yazmaya geç yaşında başlamış olması bir çok okuru tarafından kendisinden öğrenilecek çok şey olduğu da düşünülerek "kayıp" olarak nitelense de yarısı dolu bardağa sevinmeye de sebeptir.
normalde amerikalı yazarları ve yapıtlarını pek sevmiyorum ama "bilmemnere asıllı amerikalı yazar" denilince işin rengi değişiyor açıkçası. misâl "alman asıllı amerikalı yazar charles bukowski" veya ne bileyim "italyan asıllı amerikalı yazar mario puzo" olabilir. ya da latin amerikalı olması, her zaman artı puan kazandırıyor yazara. neyse dallanıp da budaklanmasın konumuz.
bukowski'nin belki de en büyük avantajı, yazmaya geç sayılabilecek bir yaşta başlamış olmasıdır(ki kendisi de bunun, böyle olduğunu söyler bir çok yerde). biriktirdiklerini, yaşadıklarını yazmak belki de en iyisidir. zira böyle bir şöhrete, genç yaşta kavuşan bir çok yazar asıl amacı olan "yazmak" eyleminden uzaklaşabiliyor veya eserlerinde belli bir sürenin sonunda o "ukala tavır" kendisini gösteriyor. bukowski "ukala değil" demiyorum tabi sadece olması gereken kadar ukala olduğunu söylüyorum, hepsi bu.
''kitlelerin dehası ortalama insanda herhangi bir günde herhangi bir orduya yetecek kadar ihanet, nefret, şiddet ve saçmalık vardır.
ve cinayet konusunda en becerikliler cinayet karşıtı vaaz verenlerdir.
ve nefreti en iyi becerenler sevmeyi vaaz edenlerdir.
ve son olarak savaşı en iyi becerenler barış vaazı verenlerdir.
tanrıyı vaaz edenlerin tanrıya ihtiyacı var.
barış vaaz edenlerin huzuru yok.
sevgiyi vaaz edenler sevgisizdir.
vaaz verenlerden sakının
bilmişlerden sakının.
durmadan kitap okuyanlardan sakının.
yoksulluktan nefret edenlerden ya da gurur duyanlardan sakının.
övgü göstermekte hızlı davrananlardan sakının. karşılığında övgü beklerler.
sansürlemekte hızlı davrananlardan sakının.
bilmedikleri şeylerden korkarlar sürekli.
kalabalıkları arayanlardan sakının; tek başlarına bir hiçtirler.
ortalama erkekten ortalama kadından sakının. sevgilerinden sakının. sevgileri vasattır, vasatı aranır dururlar. ama nefretleri dahiyanedir. nefretleri seni beni herkesi öldürebilecek kadar dahiyanedir. yalnızlığı istemezler. yalnızlığı anlamazlar kendilerinden farklı herşeyi yoketmeye çalışırlar.
sanat yaratamadıklarından sanatı anlayamazlar.
yaratma başarısızlıklarını dünyanın beceriksizliğine yorarlar. kendileri tam sevemedikleri için senin sevginin eksik olduğuna inanır ve senden nefret ederler.
ve nefretleri parlak bir elmas; bir bıçak, bir dağ ,bir kaplan, bir baldıranotu gibi mükemmeldir.
en usta oldukları sanattır nefret!''
YAZMAK ÜZERiNE:
Asla gündüz yazmam. Çıplakken alış veriş merkezinde koşmak gibi bir şey gündüz yazmak. Herkes seni görür. Gece. işte o zaman numara çekebilirsin. sihir.
iNSANLAR ÜZERiNE:
insanlara fazla bakmam. Rahatsız edicidir. Birine çok fazla bakarsan onun gibi olmaya başlarsın derler.
YALNıZLıK ÜZERiNE:
Hiç yalnız hissetmedim kendimi. Bir odada tek başıma kaldım, intiharın eşiğinde. Kendimi çok kötü hissettiğim oldu, ama hiçbir zaman birinin odaya girip kendimi daha iyi hissetmemi sağlayacağını düşünmedim. ya da birkaç kişinin. Başka bir deyişle, yalnızlık beni hiçbir zaman rahatsız etmemiştir, çünkü yalnız kalmaya doyamam. Ben kendimi insan dolu bir odada ya da tezahürat yapan seyircilerle dolu bir tribünde en yalnız hissederim. Ibsen'den bir alıntı yapacağım: "En güçlü insanlar genellikle yalnızdır." Hiçbir zaman içimden, "şuh bir sarışın içeri girip beni düzecek, taşaklarımı ovacak ve kendimi daha iyi hissedeceğim," diye geçirmedim. Hayır, onun hiçbir yararı olmaz. insanları bilirsin, "Hey, Cuma akşyokı, ne yapacağız? Burda kös kös oturacak mıyız?" Evet, kesinlikle. Çünkü yok dışarıda bir şey. Aptallık sadece. Aptal insanlarla fingirdeyen aptal insanlar. Geceye koşa koşa çıkmak gibi bir ihtiyaç içinde olmadım hiçbir zaman. Barlarda gizlendim, çünkü fabrikalarda gizlenmek istemiyordum. Hepsi bu. Milyonlarca insan adına özür dilerim, ama ben kendimi hiçbir zaman yalnız hissetmedim. Kendimden hoşnutum. Bildiğim en iyi eğlence kendimim. Biraz daha şarap içelim!
GÜZELLiK ÜZERiNE:
Güzellik diye bir şey yok, özellikle insan yüzünde. fizyonomi dediğimiz şey. Hatlar arası uyum söz konusudur, matematikseldir. Burun fazla göze batmasın, yanlar modaya uygun olsun, kulak memeleri fazla iri olmasın, saçlar uzun. Genellemelerden oluşmuş bir serap. Kimileri bazı yüzleri harikulade bulur, ama gerçekte, son kertede, değillerdir. Sıfıra eşitlenmiş cebirsel bir denklem. "Gerçek güzellik", tabii ki, kişilikte yatar. Kaşların biçiminde değil. Pek çok kadın bana beni harikulade bulduklarını söylemiştir. oysa benim yüzüme bakmak bir kase çorbaya bakmaktan farksızdır.
gençliğinin önemli bölümünü barlarda sefil bir şekilde geçirmiştir. ilerleyen yaşlarında tekrar yazmaya başlamıştır. bu sefer ilgi görmüştür yazdıkları. genelde kadınları düzüşme aracı olarak görmüş, yalaka, itaatkar insanlardan nefret etmiştir.
küfür etmenin en çık yakıştığı insandır, rahat rahat anlatır anlatmak isteediklerini, kasmaz kendini, en iyisi de bu değil mi zaten?
orospu çocuğu küfürünü sempatik kılan kişidir, ama sürekli bi melankolik tavırda olması biraz can sıkıcıdır.
hiç mi neşelenmedin sen be abicim? içip içip sızmışsın, o diyar senin bu kız benim dolaşmışsın, mutlu olmak için daha ne arıyodun, sevdiğin ve içkin değil mi seni yazar yapan zaten diye sorasım vardır üstada, ah bi sağ olsaydı, bi sağ olsaydı.
hastaneye kan vermek için gitmiştir, dışarı çıkıp bi hava alayım dediği sırada bir kadın gözüne çarpmıştır, kadını takip etmiştir ve kızın evinde sevişmiştir, sonra polis gelmiştir falan diye devam eder hikaye, söylemek istediğim her sevişmesinin sonunda ya hapse girer ya da sızıp kalır. hayatı siklemeyen bi yazarmış, en güzelini yapmışsın be hocam.
vur kıçına rahvan gitsin amına koyim.
--spoiler--
sorun seçimlerini hep iki kötü arasında yapmak zorunda kalmandaydı; ve seçimin ne olursa olsun bir parçanı daha kesiyorlardı. kesecek bir şey kalmayana dek. insanların çoğu yirmi beş yaşında mahvolmuştur. araba süren, yemek yiyen, çocuk sahibi olan, kendilerine en çok benzeyen başkan adayına oy vermek gibi her şeyi yapılabilecek en kötü şekilde yapan döneklerden oluşmuş bir toplum. ilgi duymuyordum. hiçbir şeye ilgi duymuyordum. nasıl kaçabileceğime dair hiçbir fikrim yoktu. diğerleri yaşamdan tat alıyorlardı hiç olmazsa. benim anlamadığım bir şeyi anlamışlardı sanki. bende bir eksiklik vardı belki de. mümkündü. sık sık aşağılık duygusuna kapılırdım. onlardan uzak olmak istiyordum. gidecek yerim yoktu ama. intihar? tanrım, çaba gerektiriyordu. beş yıl uyumak istiyordum ama izin vermezlerdi...
--spoiler--
dili sadedir. john fante'yle karşılaştırıldıgında ise john fante harikuladedir. dusunuldugunde bu adam nasıl bir adam dedirtir bukowski. bir kaplanla sevişen bir kadın görmüştür salonda ki sehpanın uzerinde. aynı kadın yılanla da sevişmiştir. ve evinde besledigi bir çok hayvanla da sevişmiştir. ve aynı adam kendisine saldıran yorganı da görmüştür. kendisi kadar deli olan komşusu o yorganı vurmuştur bile.
(bkz: sıradan delilik öyküleri)
başarısızlıklar. birbiri ardına.
bir ördekgöleti dolusu
başarısızlık. sağ kolum
ta omuzbaşıma kadar
ağrımakta
aynen hipodromdaki gibi.
bara yanaşırsın
gözlerin korkudan
yuvalarından fırlamış
ve dikip bitirirsin:
bar bacaklar kıçlar
duvarlar tavan
program
atpisliği
yaşanacak yalnızca 35 saniyen
kaldığını bilirsin
ve bütün kırmızı ağızlar
öpmek ister seni,
bütün elbiseler yukarı sıyrılıp
bacak göstermek ister sana,
borular
ve senfoniler misali
savaş misali
savaş
savaş misali
sonra barmen uzanır
ve der ki
duyduğuma göre
bir sonraki yarışta
6'yı sokacaklarmış.
sen de
canın cehenneme dersin,
anneannenin evindeki
artık orda bulunmayan
beyaz bir bulaşık bezine döner suratı.
facebook'a kadar düşmesi beni üzmüş ve akabinde facebook hesabımı kapatmama sebebiyet vermiş olan ihtiyar.
vakt-i zamanında ne güzel okurduk lan kendimizce. yanımıza gelen biri ''ne okuyorsun'' dediğinde; kadınlar'ı gösterip ''olum sapık mısın lan düzgün adamlar okusana'' lafını işitirdik. mutluyduk ama.
şimdi hayatı sanal alemde geçen eli sikinde ergenler ve burnunun ucunda kocaman sivilce olup hayatı aşk ekseninde dönen ergen kızlar tarafından facebook'ta paylaşılıyor bu adamın şiirleri. ama şu sözünü paylaşan hiç yoktur mesela;
''80 yaşına geldiğinde 18'lik bir kızı düzdüğünü düşün. işte gitmeden önce hayatla kafa bulmanın tek yolu.''
yalnız kalmaktan daha kötü
şeyler de vardır hayatta,
ama genellikle
bir ömür alır bunun
farkına varmak,
o zaman da
çok geçtir,
ve çok geçten
daha kötü
bir şey yoktur
hayatta..
her sözü zekice söylenmiş, nadide yazarlardan.
--spoiler--
ilaç göndermeye karar vermiştik afrika'ya... ancak hepsinin üzerinde 'tok karnına' yazıyordu
--spoiler--
-Mavi Kuş-
bir mavi kuş var yüreğimde
çıkmaya can atan
ama ben ondan daha güçlüyüm.
kal diyorum ona, kimsenin
seni göremesine izin veremem.
bir mavi kuş var yüreğimde
çıkmaya can atan
ama viski döküyorum üstüne
sigara dumanına
boğuyorum,
fahişele, barmenler ve
bakkal çırakları hiçbir zaman
bilmiyorlar onun orada
olduğunu
mavi bir kuş var yüreğimde
çıkmaya can atan
ama ben ondan daha güçlüyüm
yat lan aşağı, diyorum ona
ocağıma incir dikmek mi
niyetin? Avrupadaki kitap
satışlarını sabote etmek mi?
bir mavi kuş var yüreğimde
çıkmaya can atan
ama zekiyim, sadece
geceleri izin veriyorum çıkmasına
herkes yattıktan sonra
orada olduğunu biliyorum, derim
ona, kederlenme artık.
sonra yerine koyarım yine
ama hafifçe öter
tamamen ölmesine de izin
vermiyorum
ve birlikte uyuyoruz
gizli antlaşmamızla
ve insanı ağlatacak kadar
güzel, ama ben
ağlayamam, ya
siz?