can baba zamanında nedim sabanın sunduğu bir televizyon programına katılır.sonra programın diğer konuğuda eski bir mhp milletvekilidir. konu döner dolaşır nazim hikmet e gelir. eski milletvekili olacak şahıs "nazım'ın annesinin babasını sağ görüşlü biriyle aldattığını ve onun bu yüzden solcu olduğunu" iddia eder.can yücel adamın suratına şöyle bir bakar ve "peki" der "senin ananı hangi solcu s.kti de böyle oldun?".
Seneler geçsin, sen beni bil, ben seni bileyim istiyorum.
Benim olduğu kadar dostlarının,
Dostlarının olduğu kadar benim ol istiyorum.
Nice sıkıntı ve zorluk yaşayıp anlatalım.
Yaşayalım ki, öğrenelim hayatı ve destek çıkmayı.
Birbirimizin omuzlarında ağlamalıyız.
Paylaşmalı ve beraber sıkılmalıyız.
Öyle ki, yalnız sıkılmak sıkmalı bizi.
Güzel günlerimizi, evimizde bir şişe şarap ve pijamalarımızla kutlamalıyız.
Ya da bazen dostlarla ucuz biralar içerek...
Böylece yaşamalıyız işte.
Sonra çocuğumuz olmalı,
Düşünsene senin ve benim olan bir canlı.
Geceleri ağladıkça sırayla susturmalıyız.
Sen arada mızıkçılık yapmalısın ve ben söylenerek almalıyım sıranı.
Yorgun olduğum için yemek yapmamalıyım, söylenerek yumurta kırmalısın.
Hava soğukken birbirimize sıkıca sarılıp yatmalıyız.
Zaman su gibi akıp giderken, her şey yaşanmış bir hayatımız olmalı.
Her şeye rağmen hiç bıkmamalıyız birbirimizden mutlu da olsa, kötü de olsa, yaşadığımız günler bizim günlerimiz olmalı.
Saçlara düşünce aklar, ya da gidince aklar, çocukları güvence altına alıp gitmeli bu şehirden.
Kavgasız, her sabah cinayetle uyanılmayan, sessiz bir yere gitmeliyiz.
Geceleri balkonda denizi seyredip, sandalyelerimizde sallanmalıyız.
Eve gelip benden kahve istemelisin.
Çocuklar gelmeli ziyaretimize, geçmişteki hareketli günlerimizi anımsamalıyız.
Ben, 'Bey' demeliyim sana, sen de 'Hanım'.
Öyle sevmelisin ki beni bu yazdıklarım korkutmamalı seni.
Tebessümler açtırmalı yüzünde.
Bir gün bu hayatı bırakıp giderken, sadece mutluluk olmalı yüzümüzde.
Birbirimizi sevmenin gururu olmalı her şeyde....
türk edebiyatının yaramaz çocuğu. dili çok sivri ve çok da argo kullanan bir üstad. küfür etmeden hayat anlatılmaz düşüncesini benimsemiş, kurban olunası şair. haa ayrıca ilk başlarda çevirmenlik yapmıştır siyasi kavgaların ağır bastığı dönemlerde kimsenin çevirmeye cesaret edemediği kitaplar çevirmiştir. shakespeare'ın ''to be on rot to be...'' cümlesini ''bir ihtimal daha var o da ölüm mü dersin'' olarak çevirdiğinden dolayı baya bi tepkiyle karşılaşmış, kendini ''o shakespeare dennen o.çocuğu yazsaydı, o da aynı şeyi yazardı.'' diyerek savunmuştur.
üstad.
her haline, her tavrına, her dizesine hayranım.
ve yeni yetmelerin facebook statüsü yapıp durmalarından, hele hele incicilerin otu boku can yücel ismiyle yayınlamasından nefret eder haldeyim.
facebook yok iken okuyordum (ne facebook'u internetim yoktu hatta) facebook çıktı, internetim oldu ve bu amcamızın şiirleri salak tiplerin dillerine pelesenk oldu hala okuyorum. ne olmuş yani iki üç gerizekalı can yücel paylaşınca can yücel can yücelliğinden bir şey mi kaybetti? iyidir can yücel popülizm yutsa da iyidir yutmasa da iyidir. bu hevesleri de geçer elbet.fazla üstlerine gitmeyin davarların bırakın tatmin olsunlar... *
rahmetliden özür dileyerek bir deney yapayım istedim. hiçbir yazdığımı beğenmeyen facebook arkadaşlarım şu şiirin altına can yücel yazınca beğeni yağmuruna tuttular:
rapunzel kibrit satar
pinokyo dağda yaşar
bu masal dünyasında
herkes birini oynar
can yücel
Tekrar söylüyorum basit bir dünyada yaşıyoruz. en azından insanları öyle..
sen şimdi yazdığım şiirleri kendi üstüne alınıyorsun değil mi sevgili?
sana kafiyeli cümleler fazla gelir!
satır aralarındaki boşluklarda oyala kendini.
mükemmel bir şiir tercümanıdır. şiirleri baştan yazar. şiiri orijinal dilinde ve bir de can yücel tercümesinde okuduğunuzda, türkçesini daha çok beğendiğinizi farkedersiniz. o şiir baştan yaratılmıştır. aynı anafikre sahip, farklı tamlamalarla zenginleşmiş ve "bu dilin şiiri" oluvermiştir.
alla'sen söyle nedir aşkın aslı astarı tercümesinde
"when it comes, will it come without warning
just as i'm picking my nose?" u
"gelsin ya, nasıl, pat diye gelir mi dersin
burnumu karıştırırken tatlı tatlı"
olarak çevirmiştir.
o "tatlı tatlı" kısmı, işin sanatıdır. püf noktasıdır, her şeyidir işte. tadı tuzudur.
Susurluk ismi su sığırından geliyor
Manda demek yani
3 Kasım 1996`da
Susurluk yolunda
O iblis Mercedes`in
Masum kamyona çarpmasıyla
Gazi tarafından vaktiyle
Vaktinde sittir edilip de
Sonradan harimimize
Sinsi sinsi sokulan
Manda var ya
işte o MANDA göle sıçtı
daha geçen gün datçadaki mezarı kim olduğu anlaşılamayan mahluklar tarafından parçalanmış yurdumuzun en iyi şairlerinden olan kişi. mevzu da vasiyetinde olan mezara şarap dökme hadisesi yüzünden olmuş.
--spoiler--
Neden hayatında biri yok diye soranlara:
Hani bazen durakta belli bir otobüsü beklersiniz ya; on dakika, onbeş dakika, yirmi dakika beklersiniz gelmez. Bu arada başka alternatiflerde geçer ama binmezsiniz. Ne de olsa "beklemişsinizdir o kadar" boşa gitsin istemezsiniz.
Sormayın artık bana. Herhangi biriyle değil, be...klediğime değecek; olanla devam etmeliyim bu yola.
Durakta yaşlanmak olsa da işin ucunda...
--spoiler--
madem can yücel, çok kişiyi sevgili yapmıştır, o sevgiye dayanak oluşturması için şu sözü yazmak gerekli oldu: "ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi"