traveler of secret moments - freud'un bir sözü var okmalısın ümitlerinden ve değerli olduğunu düşünüdğün herkesten vazgeçmek hakkında. defterime yakın değilim araştırabilirsin.
--spoiler--
En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde
Ana avrat dümdüz gideceksin
En azından üç dil
Çünkü sen ne tarih ne coğrafya
Ne şu ne busun
Oğlum Mernuş
Sen otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğusun ...
--spoiler--
hatalar, yanlışlar gelip geçer gibi geliyor sana ama bıraktığı izler sen en yükseğe çıktığında karşına çıkacak ve seni aşağı çekmeye çalışacak. Onları bedeninde göremezsin, ruhunun derinliklerinde seni pranga gibi bir yere bağladığında anlarsın.
Elbette bugünlerden daha kötü günlerin olacak, oldu da. Hepsinin üstesinden tıpış tıpış geleceksin. Üzüleceksin, sıkılacaksın, bunalacaksın e ne yapalım hayat bu hep hoppidi olmaz ki. insanları üzme ve dolayısıyla insanların da seni üzmesine izin vermemeye gayret et.
Fazla duygusal gözükme. Öyle duygularını ulu orta yerlerde açık etme, etme ki zaafların bilenlerin olsun herkesler duymasın.
iyi ve topluma yararlı bir birey olma gayenden asla taviz verme, bir taşı yoldan kaldırdığında bir birey olduğunu unutma.
Ayaklarını sıcak tut hemen hasta oluyosun annen baban da yok yanında kendi kendinle durduk yere uğraşma.
insanları sev, saygını koru, vicdanını ve merhametini köreltme.
Sen iyi ki varsın. En azından kendin için.
çok şey öğrendin. neyin ne yapılması gerektiğini çok iyi biliyorsun. ama yapamadığın şu: hakkını hiçbir zaman savunamıyorsun. peygamber misin sen amk adamın senin arkandan konuştuğunu ve kuyunu kazdığını görüyorsun, ortaya çıkarırsan çok kötü zarar görecek diye susuyorsun. sonra içlenip içiyorsun kendine zarar veriyorsun.
ne benle ne de bensiz, bakıyorum, eşim ne benle yapabiliyor ne de bensiz. yokluğumu hissettirmiyorum. Patronuma bakıyorum bu kadar takışıyoruz ama hala çalışıyorum, bensiz yapamıyor. Bir adam düşünün sizi görünce domuz görmüş gibi olsun. suratını domuz gibi yapsın. Her olmayan işten mesul tutsun. ama sensiz de yapamasın. oğluma bakıyorum, o da öyle, ben yurt dışındayken ya da mesaideyken çok özler ama gelince yüzüme bakmaz.
Ne kastım amk. ne ek işler ne projeler olmadı. Ortağım vardı onun da ümidi bitti. O da benim yüzümden.
Şunun farkına varıyorum ki insanlar beni olmayan işlerinin günahını yüklemek için yanında tutuyorlar.
Böyle bir yaşam formu olmak istemezdim.
Beni geçirmeye yalnızlığım gelsin, ya dönülür ya dönülmez kimse üzülmesin.
Kimse üzülmez, bir annem vardı bana üzülebilecek, o da yok.
Böyle bazen ortada hiçbir sebep yokken takılmayacağım şeylere takılıyorum. Onları kendime sorun ediyorum. Sonra da deli gibi ağlamak istiyorum. Yalnız kalmak istiyorum. Ne oluyor sana the compass? Başka şeyler mi senin problemin de bu küçük şeylerin arkasına sığınıyorsun yoksa gerçekten gelgitlerin mi var? Neden bunu yapıyorsun. Hem kendini yoruyorsun hem çevrendekileri. Üstelik böyle yaparak üzüyorsun da. Yaptığım söylediğim davrandığım her şeyin farkındayım. Ben de istemezdim böyle bir insan olmayı. Değişmeye çalıştım. Bir dönem tüm duygularımı sıfırladım.sadece öfkem vardı içimde. Bu bana güç veriyordu. Ama bir gün sevgiyi tekrar hissettim ve yine o duygusallığım da kafaya takmalarım da önemsemelerim de geri geldi. Aslında normal olan bunlar ama bu dünya insanı için ne birini anlamaya ne kafaya takmaya ne de önemsemeye değer. O yüzden the compass senin dermanın yine sende. Belki de sadece ağlamak içini boşaltmak istedin. Her şeyi bu kadar düşünme. Bu kadar da önemseme. Nefes alıyorsan hala Yaradanın bir bildiği vardır. Her şey insanlar için. Hadi gel kendine.
Ne zaman çıkarınla adamlığın arasında seçim yapman gerekse, ki malûm bu ülkede böyle, adamlığı seçtin. Ve sonuç ortada: kimsen yok. Tutunacak dalın da yok, uğruna yaşayacak biri ya da bir şey de. Şimdi ne bok yiyeceksin sadaeke efendi? Yaralısın, belki onmaz cinsinden. Üstelik yapayalnızsın.
Ne halt ettin be SadaEKE! Niye ortama uymadın bir türlü? Niye insanlardan kaçmak yerine onları kullanmadın? Biliyorum, biliyorum! Öylesine vicdanın izin vermezdi. Zaten senin en büyük sorunun da bu değil miydi hep? Don Kişot'luk, değirmenlere değil ama... Neden hep gerçeklerden yana oldun? Kim senden doğruyu, iyiyi, güzeli istedi be salak!
Bak, Serilmişsin toprağa; oluk oluk kanıyorsun. Bu kuş uçmaz kervan geçmez yerde kim bulup da elinden tutacak? Kim otayacak yaralarını? Kim elinden tutup kaldıracak ayağa? Kim uğruna yaşayacak nedenin olacak?
Bak, annen de öldü. Artık arkanda "zaten bir evlât acısı çekti" diyebileceğin o da kalmadı. Kime yaşıyorsun oğlum! Bırak kanasın yaraların. Gerçi onlar da yeterince hızlı götürmüyorlar. Ah, keşke...
Oysa ne hayâllerin vardı. Gerçi hâlâ da var. Hep böyleydin zaten: larger than life diyor ya ecnebiler. Sonra hayattan sille üstüne sille yedin. Bir, iki, üç... Kafan kırıldı, gözün çıktı, diyaframın patladı.. Hakem de araya girmedi bir türlü. Oysa çalsaydı bitiş düdüğünü. Kim ne diyebilirdi ki onca hasardan sonra?
Göz kapakların ağırlaşmaya başladı. Yakında gözlerin de kararmaya başlayacak. Kapat artık, direnme. Yok gelecek kimse ufukta. Yok mu sahi..?
Mavi küre üzerine düştün düşeli, yani tam 29 senedir, olmayacağını bile bile tatlı hayallerin peşinden gittin "ya olursa?" Diye ve sonunda hiç "olmadı".
Hala farkında değilsin idealist mi yoksa hayalperest mi olduğunun. Farkında olduğun tek şey, şu yaşına rağmen bir baltaya sap olamamış olman.
Olamamanın da bir "oluş" şekli olduğunun farkına varacak mısın artık, yoksa sonsuz kudret sahibi olduğuna inandığın yaratıcı'yla inatlaşmanın, karşı tarafın pes etmesiyle sonuçlanacağını düşünmeye devam mı edeceksin?
Artık sevmekten vazgeç deli gönül. O seni sevmiyor ve önemsemiyor, sen hala neden sevip kalbinde yaşatmaya çalışıyorsunki. Unutmadıkça ruhun ölüyor. Vazgeç bu sevdadan ...
Aferin lan, son 5 yılda birçok tecrübe edindin, hepsi seni üzse de bu boktan hayatla ve boktan insanlarla nasıl yşayacağını öğretti. Yavaş yavaş mutlu olmaya başladın, değiştin, geliştin ve bunlar devam ediyor. Tebrik ediyor ve başarılarının devamını diliyorum. Öpüyorum.