bugün
- ayetullah hamaney'in mini etekli torunu17
- hayatınızda kaç kere reddedildiniz14
- anın görüntüsü21
- erkekler seks yapamayacağı kadınla arkadaş olmaz15
- bik bik için diktiğim şort21
- anneler günü17
- toplu taşımalardaki müzisyen sorunsalı8
- evlilik yaşı kaç olmalıdır12
- zall beceremiyorsan bırak git15
- üstteki yazar gözünde nasıl canlanıyor14
- 13 yaşındaki kıza tecavüz eden 28 kişi17
- icardi190512
- sözlük yazarlarının boy kilo ölçüleri9
- piknikçi grubun varoş olduğunu anlama yolları15
- doğum gününde hatırlanmamak13
- kızların mesajlara geç cevap vermesi16
- icardi1905'in sözlüğü bozması13
- ismet gurbuz 202413
- 19 mayıs 2024 galatasaray fenerbahçe maçı10
- elinin değdiği anı unutamıyorum 5 posta attım16
- en dindar özelliğiniz25
- serdar ortaç renault megane benzerliği8
- ali koç9
- yorgun mermi10
- şizofreni11
- sözlükteki feyk hesap sahipleri tespit edilecek11
- bacağa kramp girmesi10
- 2024 eurovision şarkı yarışması13
- erkeklerin sadakatsiz olması18
- türkiye den soğuma sebepleri11
- erkekler götünüze değil yaptığınız pastaya bakar15
- arkadaşlar sizce bu yüzük nasıl15
- eloande ile evlenip sözlüğü huzura kavuşturmak8
- uludağ sözlükte yazmanın hiçbir anlamı olmaması23
- fazla mastürbasyon yapan erkek9
- kimsenin okumadığı sözlükte yazar olmak11
- uludağ sözlük kapatılacak11
- 45 yaş üstü kadınların muşmulaya dönmesi10
- cami tuvaletinin paralı olması9
ağlayan bir ses vardı telefonun diğer ucunda...
güçlükle, "hamileyim" dedi.
buz gibi bir mantıkla,"doğurmayı düşünmüyorsun herhalde!" dedim.
hıçkırıkları arasında "karnımda canımdan bir parça var! ben ondan nasıl vazgeçerim?" diyordu...
sessizlik oldu...
o, o sessizlikte parçalanıyordu... köşeye sıkışmış yaralı bir kedi yavrusu çaresizliğinde kıvranıyor, acı çekiyordu.
bense, içim delice sızlasa da, hayatına yeni parmaklıklar getirip, onu bir daha asla kurtulamayacağı zindana kilitleyecek olan kararından vazgeçirmeye çalışıyordum.
evet minicik bir can vardı karnında. tüm masumiyetiyle can buluyordu oracıkta. bense en sevdiğim arkadaşıma onu öldürmesini öneriyordum. o an için ben de ölmek istedim. hayat ne kadar da acımasızdı.
keşke büyük bir sevinçle, "yaşasın! yeniden teyze mi oluyorum? tebrik ederim tatlım!" diye neşeyle şakıyabilseydim...
keşke,
yeni güne uyuşturucu kullanarak başlayan,
bir önceki evliliğinden olan oğlunun yüzünü görmeyi arada sırada yapılması gereken bir mecburiyet olarak gören,
"evine gel" dediği için, bir süre önce hastalıkta sağlıkta yanında olacağına söz verdiği eşini döven,
kazandığı üç kuruşu sokak fahişelerine yediren,
onu haketmeyen bir adam olmasaydı keşke!
bu her şeyden habersiz anneciğinin karnında hayat bulan masum miniğin babası...
arada sırada uğradığı evine bir gün sarhoş gelip, içki kokan ağzı ve uyuşturucudan sersemlemiş bedeniyle sahip olmuştu karısına. ve bu masum ruh o gün düşmüştü bu yüzü gülmeyen kadının rahmine. ne acı!
onu öldürmesini öneriyordum en sevdiğim arkadaşıma. küretajdı adı bu vahşi cinayetin. aldırmalısın diyordum. sanki kuaföre gidip kaşlarını aldıracakmışcasına...
peki ya yaşaması?
o daha günah değil miydi?
5 yaşındaki yavrusuna, bin bir parasızlık, bazen moraran gözler ve evine uğramayan bir kocayla bakan kadına yazık günah değil miydi?
aklı erdiğinde ilgilenmeyecek, rol model olarak şiddeti, uyuşturucuyu öğretecek bir babayla yaşam bulmak, gözü yaşlı çaresiz bir anneyle yaşamak, nasıl bir yere geleceğinden habersiz bu minik meleğe günah değil miydi?
ne zor bir karardı...
işe yaramayacak saçma teselli cümleleriyle cinayet önerimi karıştırıp cümleleri uç uca eklerken kanıyordum...
o, canından bir parçayı mezara mı, yoksa bu mezardan beter yaşamamı göndereceğini düşünüyordu...
med cezirlerde sürüklendik.
mucize bekledik. her şey düzelsin istedik. ama mucizeler yalnızca masalarda oluyordu ve biz masal kahramanı değildik.
yedi gün yedi gece düğün yapmamışlardı,
sonsuza dek mutlu da yaşamayacaklardı,
bu bebek de birbirini çok seven prensesle prensin aşk meyvesi değildi.
sarhoş ve uyuşuk bir spermin mecburi açılan bacaklar arasında kendine bulduğu adresti...
masalda değildik. masum meleğin yaşamı, yaşama başladığı gibi olacaktı.
aşikardı...
ağladık...
içinden çıkamadığımız kör bir kuyuydu telefon konuşmamız.
daha da derine sürüklenerek kapattık...
güçlükle, "hamileyim" dedi.
buz gibi bir mantıkla,"doğurmayı düşünmüyorsun herhalde!" dedim.
hıçkırıkları arasında "karnımda canımdan bir parça var! ben ondan nasıl vazgeçerim?" diyordu...
sessizlik oldu...
o, o sessizlikte parçalanıyordu... köşeye sıkışmış yaralı bir kedi yavrusu çaresizliğinde kıvranıyor, acı çekiyordu.
bense, içim delice sızlasa da, hayatına yeni parmaklıklar getirip, onu bir daha asla kurtulamayacağı zindana kilitleyecek olan kararından vazgeçirmeye çalışıyordum.
evet minicik bir can vardı karnında. tüm masumiyetiyle can buluyordu oracıkta. bense en sevdiğim arkadaşıma onu öldürmesini öneriyordum. o an için ben de ölmek istedim. hayat ne kadar da acımasızdı.
keşke büyük bir sevinçle, "yaşasın! yeniden teyze mi oluyorum? tebrik ederim tatlım!" diye neşeyle şakıyabilseydim...
keşke,
yeni güne uyuşturucu kullanarak başlayan,
bir önceki evliliğinden olan oğlunun yüzünü görmeyi arada sırada yapılması gereken bir mecburiyet olarak gören,
"evine gel" dediği için, bir süre önce hastalıkta sağlıkta yanında olacağına söz verdiği eşini döven,
kazandığı üç kuruşu sokak fahişelerine yediren,
onu haketmeyen bir adam olmasaydı keşke!
bu her şeyden habersiz anneciğinin karnında hayat bulan masum miniğin babası...
arada sırada uğradığı evine bir gün sarhoş gelip, içki kokan ağzı ve uyuşturucudan sersemlemiş bedeniyle sahip olmuştu karısına. ve bu masum ruh o gün düşmüştü bu yüzü gülmeyen kadının rahmine. ne acı!
onu öldürmesini öneriyordum en sevdiğim arkadaşıma. küretajdı adı bu vahşi cinayetin. aldırmalısın diyordum. sanki kuaföre gidip kaşlarını aldıracakmışcasına...
peki ya yaşaması?
o daha günah değil miydi?
5 yaşındaki yavrusuna, bin bir parasızlık, bazen moraran gözler ve evine uğramayan bir kocayla bakan kadına yazık günah değil miydi?
aklı erdiğinde ilgilenmeyecek, rol model olarak şiddeti, uyuşturucuyu öğretecek bir babayla yaşam bulmak, gözü yaşlı çaresiz bir anneyle yaşamak, nasıl bir yere geleceğinden habersiz bu minik meleğe günah değil miydi?
ne zor bir karardı...
işe yaramayacak saçma teselli cümleleriyle cinayet önerimi karıştırıp cümleleri uç uca eklerken kanıyordum...
o, canından bir parçayı mezara mı, yoksa bu mezardan beter yaşamamı göndereceğini düşünüyordu...
med cezirlerde sürüklendik.
mucize bekledik. her şey düzelsin istedik. ama mucizeler yalnızca masalarda oluyordu ve biz masal kahramanı değildik.
yedi gün yedi gece düğün yapmamışlardı,
sonsuza dek mutlu da yaşamayacaklardı,
bu bebek de birbirini çok seven prensesle prensin aşk meyvesi değildi.
sarhoş ve uyuşuk bir spermin mecburi açılan bacaklar arasında kendine bulduğu adresti...
masalda değildik. masum meleğin yaşamı, yaşama başladığı gibi olacaktı.
aşikardı...
ağladık...
içinden çıkamadığımız kör bir kuyuydu telefon konuşmamız.
daha da derine sürüklenerek kapattık...
güncel Önemli Başlıklar