türkiye'de neyi değiştirmeye çalıştığı merak konusu olan bayan.
bu insana "cesur, türkiye'de konuşulamayanları konuşuyor" falan derseniz gülerler.
türkiye'de halledilecek iş kalmadı, penisle klitorisi karşılaştırıyor ayşe hanım. gençlere sevişin diyor. neymiş, cinsellik tabuymuş, bilmem ne.
birisi elini sikmeye devam etsin, birisi "sevişin, çağdaş olursunuz" diye yırtınsın. türkiye de her zaman gelişmekte olan bir ülke olarak kalsın. ahah. yazık lan.
hayatındaki öncelik sıralamasını 'iyi seks, iyi röportaj, iyi yemek ' olarak sıralamış olan gazete yazarıdır. bir insan seks delisi olduğunu neden bu kadar göze sokmak ister anlayamıyorum. bugünkü röportajını okursanız yemekle ilgili sanırsınız ancak dikkatli okursanız her boku sekse bağladığını görebilirsiniz.'deniz mahsülleri bence afrodizyak etkisi yapar' , ' iyi bir sofra bazen seks kadar' güzel vb. geçtiğimiz haftalarda da ilk cinsel deneyimini anlatmıştı bu güzel bayan yazarımız. hatta her hafta cinsellikle ilgili yazılar yazıyor tamamen olmasa bile araya serpiştiriyor en azından, köşe yazılarından bahsetmiyorum bile. eğer çağdaşlık 'benim fantezilerim bunlar, seksi sokağa yayalım tabu olmaktan çıksın' tarzı şeylerse sikmişim öyle çağdaşlığı.
(bkz: bugünkü konumuz am çük göt meme).
aklıma, kendimden utanmama yol açan kötü fikirlerin üşüşmesinin müsebbibi kadın. onun yüzünden bazı insanların gerçekten fuzuli olabileceğine inanmaya başladım.
hürriyet cumartesi ekinde önce bono, pazarda da kemal kılıçdaroğlu'yla röportaj yapmış, elinden bir uçan bir de kaçan kurtulan gazeteci. duble yaparak haftayı sürklase etti. ne yapıyor ne ediyor ayarlıyor, eğer diplomat olsa bu inatçılıyla her türlü krizi tek başına açardı.
cumartesi ekini iştahla okuttu bizlere, bono'nun bilindik ve alışılagelmiş olağan sinerjik ve sıcakkanlı tavırları sayfayı okunulur kıldı. sabah sabah kahvaltıma eşlik etti yazısı. buluşmadan önce kalbi yerinden fırlayacak kadar heyecanlı olduğunu, sonra ise birdenbire bono ile karşılaştığında kırk yıllık dostu kadar samimi ve rahat tavırlar sergilediğini farkettim. insan insana ne kadar içten yaklaştıkça, doğallıkta aynı orantıda artıyor. bir ara bono'ya ''bir türk dinleyiciniz osursalar müzik olur'' dedi. hakikaten de doğru yahu. adamlar o kadar dinamik oluyorlar sormayın. bunu da müziklerine yansıtıyorlar. ölüyü bile diriltir cinsten. bono'nun türkiye'de tek isteğinin boğaz körüsünü yürüyerek geçmek istediğini öğrendik. ayşe'ye bunun olabilirliği hakkında danışmış, ''müsade edilir mi'' acaba diyerek. hemen söyliyelim. maraton koşusu yapılıyor bono'cum. eğer iştirak etmek istersen kimsenin ağız kokusunu çekmeye değmez. bir eşofman bir spor ayakkabı tamamdır. alabildiğine senin köprü.
pazar yazısında ise kemal kılıçdaroğlu ile birlikte olmuş. trakya mitinglerinde de eşlik etmişti. tipik söyleşi havasında geçmiş, tabi yine haberciliğin doğası gereği derinlere inerek biraz da özel yaşamdan kesitleri getirmiş önümüze. cumartesi- pazar sabahlarıma sıcacık fırından yeni çıkmış ekmek gibi getirdi havadisleri. keşke okuyucunun taleplerine göre de bir seçim yapsa. uygun bir zamanda ofisine gidebilirim, evet istiyorum bunu.
bu haftaki performansı tırnak ısırtan cinsten. dün u2 den bono, bugün chp den kılıçdaroğlu. keten pantolon mu giyersin, kara çarşaf mı giyersin, yoksa sıfır metre şort mu giyersin bilmiyorum ama ne yapıp et başbakan la röportajını yap. ama yaparken lütfen kafana jöle sürme. jöle beyni uyuşturuyormuş. öyle gördük.
Bir soyunup Nihat odabaşına poz veren bir tesettüre bürünüp nasıl oluyormus Tesettürlü olmak diye bakan kişidir anlayamıyorum kendisini herşeyi denedim içimde kalmadı demek içinmi bunları yapıyor yoksa gösteriş içinmi merak konusu?
dikkat: bu entry duygusal arkadaşlara göre değil. duygusalsanız sakın okumayın.
ayşe arman hürriyet gazetesindeki 2 Ekim 2010 tarihli yazısında duyarlı bir gazeteci olduğunu ispatlamış.
bilindiği gibi dinimizde yenilecek etin helal olmasının bir koşulu var: "hayvan kesilirken bütün kanının akıtılması gerekir". bunun için hayvan önde gırtlağından kesilir. yani boğazlanır, böylece bütün kanı akıtılır ve hayvancık can çekişe çekişe ölür. ama o hayvanın eti de artık helal hale gelir.
ayşe arman işte bu sistemi değiştirmeyi aklına koymuş. bu günkü yazısında bir mezbahadaki izlenimlerini anlatmış. sonra avrupadaki mezbahalarda kesimden önce hayvanın elektro şokla bayıltıldığından bahsetmiş. bu yöntemle hayvanın acı çekme süresinin ne kadar azalacağından bahsetmiş ve bizdeki kesim yöntemini tartışmaya açmış. batılıların yöntemiyle de hayvanın bütün kanının akıtılabileceğinin altını özellikle çizmiş.
arman bu yazısında gerçekten çok güzel bir şey yapmış. hem avrupa ile türkiyedeki kesimleri karşılaştırması, hem de konuyu tartışmaya açması çok yerinde. bu yazıdan benim anladığım hayvanların kesilmeden önce bayıltılmasının dine aykırı olamayacağı. konu inşallah arman'ın istediği şekilde tartışmaya açılır ve gündeme gelir.
armanın yazısı için aşağıdaki linke tıklayabilirsiniz.
bir önceki entry'mde ayşe armanın hayvan kesimi ile ilgili olarak görüşlerini anlattığı yazısından bahsetmiştim. bu gün o yazısına devam etmiş ve türk islam alimlerinin elektro şokun dine aykırı olmadığını söylediklerini belirtmiş.
kendisi bu elektro şok olayının türkiye'de dini endişelerle kullanılmadığından yakınıyor. insanları deyim yerindeyse bu konuda bilinçlendirmek istiyor. dünkü yazısında bilen bilmeyene anlatsın, öğretsin birşeyler mealinde serzenişte bulunmuştu.
bugünkü yazısının linkini de vereyim, okumak isteyen olur belki.
üst üste yaptığı pakistan ve uganda çıkarmalarıyla unicef neferi olmaya aday kişi. selin vurduğu pakistan'da olup biteni aktarmak için gittiğinde işini layıkıyla yapmıştı. şimdi de afrika'ya uzanmış. aids ve yoksullukla savaşanların çektikleri zulmüde gözler önüne seriyor. bence coşkun aral'la çok uyumlu bir ikili olabilirlerdi. çoşkun aral oraları avucunun içi gibi ezberlemiş bir adam. kendini yardıma muhtaç ülkelere el uzatmaya adamış sanki. eğer bu amaca hız kesmeden devam edecekse, liyakat nişanı takdim etmek gerek.
son zamanlarda uganda'da takilip, oradaki insanlara yardım etmeyi kafasına koymuş bir yazardır. Bu günkü yazısından anlaşıldığı üzere.
Şimdi efendim, yaptığı ve yapmaya çalıştığı iş güzel. Güzel ama gelişi güzel. Ben Ayşe Arman'ı liseli bir kiza benzetiyorum. Özel hayatıyla olmasada, köşe yazarlığı konusunda biraz ayran gönüllü. Yani nereye gitse, ney ilgisini çekse, böyle bi entellektüğel tavırlar, böyle bi anlamsız ilgi çılgınlığı alıyor başını gidiyor. Hani kiz birıne aşık olur ve sonra hayatındaki herkesi unutur. Ama sonra yine o hayata paşa paşa döner. Aynı öyle birisi. Neden diyecek olursak, bu günkü tek cümlesi beni tilt etmeye yetti.
Türkiyedeki olaylar onun için bi kısır döngü, çözümsüz gibi geliyormuş. Eyvallah, kendine göre haklı olabilir. Aklı özel hayatına ve ugandaya daha çok çalışabilir, onu da anlarım.
Ama! Yurdumun sorunlarına; " o kadar anlamsız ki" cümlesini kuracak kadar ileride değilsiniz. Kimse de ileri olamaz zaten. O yüzden nacizane bir vatandaş olarak, ettiğiniz cümleleri daha iyi seçmeye davet ediyorum.
Size uganda konusunda yardım edemem ama, şunu söyleye bilirim; onların karınlarını doyurmanın yanında, bilinçlendirmeyi hedefleyin. Bir hayvanın da karnı doyar, ama hayvan, yine hayvandır. Umarım bu lafın altindaki ince mesajım anlasılmıştır. insanlıktan ne kadar uzak olduklarını sızde yazmışsınız zaten.
bu kadının gazeteci tarafının savunalacak bir yanı yok ne yazık ki. Ayşe Arman'a çemkirenlerin ne kadarı kendi işlerini ondan daha iyi yapıyorlar ? herkesler okumaktan, yazmaktan çatlıyor da bir bu kadın mı cahil ? züppeliğine , imkanlarına duyulan kıskançlık biraz ağır basıyor gibi geliyor bana. keşke daha iyi kullansa elindekileri, daha düzgün insanlarla konuşup, daha az "inci" tandanslı yazsa. ama büyükçe bir kısmı dibine ışık vermeyen mumlardan oluşan "arman eleştirgenleri" akşamları oturup mahalle dizilerini maaile seyrederken kendi çevrelerindekilere de bu kadar eleştireller mi ?
sonund lisede okurken girdiği cinsel ilişkiden hamile kalıp çocuk aldırdığını da yazmış. modernizmi "cinsel özgürlüğe" indirgeyen çok basit sıradan bir kadın kendisi.