kinderkreuzzug (children's crusade) şiirini merak edip aradığım ama tam metnini bulamadığım şair. belki yeterince aramaya inanmıyorumdur, ama google'da şair adı, şiir adı (hem ingilizce hem almanca) yazılıp aratınca bir yerlerde şiirin bulunması gerekir değil mi
“Bir Adım öne çık: duyduk ki
iyi bir insanmışsın
seni satın almak mümkün değil
ama eve düşen yıldırımı satın almak da
mümkün değil.
söylediklerini yapıyorsun
Ama ne söylemiştin?
Dürüstsün, görüşünü ifade ediyorsun
Ama hangi görüşü?
Cesursun.
Ama kime karşı?
Akıllısın.
Ama kimin için?
Kişisel çıkarlarını gözetmiyorsun.
O halde kimin çıkarlarını gözetiyorsun?
iyi bir dostsun.
Ama iyi halkın da dostu musun?
O halde bize kulak ver: biliyoruz ki
Sen bizim düşmanımızsın. işte bu yüzden seni
Şimdi bir duvarın önüne koyacağız. Ama iyi meziyetlerini ve özelliklerini
Göz önünde bulundurarak
Seni iyi bir duvarın önüne koyacağız ve seni iyi bir
Silahtan çıkma iyi bir kurşunla vuracağız ve seni iyi bir
Kürekle iyi toprağa gömeceğiz.”
Tek başına alman edebiyatını karşılayan yazar. Zaten brecht varsa diğerlerine gerek yok. Hiçbiri onun gibi yazamadı. Bizim orhan kemalimiz neyse ruslArın gorkisi neyse bu da odur.
Gerçek edebiyatçı.
Seni kimse satın alamaz,
Eve düşen yıldırım da
Satın alınmaz.
Anladık dediğin dedik,
Ama dediğin ne?
Doğrusun, söylersin düşündüğünü,
Ama düşündüğün ne?
Yüreklisin,
Kime karşı?
Akıllısın,
Yararı kime?
Gözetmezsin kendi çıkarını,
Peki gözettiğin kimin ki?
Dostluğuna diyecek yok ya,
Dostların kimler?
Şimdi bizi iyi dinle:
Düşmanımızsın sen bizim
Dikeceğiz seni bir duvarın dibine
Ama madem bir sürü iyi yönün var
Dikeceğiz seni iyi bir duvarın dibine
iyi tüfeklerden çıkan
iyi kurşunlarla vuracağız seni.
Sonra da gömeceğiz
iyi bir kürekle
iyi bir toprağa.''
Yedi kapılı Teb şehrini kuran kim?
Kitaplar yalnız kralların adını yazar.
Yoksa kayaları taşıyan krallar mı?
Bir de Babil varmış boyuna yıkılan,
kim yapmış Babil’i her seferinde?
Yapı işçileri hangi evinde oturmuşlar
altınlar içinde yüzen Lima’nın?
Ne oldular dersin duvarcılar
Çin Seddi bitince?
Yüce Roma’da zafer anıtı ne kadar çok!
Kimlerdir acaba bu anıtları dikenler?
Sezar kimleri yendi de kazandı bu zaferleri?
Yok muydu saraylardan başka oturacak yer
dillere destan olmuş koca Bizans’ta?
Atlantik’te, o masallar ülkesinde bile,
boğulurken insanlar
uluyan denizde bir gece yarısı,
bağırıp imdat istedilerdi kölelerinden.
Hindistan’ı nasıl aldıydı tüysüz iskender?
Tek başına mı aldıydı orayı?
Nasıl yendiydi Galyalılar’ı Sezar?
E bir aşçı olsun yok muydu yanında?
ispanyalı Filip ağladı derler
batınca tekmil filosu.
Ondan başkası ağlamadı mı?
Yediyıl Savaşı’nı 2. Frederik kazanmış?
Yok muydu ondan başka kazanan?
Kitapların her sayfasında bir zafer yazılı.
Ama pişiren kim zafer aşını?
Her adımda fırt demiş fırlamış bir büyük adam.
ama ödeyen kimler harcanan paraları?
bir çağ düşünün ki siz / gövdeyi götürmüş hep kan
başka geçer akça yok / bu karışıklıktan
düzensizliğin adını / koymuşlar düzen
insanlar çıkıvermiş / insanlığından
bu olanlara eğer demezseniz “olağan”
kurtuluruz o zaman
her şeyin değişmez olduğu sanısından.
Yaşıyorsan eğer, <<hiç bir zaman» deme.
Yıkılır. yıkılmaz görünen.
Kalmaz hiç bir şey nasılsa öyle.
Buyuranlar verdiklerinde son buyruklarını
Buyruk altındakiler başlar konuşmaya.
Kim <<hiç bir zaman» demeyi göze alabilir?
Zulüm yürürlükteyse, kim suçlu: Kendimiz.
Ve kimdir onu yıkmak zorunda olan: Biz.
Yenilen, kalk ayağa!
Her şeyini yitiren. dövüşe devam!
Kavramışsan olup biteni, seni kim tutabilir?
<<Hiç bir zaman»dan <<bu gün>doğar
Bu gün yenilen, yarının yenenidir.
"aldatmanın gerekli görüldüğü,yanılgıya düşmenin teşvik edildiği zamanlarda,düşünür,okuduğu ve işittiği her şeyi düzeltmeye çalışır. ne okursa veya ne duyarsa,içinden tekrar eder ve tekrar ederken de onu düzeltir.yalan beyanların yerine,cümle cümle,doğrularını koyar"
Ben bir oyun yazarıyım.
Gördüğümü gösteririm.
Nasıl alınıp satıldığını gördüm insan pazarlarında
insanların
Bunu gösteririm, ben, oyun yazarı.Birbirlerinin odalarına ne düzenlerle girdiklerini,
nasıl coplarla ya da parayla,
sokakta nasıl durduklarını ve beklediklerin,
nasıl tuzaklar kurduklarını birbirlerine,
sözleştiklerini
umutla nasıl,
nasıl astıklarını birbirlerini,
nasıl seviştiklerini,
çapulculukla kazandıkları parayı
nasıl savunduklarını
ve nasıl yediklerini.
Bütün bunları gösteririm ben. Birbirlerine söyledikleri sözcükleri dökerim kağıda.
Ananın oğluna neler söylediğini,
işçiye neler buyurduğunu işverenin,
nasıl yanıt verdiğini karının kocaya,
tüm yalvaran sözcükleri, tüm buyuran sözcükleri,
yaltaklanan sözcükleri, aldatan sözcükleri,
yalan söyleyen, bilmeyen,
güzel ya da yaralayan...
Bunları kağıda dökerim ben.Yaklaşan kar fırtınalarını görürüm
ve yaklaşan depremleri,
yolu tıkayan dağları görürüm
ve yataklarından taşan nehirleri.
Ama şapkaları var kar fırtınalarının,
depremlerin cüzdanlarında paraları,
dağlar gelirler arabalarından inerek,
şahlanan nehirler denetler polisi.
Ben ışığa çıkartırım bunların hepsini. Gösterebilmek için gördüklerimi
başka halkların, başka çağların oyunlarını okurum.
Bir iki oyun yazdım, inceleyerek
iyice o zamanın tekniğini ve
kaparak işime yarayacak olanı.
ingilizlerce nasıl sunulduklarını inceledim
büyük feodal kişilerin
inceledim zengin kişileri,
ki onlar için dünya sadece özgelişimleri içindi.
Ahlakçı ispanyolları inceledim,
o harika duyguların ustaları olan Hinlileri
ve aile kurumunu gösteren Çinlileri
ve kentlerdeki çok renkli kaderleri.Kentlerin ve evlerin görünümü, benim zamanımda
öylesine çabuk değişiyor ki,
iki yıl ayrılıp geri geldin mi
olursun bir başka kente yolculuk gibi.
insanlar kalabalıklar halinde değiştirivermişler
görünümlerini
şu birkaç yıl içinde. Fabrika kapılarından içeri giren işçiler gördüm ve kapı
yüksekti,
ama dışarı çıktıklarında bükülmüştü belleri.
O zaman şöyle dedim kendi kendime:
Her şey değişmede
ve her şey sadece kendi zamanına göre.Ve böylece ben,
her sahneye kodum bir tanıtma işareti
ve her fabrika avlusuna ve her odaya yıl sayısını işaretledim
sığırlarını damgalayan çobanlar gibi.Ve orada kullanılan tümcelere de
bir tanıtma işareti kodum,
unutulmasınlar diye yazılan
geçici insanların deyişleri gibi
olsunlar diye onlar da.işçi tulumu içindeki kadının o yıllarda
bir bildiri önünde eğilip söylediklerini,
ve şapkaları enselerinde borsacıların
katipleriyle dün nasıl konuştuklarını,
bu olayların geçtiği yılların
geçiciliği ile damgalandım.Ama bütün bunlara bir şaşırtıcılık verdim,
bunların en bilinenlerine bile hatta.
Bir kimsenin inanmayacağı bir şey gibi döktüm kağıda.
Hiç kimsenin görmemiş olduğu bir şey gibi sundum
bir kapıcının kapıyı çarpmasını donan bir insan yüzüne.