bir gün herkes fb li ya da gs li olabilir. ama beşiktaşlı olmak herkese kısmet olmaz maalesef, o yüzden bu kadar da üzülmeyin yahu, saldırmayın...başka bir hayatta...
we want Quaresma a lot he ll be shine with besiktas again.come to fantastic Istanbul nidaları eşliğinde queresma yı transfer eden takım.
(bkz: helal olsun)
her ne kadar tuttuğum takım olmasada zamanında kullandıkları sloganı tuttuğum takım.
kızların gözü hep yükseklerde
paralı pullu şık erkeklerde
bizim onlardan ne eksiğimiz var
beşiktaşlı'yız işte o kadar.
gordon schildenfeld,tomas zapotocny,lamine diatta görmüş bir takım olarak benim de mensup olduğum taraftarların anlamsız quaresma isteğini anlayamadığım futbol kulübüdür.hayır kardeşim sanki her sene bi yıldız alınıyor,ya da sanki yönetim quaresma getirecez söz veriyoruz demiş gibi nedir bu gaz.şimdi de sosa beğenilmiyormuş.
(bkz: anlayana sivrisinek saz anlamayana davul zurna az)
ağlamayan bebeğe mama vermezler mottosunu düstur edinmişler kendilerine bir kere, alışmış kudurmuştan beterdir, adamlar ağlayarak iki lig şampiyonluğu kazandılar havadan (mahkeme kararıyla), şimdi ota boka ağlıyorlar.
perşembe günü işten çıkıp 2 bira alarak, ankara'nın 38 derece sıcağında, öğlen 13:00'da -ki gece 13:00 da olmaz zira- kaldırıma yapışmış köppekler gibi pısıp koltuğuma televizyonun başına geçtim. televizyon dediysem lcd ayol bildiğin. d-smart da var. evin kuzey bölgesindeki kapalı havuzun ışıklarını söndürmeyi unutmuşum, onu bile kalkıp kapatmaya üşendim. bildiğin uyuzum yani o gün. bi de sağa sola pire fırlatsam itten farkım kalmayacak şerefsizim. n'apılır, n'apılır dedim kendi kendime [yalnızım, selam ederim] bari galatasaray'ın maçını izleyim de arda neyim birkaç hareket yapar da gecemiz şenlenir dedim.*
maçı 90 dakika izledim. doyamadım. abartmıyorum, abartıyorsam evimdeki bilardo salonum yıkılsın, "uzatma dakikaları en az 5-6 dakika olsa keşke" diye bile düşündüm. ha galatasaray çok mu iyi oynadı? "çok" iyi oynamadı. rakip güçlü müydü? kesinlikle hayır ama sahada "takım" vardı. "adeta bir kolej havası" klişesine girmeden "bu takım olmuş" dedim. keita çıkıp yerine kewell giriyor adam "sikerler yaa maç kopmuş zaten neyşim var" diye düşünmüyor "zevk" alıyor oyundan. son dakika geliyor, 5-0 olmuş, nonda "galatasaray'ın avrupa kupalarında oynadığı müsabakalarda attığı toplam gol sayısı" istatistiğine +1 eklemek dışında hiçbir maddi, manevi değeri olmayan gol atıyor, arda yedek kulübesinden çıkıp zıplıyor.
aklıma beşiktaşımızın porto'yla yaptığı barış kupası maçı geliyor sonra. 2. yarı nihat giriyor oyuna. eller kabadayı gibi açılmış yanlara, sağa sola "emirler" yağdırıyor. ben 26 yaşında futbolcu olsam, kaptanım benden birçok yaş düşük arda bana "şunu yap, bunu yap" dese koymaz, nihat dese koyar abi. "papaz" denir bunlara, bilen bilir. sadece anadolu takımlarında kaldığını düşündüğüm "papaz" futbolcular maalesef ki beşiktaşımızda da var artık. neyse, duran top oluyor, nihat "kot ve ucu sivri kösele ayakkabı" kreasyonuyla bezenmiş mahallenin kıro delikanlısı gibi geçiyor topun başına. insan sarrafıyım ben abicim, tello'nun o an aklından geçenleri okuyabildim. ama söylemem.
yani, bir yanda "takım" olmuş bir galatasaray, diğer yanda "takım" olmayı 2003 yılında bırakmış bir beşiktaş. başında içi geçmiş, çağdışı futbol oynatma ustası mustafa denizli, kalesinde yıllardır "bir top nasıl uzaklaştırılır" öğrenememiş 2 saatli bomba, defansında sivok denen ne işe yaradığı belli olmayan ağır vasıta, orta sahasında kaybettiği toplarla beşiktaşımın yediği gol&pozisyonlar neredeyse kendi asistine eşit olan bir tello, forvetinde hiçbir işe yaramayan boş yere kontenjan dolduran bobo ve bunların tüm ve tek sorumlusu yıldırım demirören.
daha önce lock bir yerlerde yazmıştı. bizim "büyüklük" gibi bir derdimiz yok. ha, belki şampiyonluk sayımız galatasaray ve fenerbahçe kadar olsaydı, bir avrupa kupası kazansaydık, takımımızda her sene yıldızlar olsaydı böyle düşünmezdik ama sonuçta böyle düşünmüyoruz. illa ki takımda yıldız olsun istemiyorum. illa ki şampiyon olalım istemiyorum. ama böyle bir duruma düşmek de istemiyorum. bu takım yine böyle şampiyon olacaksa, olmasın. şampiyonluk sayısı benim için önemli değil çünkü.
yıldırım demirören'in adam gibi transfer yapamayınca, "türkiye'nin en büyük transferi" diye ismail köybaşı'nı sunduğu aşkımız.
ismail, başkanı(!) tarafından onore(!) edildikten 1 gün sonraki ibb maçında ne yaptı? önceki maçlarından daha geriye gitti.
değil 10,5 numara, 8,5'a bile razıyız anasını satayım.
2 kupayı da hak etsek de bu takım şampiyon olurken bile yetersizdi tek yaptığı çok iyi mücadele etmesiydi. millette her an her şeyi yapabilecek adamlar varken "1 transfer daha yapabiliriz" diyorlar, bizimki "gerekirse 10 numarası devam ederiz" diyor beceremeyince.
bu sezon şampiyon olsun olmasın yemin ediyorum umurumda değil, yeter ki şu kongre üyeleri akıllarını başlarında devşirsinler ve şu demirören ve kumpanyasını kulübün kapısının dışına süpürsünler.
beyimiz bir de kendi döneminde alınan kupalarla poz vermiş. 3 türkiye kupası, 1 süper kupa, 1 şampiyonluk. gerisi amatör branşlardan. tamam amatör branşlara da değer veriyoruz da, insan azıcık utanır!
kelimelere sığdırılamayan, insanı kendine aşık etmeyi başaran tek takım. sadece şampiyon olduğunda değil, büyük yenilgiler aldığında da yanında olunan, asla bırakılmayan, "üzgünüm sevgilim anlaşamadık, siyah beyaz aşkı paylaşamadık" dizelerini bile yazırmayı başarmış olan takımım.
Dünyada ki stadlar arasında 4. olmuş stada sahip takım.
The times ın haberine göre Beşiktaş inönü Stadı Nou Camp,Bernabeu,Allianz arena gibi stadları sollayarak 4. olmuştur. Boğaza bakan yapısı ve taraftarın güzelliği bunu etkileyen etmendir.
şimdi okuyorum-duyuyorum sağda solda; fener-cimbom iki büyükmüş,bu dünyanın her yerinde böyleymiş. beşiktaş anca bu ikisinin kötü olduğu zamanlarda şampiyon olurmuş. taraftarı da azmış zaten. bi daha zor şampiyon olurmuş. çarşı ezikmiş, anca bağırırmış. zaten paraları da yokmuş. inönü 50 bin kişilik olsa zor dolarmış.osuruktan teyyareymiş falan filan.
kaç kere söylemek lazım, kaç kere anlatmak lazım bilmiyorum gerçekten. ama gene deneyelim ve de tanımlarımızı bir bir yapmaya başlayalım ki silinmesin yazdıklarımız.
bi kere şampiyon olmak, büyük olmak, avrupada kupa almak v.s vs. yi zerre kadar umursamayan taraftar kitlesine sahip olan takımdır beşiktaş.
beşiktaşlı için önemli olan orda olmaktır. kafayı arada kaldırmaktır. beşiktaşlı; kahvede sessizce çayını içen ama yeri geldiğinde de raconu kesen ağır abidir. o adam soğan ekmek yer. acından geberir ama gene de namerde eyvallah etmez. ama dikkat hep ordadır. bilirsin orda olduğunu hep.
beşiktaşlı; yaşar ustadır. saim beyi görmeye gelir. randevusu da yoktur. ama girer içeri. iki çift lafı vardır. der ki; sen büyük patron, fabrikalar sahibi saim bey . sen mi büyüksün ??? hayır ben büyüğüm . ben yaşar usta. çünki biz birbirimize parayla pulla değil sevgiyle bağlıyız. dokunma artık ulen bizim aşkımıza. dokunma artık siyahıma beyazıma. al paranı, brezilyalılarını, o kocaman 50 bin bilmem kaç kişilik stadlarını napıyosan yap. ama bize dokunma. bizim kutsallarımızla alay etme.
( metin oktay'a da, rıdvan dilmen'e de cemil turan'a da saygımız sonsuzdur. renk aşkını anlıyoruz ve saygı duyuyoruz sarı-kırmızıya da, sarı laciverte de . ama yeter artık saldırıp durmayın şurdan kartalıma. tamam siz büyüksünüz. ama bilin biz hep burdayız. )
10 numarası matias delgado'nun lisansının tff tarafından çıkarılmasıyla 10,5 numara transferinin yalan olduğu takımdır.
quaresma dediler, deco dediler olmaz dedi mustafa hoca.. 10,5 numara lazım dedi.. iyi o da yeter dedik ve şimdi o 10,5 numara falan filan da hikaye oldu. sağol demirören!
bu kadar beceriksiz bir yönetime maalesef başka bir takım daha sahip değildir.
bu sene fenerbahçe ve galatasaray arasındaki şampiyonluk yarışını izleyecek takımdır!