bugün

insan sevdiğini siker mi sorunsalı

insan sevdiğiini s*ker mi?

yıllardan beri büyük bir sorundur bu özellikle kız-erkek ilişkilerinde.
erkek, doğası gereği, beraber olduğu kadını öpmek, koklamak daha da ileri gitmek ister. ancak ailenin baskısıyla, annenin, babanın " aman kızım dikkat et, kendini erkeklere elletme, öptürtme, koklatma" gibi söylemeleri kızımızın kulağında yer ettiğinden bunların hiçbirini yaptırmamaya özen gösterecektir. çünü kızımızın annesi,babası, çevresindeki büyükleri sürekli "seven erkek sana el sürmez, bir erkek sana yatalım, kalkalım gibi tekliflerde bulunursa derhal o erkekten uzaklaş çünkü seni sevmiyordur. seven erkek sana dokunmaya kıyamaz" gibi sözlerle kızımızı kendilerince korumaya almaya çalışırlar. "seven erkek evlenene kadar sabreder" derler. "sen kötü kız değilsin, erkek seni kötü bellemesin" derler. buradaki kötü kız tabiri iyi kızlar cennete, kötü kızlar her yeredeki kötü kızla üç aşağı beş yukarı aynı anlamı içermektedir.

genç kızımız türk filmlerinden edindiği bilgilerle de ailesinin ve çevresindekilerin haklı olduğuna kanaat getirir. zira, ediz hun, hülya koçyiğit'in yanağından buse almaktan ileri gitmez, çspkın tarık akan bile en fazla gülşen bubikoğlu'nun bindiği otobüsün tepesinden sarkarak,yanağından öper. gülşen bubikoğlu'nu yanağından öpen tarık akan, başka sahnelerde başka başka kadınlarla içkiler içip, kucağına almaktadır kadınları. demek ki neymiş "erkek severse dokunmazmış, buseyle geçiştirimiş en doğal duydularını. ve sevmediği kadınlarla beraber olurmuş, kötü kadınlar erkeklerle yatarlar" diye pekim pekim pekiştirir genç kızımız olayı.

ama gel görki bir de yabancı filmler vardır ve gençler, yaşlılar çatır çatır yiyişmektedirler orada. hem de birbirleri için canlarını verecek kadar birbirilerine aşıkken. bu nasıl oluyor diye düşünmekten alıkoyamazken gençkız beynini baba cevabı yapıştırıverir "dejenere olmuş bunlar, toplum ahlaksız, başımıza taş yağacak" artık genç kız tamamdır. kıvama gelmiştir. bir erkeğin ne yağpıp ne yapmayacağını, bir erkeğe neye ne kadarizin vereceğini hesaplar kitaplar. artık onun da bir erkek arkadaşı olma vakti gelmiş de geçiyordur bile. netice itibariyle bir erkek arkadaş edinir, ediz hun, hülya koçyiğit kıvamında bir aşk ve ilişki yaşadıktan sonra, kız istenir, kız verilir düğün dernek olur, ve artık evlenmeden olmaz bahanesi kalmayan genç kızımız aynı zamanda esas oğlanın bir ediz hun olduğuna kanaat getirir ki, evlenmeden elini kıza sürmemiş, sevgisini sonuna kadar ispat etmiştir.

belediye başkanının nikah memuruna verdiği "seviştirebilirsin" yetkisiyle sevişmeye hazır olan gençlerimiz odalarına çekilirler. o da ne erkek, genç kızı, delilergibi aşık olduğu, uğruna dağları delme kudretine erdiği genç kızı becermek istemektedir. tabiri caizse, ki caiz, zira belediye memuru icazet verdi, s*kecektir. 10 dakika öncesine kadar elini bile sürmeyen erkek kadına neler yapacaktır kim bilir. kadının beyninde şimşekler çakar, yoksa artık sevmiyor mu sevse kadını s*kmeye kalkar mı? bütün bu düşünceler içinde erkekle beraber olur. sabah olduğunda fark eder ki erkeğin sevgisi hala aynıdır, belki de yek vücut olmanın verdiği hazla kadını daha fazla sevmektedir.

yani kıssadan hisse; insan sevdiğini s*ker arkadaşım yoksa evlendiğin anda sevmekten vazgeçtiğinin resmidir.