bugün

özdemir ince

gerçek hayat'tan Ahmet topuz'un kendisi hakkında bir eleştiri ve değerlendirme yazısı yazdığı, engin ardıç'ın kendisine sık sık laf sokuşturduğu yazar. ahmet topuz'un yazısı:

--spoiler--
ŞAiR Mi, KÜFÜRBAZ MI, YAZAR MI, ATEiST Mi, PAZARLAMACI MI?

insanın içi kaldırmaz bazı yazıları. Kötülük, katılık, kabalık, anlayışsızlık üzerine yazmak tedirgin eder insanı. Hem, iktibas babında da olsa, ak sayfalara kara lekeler düşürmek gelmez içinizden. Sonra, bilinirliği de can sıkıcıdır öznenin, "malûmu ilâm mı ediyorum acaba?" telaşına düşersiniz. Özetle, "sifos"lu
bir yazı işte...

Süleyman Demirel, Adalet Partisi Genel Başkanı iken, Demokratik Parti'de milletvekili olan ve kendisine ağır hakaretler eden bir ismi partiye almış, bu yetmezmiş gibi bir de genel başkan yardımcısı yapmıştı. Duruma şaşıran yakın çalışma arkadaşlarından birisi, "Ama efendim, bu adam her gün size hakaret ederdi" diye itiraz edince Demirel de, "iyi ya işte, şimdi de karşımdakilere havlatırım" demişti. Holding kucağında "solculuk, ulusalcılık, devrimcilik, ÖDP'cilik, Che'cilik" yapanlar da, "Demirel'in havlattıklarına" benziyor aslında. Meselâ, reklamcı Ersin Salman, oyuncu Mehmet Ali Alabora, işadamı Osman Kavala, akademisyen Baskın Oran, gazeteciler Melih Aşık, Nuri Çolakoğlu, Zülfü Livaneli, Ece Temelkuran, Tufan Türenç, Hasan Pulur, ilh...

O KENDiNi SOLCU SANIYOR
Bu güruhun en nevi şahsına münhasır tipi ise şüphesiz Hürriyet Gazetesi yazarı Özdemir ince. ince; "tutunamayan tipik bir solcu" olsa, böyle bir solcu olmanın gereklerini yerine getirse, sorun yok... Meselâ, istiklal Caddesi'ndeki izbe bir büroda "cigara"dan sararmış bıyıklar, alkolden kızarmış gözlerle üçüncü hamur kağıttan "Kıvılcım" filan adıyla bir mevkute çıkartsa ya da Kızılay Sakarya Caddesi'nde sol yumruğu havada, gelene geçene 8 sayfalık bir "dergi"yi üç otuz paraya satmaya çalışsa; tamam. Ama o böyle yapmıyor. Bir holdingin, üstelik global bağlantıları da olan, dolayısıyla küresel sermayeli bir holdingin konforlu bürosunda solculuk, ulusalcılık yaptığını iddia ediyor; üstüne, buna bizim de inanmamızı bekliyor. Çalıştığı grup bünyesinde çıkan sadece 40-50 bin tirajlı "entel" gazetenin Ankara Temsilcisi'nin bile 20 bin YTL maaş aldığı bir ücret skalasında, her ay kaç lira cebe indirmiş olabileceğini aklımıza getirmememizi lisan-ı haliyle ihsas ettirip, bir tür "yerseniz" diyor. Gazetesinin, "bidon kafa", "pako muhibbi" ve "minik kuş" triosundan sonuncusu derdest edilip kapı önünce konunca; bordrosunu... pardon köşesini bırakmasını -yapmazsa şerefsiz ve haysiyetsiz sayılacağı şartını da ekleyerek- isteyen okurlarını, "okuru saymama özgürlüğü" olduğunu beyan edecek kadar da seviyor "holding solculuğu"nu.

ŞAiR RUHLU AĞZI BOZUK
Farkındasınızdır, Gerçek Hayat münderecatında asla olmaması gereken bir oranda "kaba sözcük" bolluğu var yazının daha ilk paragraflarında. Neylersiniz ki, konu Özdemir ince olunca bu kaçınılmaz bir durum. Çünkü o, solculuğunu yutmamızı istediği gibi, küfürbazlığını da yazarlık sanmamızı istiyor. Geldiği 71 yaşına rağmen, alabildiğine asabî, alabildiğine küfürbaz. "Ebleh, köpek gibi korkuyor, enayi, gafil, budala, cahil, korkak..." Özdemir ince bütün bunları; tek bir köşe yazısına, 1 Eylül 2002 tarihli yazısına sığdırabilecek kadar velut bir "küfür-yazar". Londra'da yayınlanan Şarkulevsat Gazetesi yazarı Ahmet Errabi'yi; Türkiye'deki asker vesayetini irdeleyen yazısı nedeniyle böyle "eleştiren" ince, yazılarından rasgele yapılmış seçkilerde de performansını koruyabiliyor elbette: "Bataklık kafalar, palavracı, kilise zangocu, meczup, yobaz, manyak, şımarık, çapsız, kürtçü fesadı, cenabet, geri zekalı, çokbilmiş, bakar kör, kuş beyinli, hödük, bilmem nerene kına yak, imam hatip fesadı."

"AKP ÜÇÜNCÜ PARTi" DiYORDU ÜÇ AY ÖNCE
Sağlıksız hareket noktası benimseyip, buralardan hareketle "öngörüler, tahliller" üreten Özdemir ince'nin elbette evlere şenlik de öngörüleri, tahminleri var. Böyle bir seçim tahmini, arşivlerdeki müstesna yerini almıştı, 22 Temmuz vesilesiyle. TRT'de solculuk yaptığı günlerden arkadaşı Abidin Aydoğdu, meğer bir "strateji merkezi" kurmuş. Sonra da tutmuş "36 bin 844" kişiyle bir anket yapmış. işte, bu anket üzere şöyle döktürmüş ince: "AKP yüzde 26. CHP 1977 havasını yakalamış. Yüzde 24-28. Genç Parti, 8-11 bandında gidip geliyor. Bağımsızlar ise 27-32 arasında milletvekili çıkartıyorlar. Araştırmanın dört net sonucu var: AKP tek başına iktidar olamaz. CHP ile MHP'nin koalisyon yapması çok büyük olasılık. TBMM açıldıktan sonra AKP, cumhurbaşkanlığı seçiminin rövanşını almaya kalkarsa yeni hükümetle yeni seçime gidilir. AKP; CHP ve MHP'nin arkasında üçüncü parti olursa kimse şaşırmasın." Üstelik Özdemir ince, bu akıllara ziyan "anket değerlendirmesini", kısa bir süre önce anketler, istatistikler için sarf ettiği, "istatistiklerin ipiyle kuyuya inmem" lafına rağmen yapmış.

Ama Özdemir ince'nin Millî Görüş üzerine bir tahlili var ki asıl, "zırva tevil götürmez" kalıbı olmasaydı bile sırf bu laf için icat edilebilirdi. Ona göre, Millî Görüş'ün temeli, CHP'nin 1947 Kurultayı'nda atılmış! Nasıl ya? Öyle! Müdafaai Hukuk'un web sitesindeki bir kitap tanıtım yazısında yumurtluyor bu incileri Özdemir ince. Çetin Yetkin'in "Karşıdevrim"ini okuyan ince diyesi ki; "Kitapta yer alan tutanak parçaları bile Milli Görüş'ün ve mevcut AKP iktidarının temellerinin, 7. Kurultay'da (CHP) 17 Kasım - 4 Aralık 1947 tarihleri arasında atılmış olduğunu gösteriyor." Ona göre; meğer "bu kadar ceberutluk artık bize bile fazla, üstelik zamanlaması da yanlış" diye düşünüp, dinî eğitim üzerindeki baskıyı biraz azaltmayı "siyasi münafıklık"la akıl eden CHP kodamanları, meğer bu tasarruflarıyla aslında Erbakan ve Erdoğan'ın önünü açmaktalarmış!?

KUTSAL TEK BiR HECEYE BiLE ŞiiRiMDE YER YOK
"Özdemir ince'nin edebiyat"ına dair de bir şeyler söylemek gerekirse, ilk anda "parlak" bir müktesebat görünüyor gibi. Tam 21 şiir, 11 de deneme kitabı bulunuyor; çok sayıda çeviri şiirde de onun imzası var. Şiir ve denemelerinin tercüme edildiği dil sayısı da 20'yi buluyor. Şair ve yazarlığa giden yolda ilginç bir detay var hayatında. O, ilkokul birden ikiye geçtiği yaz tatilinde "okumayı unutmuş" bir isim. Okullar açılıp, okuduğunu unuttuğunu fark edince de, artık sürekli okumaya, yazmaya karar vermiş. "Kırmızı bisiklet Ralli marka, binmişler üstüne arka arka" ise ilk gençlik yıllarının ilk dizesi. Yirmili yaşlarında, iki sinemacının özel bir yeri var hayatında ince'nin. Cinayetten hüküm giymiş oyuncu yazar Yılmaz Pütün (Güney) ile Yeşilçam'ın kötü adamlarından ve şair Nihat Ziyalan, ince'nin çilingir sofrası arkadaşları. Böyle bir "demlenme" anında Yılmaz Güney, "On sene sonra bütün Türkiye bizi tanıyacak" demiş.

Eserleriyle pek çok ödül alan Özdemir ince'nin, yerli yersiz gündeme getirip iftihar ettiği "en ödülleri" ise Fransa kökenli. Birisi 1990'daki Officier Nişanı, diğeri ise 2006'da aldığı Max Jacob şiir ödülü. Bol ödül almasıyla bir ilgisi var mıdır bilinmez ama geçtiğimiz yıllarda hazırlanan bir antolojide kendisinden, "kendini iyi pazarlayan şair" diye bahsedilmiş. Bunu duyan ince de, "çıkartın beni o antolojiden" diye ültimatom çekmiş yayıncılara. Bir söyleşisinde dile getirdikleri ince'nin; onun sanat anlayışına, dahası hayat anlayışına ilişkin önemli ipuçları veriyor. Özdemir ince, başkalarının kutsadığı tek heceye bile şiirinde yer vermeyeceğini söylüyor: "Şiirlerimde mistik öğeler bulunabilir. Ama ben materyalist, rasyonalist ve ateistim. Buna karşın, şiirlerim kutsal kitaplara göre okunamayacağı gibi, bir felsefeye göre de okunamaz. Ancak kendilerine göre okunabilir."

Özdemir ince, işte bu kısacık yazıdaki haliyle bile hakkında "bir fikir" oluşabilecek bir tip. O, "bu haliyle" Türkiye'nin en fazla okunan gazetesinin bir köşe yazarı. Ya ona bu fırsatı, yani ülkenin ezici çoğunluğunun inançlarına fütursuzca küfür etmesi imkânını verenler, Aydın Doğanlar, Ertuğrul Özkökler? Hiç soruyorlar mı acaba kendi kendilerine, "ben ne yapıyorum?" diye? Ama hiç şüpheniz olmasın; onları uyarsanız Bakara Suresi Ayet 11'deki gibi, size Bakara Suresi Ayet 12'deki gibi cevap vereceklerdir...
--spoiler--

http://gercekhayat.com/bo...;yaziid=1758&sayi=362