Frankfurt sokaklarında sık sık köpeğini dolaştırırmış. Öyle ki bir moda yaratmış. Karamsarlığı felsefesinin merkezine oturtup nietzsche’ ye örnek olmuş.
--spoiler--
Kibar ve dostça davranarak insanları esnek ve itaatkar yapabilirsiniz: bu yüzden sıcaklık balmumu için neyse kibarlık da insan doğası için odur.
--spoiler--
Yaşamımızı şekillendirirken hayatımıza yön tutacak sözleri vardır. Severiz.
kadınlar hakkındaki düşünceleri okunduktan sonra danzig, hamburg, frankfurt falan değil de, konyanın bozkırlarından kopup gelmiş izlenimi bırakan filozoftur.
insan insanın acıdaşıdır deyip mevzuya son noktayı koyan ve nietzche'ye fikir babalığı yapan değişik kafa.
ama bütün insanların akıbetini en derininde hissetmiş ve ölmüştür.
ölüm orada, burada, şurada.
‘...şu dünyayı tanrı yarattıysa, onun yerinde olmak istemem doğrusu. çünkü, dünyanın sefaleti yüreğimi parçalar. yaratıcı bir ruh düşünülürse, yarattığı şeyi göstererek ona şöyle bağırmak hakkımızdır: bunca mutsuzluğu ve boğuntuyu ortaya çıkarmak uğruna, hiçliğin sessizliğini ve kıpırdamazlığını bozmaya nasıl kalkıştın? ‘
bu kadar da karamsar olunmaz ki be kardeşim. hiç mi kedi sevmedin karşılıksız. hiç mi bir çiçeğe hayranlıkla bakmadın. yazık kimin çocuğuysa...
ben ey tanrı. neden daha iyisini yapmadın diye bağırırdım ayrıca. yetmez ama evet.
schopenhauer, pesimist olmakla eleştirilmiş bir filozof. döneminde, tek başına alman felsefesini temsil edecek kadar güçlüydü. onun için "büyük schopenhauer" deniliyordu. nietzsche ve hitler üzerinde büyük etkisi oldu.
Schopenhauer' un faşizmle uzaktan yakından ilgisi yoktu. fazla gerçekçi ve mekanik bir düşünme tarzına sahipti. schopenhauer'a göre, insan asla mutlu olamazdı. dolayısıyla mutlu olmanın yollarını araştırmak anlamsızdı. çünkü mutluluk zaten elde edilemeyecek kadar uzaktı insana. o zaman, insanın yapması gereken hamle, mutsuzluktan uzaklaşmak olmalıydı. mutluluk artırılamazdı ona göre ama mutsuzluk azaltılabilirdi. ve böylece hayat daha çekilebilir ve yaşanabilir olurdu.
bir düşünürdür... "isteme ve tasarım olarak dünya" adlı eserinde kant'ın bilgikuramını kabul etmekle birlikte, kant'ın tanımlanamaz dediği (ding an sich) yani "kendinde şey"i "istenç" olarak tanımlar, metafiziksel bir güç olarak, fenomenlerden ayrı olarak ele alır.
kaderci bakış açısının çok bol olduğu, özgür iradenin alenen yadsındığı bir eserdir bu ayrıca. (bkz: isteme ve tasarım olarak dünya, biblos yayınları sayfa 61.)
"Sahnede biri prensi , bir başkası danışmanı, bir üçüncüsü hizmetçiyi yada generali
vb. oynar. Ama bu farklılıklar sadece dış görünüştedir. iç dünyada böyle bir görünüşün
çekirdeğinde, herkeste aynı şey yatar: Eza ve cefa içinde yoksul bir komedyen. "