içime düştü yine yaşlı çınarların görüp geçirdikleri, yerine açılacak kafe için kesilmeleri.
resmedilen isa hüzünlü müydü? bilemez kimse. ama gittiğinden sonra, bendeki hüzün boynu bükük isa hüznü işte.
oysa yolda çevirse zaptiye, cüzdanımdaki fotoğrafını gösterirdim hüviyetim diye. hüviyetimdin işte.
döneminin padişah tuğrasıydı alnına koyduğum öpücük sevdiğimin.
bahtıma yanmak mı düştü? sevdan damlamıyor artık her anımda. ne de çabuk bitiyormuş sevdalar ah oysa. içimde mitingler oluyorken nasıl da yanıyor içim darası düşülmüş bi' sevda uğruna. aşıkları tamamlayan sokaklar da vazgeçmiş yağmurdan zaten. tıpkı benim senden vazgeçtiğim gibi.
kanıyor yüreğim, aslında en çokta kendimden vazgeçtim. bu bakımsız düşlerimle, hissiyatsız yüreğimle en çokta kendimden vazgeçmişim.
gözlerime bakıpta almayacaktın beni.
olsun ama, düştüğüm yer aynı,
uyandığım yer yanın hala...
üzüntü vermesinden öte, insana yeri dolmayacak biri gözüyle bakılması yanlıştır. sanki herkesin belli sayıda kontenjana sahip olduğu bi düzende, o ayrılınan kişinin yerinin kimseye uymayacağından kaygılanmak gibi.
akışına bırakmak lazım biraz. boş yerleri boş bırakıp, yeni gelenler için, yeni yerler hazırlamak gerekiyor.
Yalın'dan bir alıntı ile devam edelim: severek unutmak olur iş mi? Bilerek uçuruma önden atlanır mı ki? Kaybettiğinin yerine ne koysan dolmaz boş bırakacağım yerini, hep bomboş...