Bencillik falan değil. Karşıdaki seni seviyorsa hiç bir şey ona ağır gelmez yani senin derdin hastalıkların vs. insan herşeyini onunla paylaşarak hafifletir yükünü ama demekki o güveni vermemiş Size. Zor bir durum . Ama ne diyelim inşallah iyi olursun.
üzerine neler neler yazılıyor. türlü güzellemeler yapılıyor.
fakat çoğu insan bir noktayı atlıyor. aşkın temeli beyninizin size oynadığı oyundur. bir kişiyi, canlıyı, nesneyi sanki sizden bir parçaymışçasına kabul etmenizin nedeni dopamin isimli hormonda yatar.
siz ne kadar bilinçli karar veriyorum sansanız da deneylerle ispatlanmış bir şekilde beyniniz daha siz düşünmeden ne yapacağınıza karar vermiş oluyor. bunun sonucunda da beden belirli nörotransmitterleri salgılıyor. siz de karşınızdaki bireye aşık oluyorsunuz. bu işlem de sizi ona bağlamak amacıyla yürütülür. örneğin karşı cinsiyetten birisine aşık olmanız sizin(bedeninizin) üreme hedefinize bağlıdır. bir nesneye aşık olmanız ona duyulan ihtiyaç ile bağlantılıdır. ki aşık olma aşamasında noradrenalin de pompalanır. bu da sizin heyecan duymanıza, sanki çok önemli bir iş yapıyormuş gibi hissetmenize sebep olur. ardında da bahsi geçen dopamin salınır ve o heyecana bağımlı olursunuz. olmadan yapamaz, rahat edemezsiniz. aşk, bir nevi zihinsel uyuşturucudur.
ve tüm bunlar altı(6) saniyede gerçekleşir.
cinsel iliski sırasında da bunlara ek olarak oksitosin etki gösterir. böylelikle farkında olmadan o bireye içten samimiyet de beslemeye başlarsınız. özellikle kadınlarda bu daha belirgindir. bağlılık daha sık gözlenir. emzirme esnasında da anneyi bebeğe bağlamak için yine oksitosin salgılanır. erkekler ise daha çok dopamin etkinliğinde olaya yaklaşır. seks sırasında tatmin önceliklidir.
yani, toplamda sizin üremenize, soyunuzu devam ettirmenize ve sonrasında da yavru erişkin hale gelene kadar bakımı üstlenmenize yardım etmek için aşk vardır. ki masallarda bahsi edildiği gibi senelerce sürmez. ortalama 2 senede aşk biter. sevgi yerini alır. çünkü 2 senede üremiş, çocuğunuzu büyütmüş olmanız gerekmektedir. genetiğinizi farklı bireylere aktarmanız bedeninizin birincil önceliğidir. bu sebeple sonradan başka kişilere aşık olabilirsiniz.
not: aşk acısı da noksanlık sendromu gibidir. beyin ödül mekanizmasını çalıştıramadığı zaman sizi aşık olduğunuz bireye yönlendirir. nasıl ki diyet yaptığınızda canınız fena şekilde tatlı çeker, sigarayı bırakırken sinirli olursunuz, bu da ona bir örnektir.
not2: bu entryde aşkın biyokimyasal süreci anlatılmış olup, her şeyin de bu bağlam temelinde gerçekleştiğinden dem vurulmuştur. kimse aşka yok hükmündedir dememiştir. iyi okumak, sonra özümsemek gerekir.
nefes alıp vermek de biyolojik bir süreçtir lakin kimse nefes almak yoktur demez. basit bir örnek.
hah illa olay farklı noktalara çekilecek ise yahut değişik argumanlar ile mesele karıştırılacak ise en özünde her şey birer kimyasal tepkimeden ibarettir. yalnız böyle olması onların farazi kavramlar olduğu anlamına gelmez.
sanırım yeterli.
insanın içinde zaten var olan bir duygu bu. hayatında kimse olmayan bir insan bile deli gibi aşık aslında. aşkın en şiddetli halini zaten içinde barındırıyor. karşımıza çıkan insanlar bu duyguyu aktive ediyorlar sadece. defalarca kez aşık olup bu duyguyu her seferinde aynı yoğunlukta hissedebilmemizin nedeni de bu. çünkü bize başkasyla gelen bir duygu değil aşk. hatta hayatımıza kimseyi sokmasak bile kendi kendini aktive edebilen bir mekanizmaya sahip. uzun süre uykuda kalmaya programlı değil çünkü. "artık aşık olmak istiyorum" diyen insanları duymuşsunuzdur. aşık oldukları kimse yoktur, ama onlar çoktan aşık olmuşlardır. hayatlarında kimse olmasa bile aşk tarafından ele geçirilmeye başlamıştır bedenleri ve onları içten içe saran aşk, kendilerini bu şiddetli duyguyu yansıtacak birini bulmaları konusunda zorlamaya koyulmuştur. ve karşı koymak çok zordur bazen. an gelir kendinizi yerini başka kimsenin alamayacağını düşündüğünüz birinin kollarında huzura doyarken bulursunuz, an gelir en olmadık kalplerde yer etmeye çalışırken. tünelin nereye çıktığıyla ilgilenmez özetle. sizi sonunu göremediğiniz bir yolculuğa iteler sadece.
O kadar didinirsin şu aşk denen şeyle mutlu olmak için fakat sonunda hep mutsuz olursun. Ya aldatılırsın mutsuz olursun ya yalana maruz kalırsin mutsuz olursun. Demem o ki hiç mutlu aşk yoktur.
aşk 0 ve 1 den ibarettir.
aşkı bulunca 1 olursun,
aşk katmerlendikçe 1 ‘in arkasına sıfırlar gelir,
10 olursun,100 olursun , 1000 olursun ,10000 olursun
aşkın sonu yoktur,
büyür gider,
aşkım arkasını beslersen zengin olursun,
ömürlüktür aşk, 0 lar hiç bitmez...
ne zaman kaybedersen 1 ‘ini o zaman bitersin,
anlamsızsın,
değersizsin,
hiçsin,
o olmayınca , anlamın yok senin....
bazen zamanı eğip büküp şu anın dışında bir yerlere götüren olağanüstü bir şeydir bazen de şekersiz çay tadı gibidir.* kısaca aşk da zaman gibi görecelidir.
Içine girilmemesi gereken duygu. Girmeyin arkadaşlar. Çok sevdiğinizde boğuyor, kasıyor oluyorsunuz. Kimseyi kendinizden çok sevmeyin. Ben sevdim boku yedim. Eğer sizin de cok sevip cok mutlu olacaginiza dair bi dusunceniz varsa yapmayın. Sonunda mutsuz olan siz oluyorsunuz. Ona vazgeçilebilir olduğunu hissettirin her zaman.
Ha diceksiniz ki sevdiğimize bile boyle strateji mi yapacağız ya. Evet yapacaksınız. Bu donemde ilişkilerin hepsi boyle. Uzgunum.