ask ı süslü ve estetik biçimde tanımlamak yerine daha felsefik tanımlamak gerekirse aşk, umut etmenin farklı bir boyutudur. tıpkı montaigne 'in söylediği gibi "aşk arzulanan bir varlıkta bulacağımız bir tada susamaktan başka bir şey değildir". felsefik açıdan aşk, arzulan varlığın tadına varılınca biter. bundan sonra birlikte olma isteği ön plana çıkar. birlikte olma isteği seks, zevkin başka bir boyutudur.
biraz da kendimize "zaten seks/üreme isteği bütün canlılarda var, o zaman neden aşk var?" diye sorarsak. bizi yaratan varlığın insanların üremesini hayvanların üremesinden farklı kılmak için aşkı yaratması pek akla yatkın düşmektedir.
insanı sinirlendirebilen, gerginleştiren ve ve hayatta her zaman acelesi olan bir adam için sabırsızlık veren, çarpım tablosunu değiştirip fonksiyonlarını bozan birşey.
aşık olduğun insanla berabersin, ağır kavga ediyorsun, beynini çalıştırıyosun kavga ederken öyle salak sevgi pıtırcığı tribi değil.. kırıyor seni, inciten laflar söylüyor, aynı şiddetle cevap veriyosun, kanlı kavga.. anlatmaya çalışıyosun kendini, anlamalı! anlamadan olmaz.. kırıyor, incitiyor.. öfkesini hissediyorsun bağırırken.. gözlerin doluyor.. sana öfkeli!!
aşk, kavga ederken seni eriten şey böyle durumda, düşün ki sana öfkeli, sen sinirini bozmasına kıyamazsın onun, aç-uykusuz kalması gibi bir şey, sen aşıksın ona nasıl öfke duyar sana..
için öyle kararır ki yazmak istersin ama anlaşılamamak tecrübe edilmiştir bir kere.. senin için kara, kağıt boş..