yaşamın dışında gibi duran ama her ayrıntıda yaşamı kuşatan tek gerçek. ne var ki eski bir delinin de dediği gibi; '' tuhaf zamanlarda ölüm bile ölebilir'' H. P. Lovecraft
(bkz: ölüm)
ölüm her aklına geldiğinde
ah edip vah edip inleme
bu halinle tanrıyı incitmiş olacaksın,
ecel kapına geldiği an evi telaşa verme
çünkü o geldiğinde sen gitmiş olacaksın.
bir bıçak sırtı, ne tarafın rüya ne tarafın gerçek olduğunu anlayamadığın zaten öğrenmek üzere uyandırıldığın; tek kişilik giriş biletidir ektiğin yaşamın hasadına.
kimileri için kaçış yoludur bazen ölüm.. kimileri içinse beklenmedik bir sondur. bazen insanın her şeyden çok istediği bazense kaçmak için elinden geleni yapmaya çalışıp kaçmanın mümkün olmadığını anlaması üzerine, fiziken vücudunun bütün işlevini yitirmesidir.
nerde?, ne zaman?, ne şekilde? nasıl geleceği bilinmeyen, ürkütücü derecede soğuk, hiç kimsenin kendine yakıştıramadığı gibi en büyük korkulardan biridir. ruhun bedenden ayrılması durumudur. zira ölüm sonrası için anlatılan hurafeler de cabasıdır.
"Mümin'in hediyesi ölümdür. Dünya mü'minin hapishanesidir. Çünkü mümin, dünya'da nefsinin şiddetinden, şehvetlerinin riyazetinden, şeytanın müdafaasından ötürü sıkıntıdadır. Ölüm onun için azaptan kurtulmaktır. Kurtuluş ise, onun hakkında hediyedir. Ölüm her müslüman için kefarettir."
tolstoy; "eğer ölümden sonra hayat yoksa, hayatın kendisi ölümdür!" diyor.
----
"benim sermayem yalnız ömrümdür, başka bir şeyim yoktur.
bu sermaye o kadar kıymetlidir ki, her çıkan nefes hiçbir şey ile tekrar ele geçemez,
ve nefesler sayılıdır, azalmaktadır.
o halde bugünü elden kaçırmaktan, bununla saadete kavuşamamaktan daha büyük ziyan olur mu?
yarın ölecekmiş gibi dilini, gözlerini ve yedi azanı haramdan koru."*
''Hey, sen...''
Sesi kadar gerçekti ölüm.
Kimi zaman değişkendi; ama hissettirirdi.
isabet noktası şaşmazdı.
Sokak kapısı açılır, bağırışlar dolardı tahta eve,
Delik delik sevgi sızardı çürümüş tahtalardan
Dilenirdik sevgiye...
Zaman acımasızdı, koşarak ilerlerdi çünkü
Yankılarıyla çağrışım yapardı büyümek
Çocuklar hep kimsesizdi...
Ergenliğe geçiş gibiydi zaman.
Tekrarları oynardı.
''Erkek olsaydım'' cümlesiyle başlardı gün burada.
Tatmin olmayan tan, ağarmazdı...
Birey olmak sebeplere bağlanırdı;
Acıydı...
Eksiği vardı elbet düşüncelerin,
Tek-tük insanlar vardı.
Her bir dertten ağlamayı terk edilmeye sayarlardı.
Gelenek-görenek, saygı vardı.
Sevilmeyeni sevmek,
Büyüklüğe el-pençe olmaktandı...
''Çünkü''sü vardı cümlelerin,
Bağlaçları tanıdıktı...
Hora geçerdi uzun cümleler,
Ama;
Virgüller olmasa burada yaşam zaye olurdu...
sevgimiz büyüklüğünde çaresiz bırakıyor hayat bizi; oyuncularını değiştirmeden farklı roller üstlendiriyor fakat hala aynı senaryo.. senaristse tevekküle peydah bırakıyor yaşama şartına, ya devam ya tamam minvalinde...
bu kaçıncı ölüm? bu kaçıncı kaybediş?
dedesiz kalmanın, sahiplenmeye baş kaldısı garipliğe boyun bükmüş bende.
gidilen yer cennetse, içilen su kevserse hele canımız sağ olsun o halde...
mekanınız cennet olsun...
en son yalandır. size yalan söylenmesinden bıkmadınız mı? sizi kandırmalarından, nefretini gizleyen bakışlardan bıkmadınız mı? nasılsa, en son yalan, belki de tek güzel gerçeğe kapıyı açar..