ayrıca reha muhtar'ın bugünkü yazısında başkanın ağzından yaptığı aktarmaya göre, sezon sonunda mübariz mansimov tarafından 15 milyon euroluk ve futbol komitesi tarafından bir o kadar para verilerek iki tane yıldız futbolcu alacak kulüp.
buna da en çok basın sevinmiştir. gelsin şimdi "başkanım beni al" manşetleri.
1-2 dönem daha başkan olarak kalırsa beşiktaş'ın kombine satışlarını dibe vurduracak olan bir adam tarafından yönetilen kulüp. sezon başında "bu seneki seçimde bu tüpçünün karşısına herhangi bir aday çıksın yeter, çıkan da kaybederse bu kombineyi kırarım, kırmazsam da topum." demişti bir ahbabım. kırmış, telefonla da resmini çekip o sözü verdiği ortamdaki herkese yollamış.
bu adam bile maça gitmiyorsa emin olun tribünden vazgeçecek adam sayısı çok fazla olacaktır.
kan kaybediyor beşiktaş.
türkiye'de kurulan spor klüplerinin ilki, futbol kulüplerinin üçüncüsü olan kulüptür. takım sembolünün ''kara kartal'' olmasının sebebi bir balıkçının 1940'lı yıllarda, 6-0 beşiktaş'ın kazandığı bir maçta, atatürk panosunun olduğu trübünden '' haydi kara kartal '' diye bağırmasıdır. daha sonra tüm trübünler bu tezahürata eşlik eder. amblemindeki türk bayrağı, türkiye'yi, yunanistan milli futbol takımı karşısında temsil ettiği için türkiye futbol federasyonu tarafından verilmiştir.
istanbul avrupa yakasında yer alan bir ilçemiz. nüfusu 250 bini geçik değildir. sosyetik ağırlıklı insanların yaşadığı bir semttir. futbol takımı da ilçeyle aynı adı taşır ve türkiye'nin 4 büyük kulübünden bir tanesidir. ambleminde taşıdığı türk bayrağı ile bu alanda 3 kulüpten biridir türkiye'de.
ligde şu ana kadar oynadığı 23 maçta (hükmen kazandığı ankaraspor maçları hariç) attığı 28 golün yüzde 10'undan fazlasını (3 gol) fenerbahçe'e atan, yediği 15 golün yüzde 25'inden çoğunu (4 gol) galatasaray'dan yiyen takım.
lig sonunda ilk 2 ye girmeyi başarırsa ferrari,ernst ve bobo'nun bundaki katkısı çok olacaktır, futbol belki şampiyonluk için yeterli değil ama arma feci bastırıyor.
efsane bir şekilde savunma yapan takım , bu sene major liglerde beşiktaş ın defansif başarısını gösterebilen bir tane bile takım yok , orta sahadaki oyuncuların bitmeyen cenabetliğine inat şampiyonluğun en büyük adayıyız halen demek ki ileride kim olursa olsun önemi yok defansın sağlam olunca da şampiyonluğa oynayabiliyorsun .
herkesin taraftarı olmanın nasıl bir duygu olduğunu merak ettiği
içten içe sempati duyduğu
kendine kardeş bildiği (ama aslında kimseyle böyle bir durumu olmayan karşıyaka/karagümrük/sarıyer gibi takımlar hariç)
gazetelere "oyun anlayışı farklı,gol felsefesi farklı,futbol kültürü farklı. burası beşiktaş fark burada" gibi başlıklar attıran
kupalarına rağmen değil başarısızlıklarına rağmen milyonlarca taraftarı değil aşığı bulunan nadir takımlardan biri.
Ayrıca kara sevdanın tanımı olarakta sözlüklerde yer alması gerektiğini düşünüyorum...
"amerikalılar, beşiktaş yüzünden futboldan nefret ediyor"
cnn uluslararası'nın futbol editörlerinden james montague, 'neden amerikalılar futbolu sevmez' isimli köşe yazısında beşiktaş'ı kaleme aldı. montague, köşesinde abd milli futbol takımı'nın eski oyuncuları, eski kaptanları, yöneticileri ve taraftarıyla konuştu. işte ünlü gazetecinin abd milli takımı kaptanı walter bahr ile yaptığı söyleşide bahr'ın, beşiktaş ile ilgili anıları: "o yıllar philadelphia nationals takımında oynuyordum. bizi; 5-0 mağlup ettiler
st. louis'de beşiktaş'la bir maç yaptık. 2. dünya savaşı'ndan çıkmıştık ve kendimize çok güveniyorduk. amerikalılar'ın, dünyanın en iyi askerleri ve sporcuları olduğuna inanıyorduk. fakat beşiktaş bizi 5-0 yendi. herkes o kadar büyük hayal kırıklığına uğradı ki adeta şok olduk. bu sonucu asla beklemiyorduk. futboldan ben bile soğudum.
Aşkın var mıdır yaşı?
Sen hayatıma girdiğinden beri,
ne körlük kaldı ne pembeler ne kararsızlıklar...
Siyah kadar gerçek, Beyaz kadar umut...
Benzemedi bu yüzden,
başka aşklara bizimkisi...
Doğruyu bulmayı da senden öğrendim, duruşu da...
Hayat sensin;
babamın gösterdiği yol da sende, annemin sıcaklığı da...
Dedemin bir sürpriz cebinden çıkardığı çikolata da,
onu kaybettiğimde yaşadığım acı da...
Arkadaşımın saatlerce ağladığım omzu da,
kardeşimin dokunmaya kıyılmazlığı da...
Bil istedim...
Mücadele etmekse aşk,
aşk da hayatsa eğer,
senden öğrendim bunun yolunu,
sende buldum gücümü...
Senin oturduğun ev koca bir semtse de,
buldum hep seni dünyanın her yerinde...
Bazen gururla işlenmiş bir duvar yazısında,
bazen köşedeki kaldırım taşında...
Üşüsem de bazen sokaklarında,
ısındım yine senin sarılmalarında...
Annemin güzel ellerinden çıkan atkım senin rengin...
Alıştım sana...
Ayaklarım bazen,
ben bilmeden götürdü senin yanına...
Onlar biliyormuş meğer;
senin yanın sıcacık kömür sobası,
üstünde çıtırdayan kestaneler senin sesin...
Biliyorlarmış; özlesem de çok ailemi,
sana dokununca görürmüşüm yüzlerini,
odamızı, soframızı...
Televizyondan, senin ezdiğin yeşil çimlerin kokusu...
Burnumuzda o,
ellerimiz kenetlenmiş...
Şimdi çıplak gözlerle izlerken seni nasılsa...
Bir ordayım, bir burda...
Sense, her yerde...
Çünkü en içimde...
Alıştım sana...
Ama hiç sıkılmadan...
Heyecanındı çünkü alışkanlığım...
Benim heyecanım;
bir kuvvet yükseldiğinde göğe...
Ve yüzündeki gülüş, döndüğünde...
Ağladım bazen ona bakarken;
gururdan, coşkudan...
Okşadın kalbimi, başım gibi...
Her şeyi paylaştık seninle...
His adının altından akan her ne ise,
beraber dokunduk en derinine...
Korku da dahil...
içim akarken sana,
nasıl titremez ki ellerim?..
Aşkımın ispatıdır;
birbirine dolaşan dilim...
Ama bilirim...
Düşsen ne olur;
beraber ineriz ışıksız çukurun dibine...
El ele...
Bizim mabedimiz;
yatağımızdır yumuşacık...
Beraber sararız yaralarımızı,
dert bizdeyse, derman “biz”de...
Sevginin ışığı aydınlattı yolumu...
Onunla seçtim melek kim,
şeytan nerede...
Onunla buldum ben gibileri...
“Ben”ken, “biz” olduk,
seninle...
Kaybederken bazılarımızı,
uğurlarken yıldızlı göğe,
beraber ağladık en sevdiğimiz bahçede...
Bıraktıklarına tutunduk sımsıkı...
Bu dünyada kaybetmeyeceğimize,
yemin edercesine...
Ve şimdi sevgilim...
En sevdiğim sevgilim...
Bir kere daha geldiğinde,
doğumunla taçlanan,
Mart’ın en güzel günü,
şölenler yapıyor hislerimin her biri birlikte...
Önümüzdeki dünya kadar büyük pastanın üzerinde,
renklerinin şanına sarılmış 107 mum...
Üflüyoruz hep beraber, dileğimiz belli...
Ve bugün,
selamlar söylüyorum,
seni bildiğim güne...
Teşekkür ediyorum binlerce kere,
yaşadığımı hissettirdiğin her güne...
Söz verdim yine...
Seninle...
Her yere...