparsın ? Napacağını bilemem ama hadi gel ne yapamayacaklarını anlatayım. Uyuyamazsın, uzun süre içten gülemezsin, kimseye destek olamazsin ve hayata tutunamazsın.
Hemen başlar herkes anısını anlatmaya. Ah biliyorum hepinizle iyiydi o. Ama benim anlatacağım bir anım yok. Yaşanacak bir ömrüm var onunla. Daha hiç bir şeyi anlamazken giren biriydi hayatıma ve bu satırları yazana dek de hayatımdaydı. Ani oldu. Gerçi o kendini hazırlamış. Eğer gerçekten duyuyorsan beni dinle. Üstümdeki en ufak hakkınız bile helal olsun. Mekanınız cennet olsun.
Birini kaybetmeden neden anlayamıyoruz aldığımız her nefesin değerini. Neden dopdolu yaşamak varken günlerimizi heba ediyoruz boş çabalar ile. Belki de yarın beni defnedicekler. Öbür gün onu sonra diğe . E niçin o yaşadığımız anıları ben hala nefes alabiliyorken gelip bana anlatıp beni bir an daha hayata bağlamıyorsun? Ölünce ettiğin her kelime kifayetsiz boş. Sadece kuru gürültü. Ah evet sana 5 lira vermiştim çok sıkışmıştın, evet sana da montumu vermiştim. Hey sen kazağımı atma. Ama bunların değerini şu an bilin.
Hayat bu yaşadığın. Hayatı hayat yapan şey aslında ölümler. Ölen kişinin yeri boş kalır ama hayat devam eder. Yeni insanlar kendilerine yeni yer açarlar ama o diğer yerler hala boş. Çünkü onların boş kalması gerek. Ölüm yaşamdır çünkü. Her boşluktaki yaşam o boşluğa yeter.
Hayat akıyor eksik fazla. Mutlu mutsuz. Herkes ölücek. Şu an gidin ve ölse çok yıkılırım dediğiniz insana sarılın ve bir kaç anınızı hatırlatıp gülün. Eğer şimdi yapmazsanız ölünce o anılar güldürmeyecek. Ağlatacak.
Ben onu hep yatalak hasta olarak hatirladim, tanidim... Oncesinden tanismisligimiz vardi, ama kendi kendimi daha bilmiyordum...
Hic ruya gormem, bir gece sabaha karsi bir ruya gordum... Butun ailem, uzaktan kuzenler, halalar, anneannem, babaannem, torunlari, dayimlar vs. bir teknedeyiz. Dedem iyilesmis, ilk defa onu ayakta guclu bir sekilde gordum. Gitti denize girdi... Hepimizin ustunde kazaklar olan bir yaz gunu, dedem slip mayo giyinmis... Ondan baska da denize giren olmadi. Denizde cok huzruluydu, senelerden sonra ilk defa denize girmisti sanki... 5-10 dakika sonra butun ailem hadi cik demeye basladi, ama dedem sanki onlari duymuyordu, denizin tadini cikariyordu... Birden bire tekne calismaya basladi. Herkes cok telaslandi, kimsenin aklina kaptani durdumak gelmedi, herkes dedemi denizden cikmaya ikna etmeye calisiyordu... Kaptan demir aliyor ama herkes denize girmeye useniyor, kimse dedemi cekip cikarmiyordu... Sonra tekne gitmeye basladi, o sirada dedem alini kalirip sallamaya basladi, ailem ise uzaklasan teknede dedeme yuz diye bagiriyordu...
Teknenin sesiyle kapiya tiklama sesi birlesti... Gir dedim uykulu bir ses tonuyla... Babam geldi, bas ucuma oturdu, basimi oksamaya basladi... Arkada bir aglama sesi duyuyordum, her yerde telefonlar caliyordu. Babam yavasca, "Bard, deden oldu yavrum" dedi... Ilk tepkim "huzur icinde yatsin, allaha sukur" oldu...
bayramın son günüydü sabah babam ekmek,gazete almak için dışarı çıkmıştı ben de daha yeni uyanmıştım.çıkmasıyla içeri girmesi bir oldu.anneme o an söylemiş,annemin ağlamasını duyunca kötü birşey olduğunu anlamıştım. sordum ne oldu dedim.deden öldü dedi. hemen arabaya atlayıp gittik memlekete... yolda annem ağlamaya devam edince,hiç ağladığını görmediğim babamda ağlamaya başladı... bir hafta oldu dedemi kaybedeli insan bir an aklına getirince çok kötü oluyor, mekanın cennet olsun dedeciğim.
gece gece haber alındığında, daha da acı verir.
bayram sebebiyle tüm otobüsler uçaklar doludur. el kol bağlıdır, cenazeye bile gidilemez.
hissedilen hüzün, annenin babasını kaybetmesiyle duyduğu acının yanında hiçtir. feryat etmek kötü de, feryadı bu şekilde senden duymak da bu kadar kötü müydü be validem ?
ahh ahh..