38. altın kelebek ödül töreni sunuculuğu sırasında giymiş olduğu elbise içinde yürümeyi beceremeyen kişi. beyaz elinden tutup getiriyor sahneye, yine elinden tutup götürene kadar kıpırdayamıyor fakir.
sırf hakan yıldırım'ın bej elbisesi için sunuculuk yapmayı kabul etmişsin sözde, onu da giyemedin gerçi. ben sana bin tane bej elbise alayım ayşe'cim, yeter ki bir daha sunuculuk yapma.
kendisini gazeteci sanan, 40 yıllık kaşarlanmış bir hatundan başka bir şey değildir benim gözümde.
olmasada olur diyemem. keşke olmasa.
keşke bu ülkede tuvaletten nasıl ilişkiye girdiğini ayan beyan yazan bir gazeteci olmasa. veya buna gazetecilik denmese.
keşke bu ülkede, kızına hamile kaldığında evli olmadığını yazarak özendirici haraketlerde bulunan bir ayşe arman olmasa.
kendisini kimler takip ediyorda bu kadın hala gazetede yazabiliyor.
biz ne zaman bu kadar yozlaştık. ulan herkes çarşafa girsin demiyorum ama bu kadarda rahatlık biraz fazla değil mi be abi ?
iki kelimeyi bir araya getiremeyen zattır. zaten o gazetede ne iş yapar anlamış değilim. ama senagalli erkekler hakkında bir yazı beklemiyorda değilim.
son köşe yazısında ilk mastürbasyonunu ballandıra ballandıra anlatan pop kültür yazarı. mastürbasyonu dünyanın en güzel şeyi diye tanımlamış.
bunu kendi blogunda, twiter hesabında yazsa neyse de, gazetenin önemli bir yerinde bu tip subjektif, çok özel konuların yazılması gereksiz kaçmış. marjinal olmak hoşuna gidiyor herhalde.
ulan orta 1 giden bir kızın verdigi akıla baksana. malüm bölgeye dokun, sonra merivenlerin üzerinden hede höde diye bir anlatma şeklimi var ya? ortaokul birinci sınıf lan bu.. şerefsizim benim 52 çekesim geldi neredeyse.
bugünkü malum yazısı takdire şayandır. hiçbir kadın tanımıyorum ki yazdıklarına hak vermesin. ama erkek egemen olan bizim toplumumuzda arman'ın yazısına "öteki" yakıştırması yapılacağı için, çoğu kadın kendi kendini bastırmaya devam edecektir.
anasının gözü kadar yer veriliyor bu kadına hürriyet gazetesinde. yazdıkları da ne seni ilgilendirir ne beni ilgilendirir.
bi yazısını hatırlıyorum da kızını bebekte ki okuluna götürecekmiş trafikte kalmış. yok bu nasıl trafikmiş falanmış filanmış..
lan insanlar doğuda 15 km yol yürüyor karda kıyamette okula gitmek için. altında 500 milyarlık jipinle 10 dakika trafiğe katlanamıyorsun bir de utanmadan bunu yazı haline getirmişsin..
insanımızın içerisinde barındırdığı; "benim olmayan, kötüdür, kötülenmelidir" mentalitesi çerçevesince ayşe özyılmazel gibi hakkında sıklıkla eleştiri mekanizmalarının devreye sokulduğu sayılı entelektüel yazarlarımızdandır. paylaştıkları, dile getirmeye çaba sarfettikleri: aslında toplumumuzdaki kanayan yaralardır. geçtiğimiz günki; "mastürbason" hususunda olağanca kalitesiyle, haklıydı. insanımız etraflarındaki auranın baskısı nedeniyle; cinsellik, tabu gibi kavramlar nedeniyle kendi bedenini; fizyolojisini dahi tanıyamıyor. bunun fırsatını bulduğunda ise, patlama yaşıyor. ayşe hanım'da: olayın bu yönü üzerinde duruyor. bir yazar olarak sosyolojik olarak irdeliyor. lümpen kesme de, prototip oluşturuyor. hem de bunu, kaleminin samimiyetiyle yoğurarak yapıyor. "tuvalette yaşadığı cinsel beraberliği gazetesine yansıtmış" diyorlar. ne var bunda? birilerinin böylesi şeylerin yaşandığını "kabul etmek istemiyor" oluşu, onları yok saymaya yeterli olmaz ki! aynı pozisyonda biz olsak; kralını yazardık belki de.
sorun belli dostlar! kendimizde olmayana(güzel kadın veya erkeğe, paraya, lükse, cinselliğe) sahip olanları kıskanç tutum ve kompleksli mizaç özelliklerimiz dolayısı ile yaftalıyoruz. herkes paris hiltonu beğenir. onun yaşadıklarını da, çok irdelemeyiz esasen, uzaktadır bizden, dilediğini yaşar. ama eda taşpınarnişantaşındadır. ve erkek arkadaşı ile dudak dudağa öpüşüyordur. işte toplumumuza zor gelen de bu! içimizden birisinin bizim temayul dahi edemeyeceğimiz yaşantıları yaşıyor oluşu, amiyen değiş ile; "koyar" toplumumuza.
bırakalım da: üniversitemizdekilerden, komşularımızdan, eşimizden, dostumuzdan daha bilgili, entelektüel altyapılı kadınları eleştirmeyi; vermek istedikleri mesajları irdeleyim. kıskançlık; bizi bir yere ulaştırmayacağı gibi; onları da, yitirmemize sebebiyet verir.