muhammed Ali'nin antrenörlerindendir. ve zaire maçından önce Ali'ye şu sözleri fırlatmıştır:
"Dans et şampiyon, kimsesizler yurdundaki yalnız çocuklar için dans et. Çocuklar için salla yumruklarını.
Kiralarını ödeyemeyen işsizler için dans et. Şu alçağın işini bitir!
Meyhanedeki ayyaşlar için dans et şampiyon, kanserden ölen yoksul hastalar için, kefaletleri ödenmeyen sefil mahkumlar için, herkesin terkettiği eroinmanlar için, kocaları olmayan gencecik hamile kızlar için. Dans et şampiyon, savaş onlar için!
Şu aşağılık herifin işini bitir, çenelerini dağıt hepsinin. Düşkünler yurdundaki zavallılar için, emeklilik maaşı alamayan yaşlılar için, pis bir sokakta müşteri bekleyen yaşlı ve yorgun fahişeler için…
Meyhanelerde oturmuş demlenen bütün yalnız kalpler için, bilardo salonlarındaki yalnızlar için, sokak köşelerindeki yalnızlar için. Dans et şampiyon, savaş onlar için!
Temizlik işçileri için salla yumruklarını; hava limanlarında, otobüs duraklarında, benzin istasyonlarında yerleri süpüren küçük insanlar için. Savaş onlar için şampiyon. Otellerde yatakları yapıp tuvaletleri temizleyen küçük odacı kızlar için dersini ver şu aşağılık herifin!
Seni kurtaranlar senatör değildi, vali değildi, başkan değildi. Sokaktaki insanlar kurtardı seni. Şimdi sokaklar adına savaş, hadi evlat, işini bitir şu aşağılık herifin!
Bu ring ikinize fazla. Hadi bitir işini, suratını paramparça et. Yoksullar adına şampiyon, yoksullar adına!
Hadi yavrum salla yumruklarını! Muhammet Ali’yi hiçkimse yenemez, hiçkimse. Sadece Cassius Clay yenebilir ama o da bu akşam aramızda değil.
Dans et şampiyon, hadi oğlum dans et!"
başlığın aslı "vesikalık fotoğraf çektirirken kravat takan orta iki terk adamlar" olacaktı ama karakter sınırına takıldığı için böyle oldu.
herkesin çevresinde vardır bu adamlardan. bir fabrikada işçi olarak çalışıyordur belki ya da en fazla mahalle arasında küçük bir bakkalı vardır. resmi bir iş için vesikalık fotoğraf çektirmek istediğinde evin bir köşesinde duran, sadece o iş kullandığı, rengi solmaya yüz tutmuş kravatını geçirir gömleğinin yakasından. o kravat emanet gibi durur üzerinde bunu hepimiz fark ederiz. kendi de bilir aslında.
işte bu an benim hayatımın bütünü be sözlük. kendimi hiçbir yere, hiçbir şeye ait hissedemiyorum. bu yüzdendir ki hayatım 8 metreküp bir beton prizmanın içine hapsolmuş normalleşemiyorum bir türlü. çok imreniyorum şu arabanın 0dan 100e kaç saniyede çıktığının muhabbetini yapan elamanlara, kate upton'un memelerini konuşanlara. geçenlerde bir hafta sonu "ulan şu hafta sonunu da bu lanet odada geçirmiyecem" dedim aldım telefonu rehberi kurcaladım bir çay içelim diyebileceğim kimsenin olmadığını fark ettim. var tabi bir kaç tane arkadaşım ama arasam hepsi ne kadar önemli bir işinin olduğuna ikna etmeye çabalayacak biliyorum. biliyorum çünkü bu filmi görmüştüm ben. burada size yalnızlık ajitasyonu yapmıyorum. bunun benim suçum ya da en azından hatam olduğunu da biliyorum. ama insan anlatmak istiyor be. şu hayatta betonarmeden daha önemli şeyler de var demek istiyor insan. dinleyecek kimse de olmayınca ben de böyle sizin kafanızı sikiyorum.
ve hatalarımdan ders çıkarmak isteyenlere birkaç tavsiyede bulunayım;
1. derslerinize girin (öğrenciyseniz),
2. arkadaş edinin onlarla sikik sikik muhabbetler edin,
3. birini seviyorsanız 4 yıl boyunca mal gibi uzaktan izlemeyin,
4. yalnız kalmayın amına koyayım.
5. kendinizi çok üzmeyin lan.
bizi var eden yaralar elifle başladı. eliften var olduk ve ondan sonra bütün yaralarımızda eliften bir iz kaldı. yaralarımızla bu kadar haşır neşir olan elifin nefes alıp verdiğimizden dahi haberi yoktu halbuki, şu dünyada mütevazi ama sahici bir yer işgal ettiğimizden haberi yoktu. varsın olmasın biz ondan haberdarız ya o yetmez mi?
şimdi efendim Kürtçede soru edatı yoktur. bir soru cümlesi kurulması için yükleme vurgu yapılır. yazı dilinde ise sonuna soru işareti konur. Türkçeyi sonradan öğrenen kürtler bu kurala Türkçede de sadık kalmışlardır. mesala siz eve girdiğinizde anneniz size "geldin mi?" diye sorar ya hah işte benim annem "geldiiiin?" diye soruyor. tabi bu konuşma dilinde pek bir sorun teşkil etmiyor. ama yazı dili için faciaya sebebiyet verebiliyor.
birgün bir işimin halledilmesi gerekiyordu. meşgul olduğum için normalde hiç huyum olmamasına rağmen bir arkadaşıma sms attım. o da halletmeye çalışırım dedi. yaklaşık yarım saat sonra şu mesajı attı aynen aktarıyorum:
"başkası halledebilir"
ben de vay be kendisi halledemedi ama halledecek birini bulmuş helal olsun diyip "tamam sağol" cevabı attım ve beklemeye başladım. bekle bekle haber yok. 4-5 sonra aradım naptın işi hallettirdin mi dedim o da ben "başkası haldebilir" (burda vurgu olunca soru olduğunu anlıyorum) dedim sen de tamam dedin ya. meğer soru sormuş ben ona tamam demişim. bu anlaşmazlık üzerine işimiz sonraki güne kalıyor.
bunun başka bir örneğine de Diyarbakır bağlarda bir ara sokakta rastladım. duvarının dibine çöp dökülmesinden rahatsız olan, ve duvar yazısıyla sitem etmek isteyen biri aynen şunu yazar "buraya çöp tökülür" ve tabi olaylar gelişir. sokak sakinleri yeni bir çöp bulmuştur. *
edit: şu bakınızlarla ayar vermeye çalışan ergenler tamam siktiniz bizi helal @2 içimde gezdirdi tamam tamam süpersiniz çok komiksiniz tamam ama artık yetti be. ulan bir sahici olabildiğimiz rol yapmadığımız bura var onun da içine sıçmayın lütfen ya. ortalama 30 milyon kişinin konuştuğu bir dilin varlık yokluk tartışmasını senin gibi bir ergenle yapacağımı mı sanıyorsun a ibiş? bunların babaları da zamanında kürtler yoktu diyordu. şimdi kürtlerin varlığı tartışma konusu bile değil. o yüzden az ötede oynayın lütfen.
arap coğrafyasının iklim koşullarından, kum fırtınalarından ötürü saça kum vb şeylerin girmesini engeller. arap erkeklerin taktığı sarığın amacı da budur. ayrıca (bkz: kuran da başörtüsünün geçmemesi/#30964750).
google a yazacağıma yanlışlıkla başlık açmışım sorry.
malum öğrenci evinde blender yok. dolayısıyla şöyle güzel bir mercimek çorbası yapmaya kalksan yapamıyorsun. ben aslında çorbayı süzerek verimli bir sonuç elde ettim ama öyle de yarısı çöpe gidiyor hem çok vakit kaybı. yok mudur bunun daha pratik bir yöntemi ey sözlük ahalisi.
(bkz: hadisi inkar kuranı inkardır/#30998695) nolu entry üzerine konuyla ilgili cevap verme ihtiyacı hissetmeme neden olan mesele. ki yazarın kendisi de cevap istemiştir zaten. kendisine ben de bir soru sorayım;
1. istediğimiz sorudan başlayabilir miyiz?
şimdi cevaplara geçiyoruz;
1. peygamber döneminin hem dini hem de politik lideridir. ve dini konularda yalnızca kuranı referans alarak konuşur. dolayısıyla peygamberin söyledikleri, yani kuran ayetleri, hem bizi hem de dönemin de yaşayan insanları kapsar.
2. buradaki ayet benim dediğimi destekler peygambere, kurana itaat Allaha itaattir sorun yok. kaldi ki burada habibim ibaresi de yok. (bu ayrı bir tartışma konusu) burada biz seni anlara bekçi (muhafız) olarak göndermedik diyor. yani yüz çevirilerse kurandan yüz çevirmiş olurlar.
3. yukarıda bahsettiğim gibi namaz sirettir. siret değişmez. bütün mezhepler hatta mezhepsizler namazı aynı şekilde kılarlar.
4. sabah namazı 2 rekattır. kuran resimli namaz öğretmeni değildir. bunu kuran indiği dönem de herkes biliyordu, şuan da herkes biliyor.
5. sunni kaynaklarına göre peygamber kendi sözlerinin yazılmasını yasaklamıştır. hadisler peygamberin ölümünden 200 yıl sonra zabıt altına alınmaya başlanmıştır. o süre boyunca ağızdan ağıza, değiştirilerek tahrif edilmiştir. bu yüzden itimadımız yok. zaten en çok hadis rivayet eden kişi ebu hureyre bizzat halife ömer tarafından peygamberin ağzından yalan uydurduğu için meydanda sopayla dövülmüştür. aynı ebu hureyreye ayşe "anası onun mezarına ağlasın" demiştir.
6. resul kuranın emrettiğini emredip, yasakladığını yasaklıyor. hüküm yalnızca allahındır.
7. buhari kendi kitabının önsözünde büyük bir yalan söylemiştir. bu da sana göre, bana göresi olan bir yalan değil. matematiğin, bilimin ifşa ettiği bir yalan. detaylar için https://www.youtube.com/watch?v=7DPmfTwEO-8
8. tartışmamız boyunca bir tane dahi hadis referans göstermedim, verdiğim bütün kaynaklar kuran ayetleriydi.
9. peygamberin örnek ve erdemli yaşamı mukaddes kitapta yeterince yer bulur. bunun için palavralara ihtiyacımız yok. bize bu konuda da sadece kuran yeter.
10. kuran normal bir arapça, düşünen bir akıl ile gayet anlaşılabilir. bunun için dilbilimci olmaya gerek yok.
11. allah her şeyi bizden daha iyi bilir.
12. bunla alakalı ancak ayet verilirse konuşabiliriz.
13. çelişetiğini düşünülen ayetin kelime kelime analizinin yapılıp üzerine tartışarak.
14. şahsen benim iman ettiğim bir adam yok ben kurana iman ediyorum. bütün çevirileri okuyalım çelişkili olanları arapça ve akıl süzgecinden geçirelim.
15. belki direk kitap şeklinde inse bir peygamber tarafından yaşatılmasa gökten direk inen bir kitap olsa buna inanmayan olmazdı. yani imtihan olmazdı. bu benim şahsi fikrim.
16. evet ve ciddiyim. istiyorsan kahkaha at.
17. sorardım tabi ki ve aldığım cevaplar çok kıymetli olurdu benim için. burda anakronik bir tartışmaya da girmek istemiyorum açıkçası.
18. 19 sayma sistemi sadece total ayetler üzerinden yapılmıyor. metodolojisini öğrenip daha sağlıklı bir eleştiri alabilirsem ancak cevap verebilirim. bu haliyle soru mantıksız. iki ayet fazla derken tek ölçüt total ayet sayısının 19a bölünememesi değil.
19. tabi ki hayır. tam anlamıyla kavramam da gerekmiyor. kaç kere okuduğumu da gerçekten bilmiyorum. ayrıca sübjektif meselelere takılmamamızda fayda var.
20. hadislerin peşinden gidenler peygamberin ağzından uydurulan palavraları ayetlere ortak koştukları için gayet tabi müşriktirler. evet farkındayım.
tabi bunların kalbindeki ve aklındaki buzları eritmiyeceğini biliyorum ısrarla cevap isteğin için yazdım.
hadis kitaplarının adeta resim koyarak şematize ettiği namaz biçimini mutlak doğru sanan, onun dışında namaz kılma biçimi olmadığını, olmayacağını düşünenler varmış.
çok meraklılarsa namazın ibrahim peygamber zamanında emrolunduğunu ve muhammed peygamberin zamanında insanların zaten namaz kıldığını kuran vasıtası ile öğrenebilirler.
hala resule itaat ile alakalı ayetlerin listelendiği başlık bu meseleyi yukarıda açıkladığım için tekrar değinmiyorum.
“Eğer o (Peygamber) bize atfen, bazı sözler uydursaydı, biz onu kıskıvrak yakalayıp can damarını koparır, helak ederdik, hiçbiriniz de buna engel olamazdınız.” (Hakka, 44–47 )
“Ey Muhammed! Sana, kendilerine nelerin helâl kılındığını soruyorlar. De ki: Size temiz ve hoş olan şeyler helal kılındı. “ (Maide, 4) ( buyrun sahih hadis)
“De ki: Allah’ın size indirdiği; sizin de, bir kısmını helâl, bir kısmını haram kıldığınız rızıklar hakkında ne dersiniz?” De ki: “Bunun için Allah mı size izin verdi, yoksa Allah’a iftira mı ediyorsunuz? (Yunus, 59)
“Ey Peygamber, sen eşlerinin gönlü olsun diye Allah’ın helal kıldığı şeyi neden haram kılıyorsun!” (Tahrim, 1)
“Onlar Allah’ın kulları için yarattığı güzellikleri ve temiz rızıkları nasıl haram kılarlar?” (Araf, 32)
buyrun bakalım hüküm allahın mıymış yoksa başkasının mı?
uzay çağında 5 yıl evvelki meselelerin dahi nasıl tahrif edilerek anlatıldığını bilmeyen yazar hezeyanı.
ortalama 1400 civarı sene evvel peygamberin sadece ağzından çıkan sözlerin, kaldı ki hadislerin en erken yazılanı hicri 200-300 yılları arasında yazılmıştır, olduğu gibi geldiğini düşünmek saçmalıktır.
peygamber harfiyen kurana uyan erdemli, merhamet sahibi (yani hadislerde söylendiği gibi, kızgın çiviyle insan gözü oymayan) bir insandır. dolayısıyla kurana itaat aynı zamanda resule itaattır.
edit: daha gönder tuşuna basmadan eksilenmiş. zuhahahahahaha
kuran ayetlerini oturma organlarıyla anlama: check
uydurma hadis kitaplarını din sanma: check
onu bunu dinsiz ilan etme: check
eline fırsat geçse allah adına! insan öldürmekten kaçınmayacak olma: check
cihadtan (mücadele etmekten) tek anladığı kafa kesme: check
görüldüğü üzere türkiyede milyonlarca ışid militanı vardır sadece gerekli koşullar oluşmadığı için henüz ortaya çıkmamıştırlar.
oysa ki sen allahın dininin apaçık, eksiksiz olan kitabının hadislere ihtiyacı olduğunu iddia ediyorsun.
size bir bilmece buradaki inkarcıyı bulun. ayetleri inkar eden mi yoksa onlara inanıp tek kaynak olarak kuranı benimseyen mi?
edit: eksileyin lan. antitez üretmeyin, eleştirmeyin anca eksileyin. daha yüz tane ayet yazarım buraya ama bu hakikat yüzünüze tokat gibi çarpmıyorsa hiç durmayın lütfen eksileyin.
öğrenci evinde kalıyorum evde pek fazla çalınacak bir şey yok sadece ev arkadaşımla benim bilgisayarlarımız var. gündüz gözü biz evde yokken birileri çelik kapı kilidini kırıp girmiş içeri. bilgisayarları alıp ortalığı da iyi bir dağıtmış. bazaların altına dahi bakmış o derece. ev sahibi arayıp hemen eve gelmem gerektiğini söyledi. gittim eve vaziyeti gördüm polis çağırdık. olay yeri gelip hırsızdan daha fazla batırdı evi sağolsun. neyse efendim sordum polise benim bilgisayarı bulacaksınız mı diye. polis hırsızı belki buluruz ama bilgisayardan ümidi kes çoktan satmıştır dedi. ulan sen polissin senin bana güven vermen gerekiyor. merak etmeyin bulacaz demen gerekiyor. çok üzüldüm. içinde son 7 yıldır adıyamanda, mardinde, diyarbakırda, elazığda çektiğim fotoğraflarım vardı. günlerce hazırlamak için çabaladığım ödevim vardı. bilgisayarı da 100 liraya satamazlar yani ne gerek var ben verirdim o parayı.
efendim olaydan yaklaşık 1 hafta sonra bir arkadaşımla telefonda konuşarak yolda yürüyordum. evin önüne geldim tam girecem vazgeçip telefon konuşmamı bitirmeye bu sırada da sokaklarda dolaşıp sigara içmeye karar verdim. kulağımda kulaklık elimde sigara kendi mahallemin daha önce gitmediğim yerlerinde dolaşıyorum. teknik servis gibi bir yerin önünden geçerken camda bir laptop gördüm. benim bilgisayarla aynı kasadandı (çok seviyorum o kasayı) dönüşte sorayım ucuz bir şeyse alırım diyip yola devam ettim. geri dönüp laptopu camdan incelemeye başladım. o da ne benim cihaz. kısa süreli şoku atlattıktan sonra içeri girip selam verdim meseleyi anlattım. gençten bir çocuk vardı başladı anlatmaya. yok efendim bit pazarından almış da şu da bu da zararını karşılarsam bana verirmiş. kendi bilgisayarını tekrar satın al diyor yani.* ben herifin hikayeye mal gibi inandım polisten kıl kaptığımdan onu da çağırmadım öğrenciyim param yok edebiyatı yapıp bir şekilde vermeye ikna ettim herifi. her şeyi silmişler tabi. aldım şaşkın şaşkın eve döndüm.
o gün bu gündür şunu düşünüyorum; benim evimden bilgisayar çalınıyor, benim mahallemdeki bilgisayarcıya satılıyor, bu adam bunu bana parasız veriyor ve ben adamın anlattığı aptal hikayeye inanıp polise şikayet etmiyorum. galiba biraz malım.
gelenekçi (muhafazakar) islamcıların postmodern sosyal medya bioları.
halbuki bilseler kendilerinin evladı reaya olduklarını. Osmanlıda yaşasaydılar padişahın atının bokundan daha değersiz olacaklarını bir bilseler.
gerçek eveladı Osmanlının Avrupa da ataları gibi zevk ve sefa sürdüğünü bilseler.
o zaman ne diyoruz, her biji cumhuriyet, her biji laiklik, her biji Atatürk.