çanakkale savaşında 50 kişilik birliğiyle 2000 kişilik ingiliz çıkarmasını 10saat geciktirmeyi başarmış bir kahraman. kendisi bu savaşta şehid edilmiştir.
bir şeyin içerisinde hiç çekilmeyen ve kendi içerisinde varlığını unuttuğumuz ve bilinçsizce daldığımız zaman, ruh üzerinde etkisi yok olan, bilindiğinde ve bir şeylerin,yani her şeyin, kendisine bağlı olduğu fark edildiğinde , varlığına isyan edilmek istenen ama yine de kendi bildiğini okuyan bir yok olan var ya da var olan yok .
insan yaşamı üzerinde her şeyin zamanla olması ve zamana rağmen olması gibi iki olgusal gerçeğin kanatları üzerinde gelişen topyekûn yaşam ve bunun içerinde bilen ve dolayısıyla düşünen tek insan olması da bu kavramın insan için bilinebilir ve anlamı olmuştur hayatın ve bu da gösterir ki hayatın-yaşamın anlamıdır ta kendisi. yani en normal dediğimiz ve karşıladığımız şey olmasına rağmen, o hayatın tek bağımsız anlamıdır insan hayatında ve bu konumu itibariyle bir bilinmezin de adı, bir muammadır tüm anlamı hayatın.
ve yaradanın insan üzerindeki tecellisinin ve insanın varlığının ve var oluşunun da sınırlarıdır bilinmeyen zaman, ki bu da kader olgusu ile karşılaştırır insanı.
zira bilinen en temel gerçektir ki, ne bilimsel ne de farklı bir olgu, olanı göstermekten ziyade, niçin ve neden olduğunu gösterememesi ve açıklamaya da muktedir olmaması gerçeği de bundandır.
ve yine tek gerçeklik olanla anlam bulan kuantum fiziği ve açılımları da madde ve evrenin oluşum ve gelişim aşamalarındaki gerçeği bilmesi de kavramların bilinmemesine dayanmaktadır ki, bu da aslın bilimsel bilinemezliğinin de kanıtıdır aynı zamanda zamanla..
toplumsal ve kültürel baskılarla, kendi hayal dünyası içerisine haps olan,zamanla istenmedik gerçeklerle iç dünyası arasında sıkışan , hayallerinden vazgeçen ve sonunda adım adım ölüme giden bir gencin çöküş ve ölmünü anlatan, güzel bir hermann hesse eseri.
ayrıca yazarın eserlerinde kendi iç dünyasını ve hayatını en güzel şekilde anlatması da eserlerinin gerçekliğinin yanısıra, kendi çözüm ve kişisel bakış açısını yansıtması bakımından daha faideli ve güzel kılmaktadır.
en tabiÎ olması gerekli durumdur..
insanlar arasında da en sık görüldüğü üzere, isteklerin doğru ve mantıkı bir şekilde sıralanmasını öngörür.
biliriz ki herkes yazmak için can atmakta fakat kimsenin öncesini bilmek istememesi garip görülmektedir.
yani bazen zor da olsa gerçekleri görme cesareti ve kararlığılı kaçınılmazdır ki aksi takdirde hüsran kaçınılmaz olur.
dandy-walker sendromu doğumsal bir hastalık olup beyinde dördüncü ventrikül denilen bir boşluk ile beyinciği ilgilendirmektedir.hastalık dördüncü ventrikül denilen ve beyin omurilik sıvısının dolaştığı boşluklardan birinin doğuştan anormal genişlemesi, beyincikte iki beyincik yarımküresinin arasında yer alan ve vermis denilen bölümün yokluğu(agenezisi) veya gelişiminin geri kalması(hipoplazisi) ve bu anormallikler sonucunda kafatasının arka boşluğunda bir kist oluşması ile karakterizedir. ayrıca hidrosefali yani kafa içi basıncının artması ve kafatasının genişlemesi de eşlik edebilir.
bu hastalığın dördüncü ventrikülün tavanını tutan jeneralize disembriyogenezis (yani anne karnında embriyo döneminde iken yetersiz gelişim) sonucu meydana geldiği düşünülmektedir. ayrıca cerebellum u yani beyinciği oluşturan yarımküreler de yetersiz gelişim sonucu küçük kalmış ve kenara doğru itilmiştir. hastaların %70 inde luschka ve magendie delikleri adı verilen ve beyin omurilik sıvısının beyin içinden omurilik kanalına boşalmasını sağlayan deliklerin doğuştan tıkalı olması sonucu hidrosefali oluşur.yani boşalamayan beyin omurilik sıvısının kafaiçinde normalden fazla artar ve yaptığı basınç nedeni ile içinde dolaştığı kanalları yani ventrikülleri genişletir bunun sonucunda da kafaçevresi büyür ve kafaiçi basıncı artar.
hastalık belirtileri nelerdir?
hastalığın belirtileri çoğunlukla erken çocukluk döneminde başlar. başlıca belirtiler çocuğun nöro-motor ve zeka gelişiminin geri kalması ve baş çevresinde meydana gelen büyümedir. bu, vücutta genel anlamda sinir sistemi ile kas-iskelet sisteminin birlikte, sistematik, yaşa uygun ve olması gereken gelişiminin geri kalması anlamına gelmektedir. bunun sonucunda çocukta ileri yaşlara doğru anormal kas tonusu ve kasılmaları nedeni ile spastik vücut postürü yani spastisite ve zeka gelişiminde yetersizlik ortaya çıkmaktadır. hastaların yaklaşık yarısında zeka gelişimi ve ıq düzeyi normal kalmaktadır.
hastalık belirtileri hastalığı oluşturan anormalliklerin ağırlık derecesine bağlıdır. bazı çocuklar hiçbir belirti görülmeden de belirli bir yaşa kadar gelebilirler. hatta bazen erişkin yaşa kadar hastalık fark edilmemekte ve başka bir nedenle yapılan tetkiklerde tesadüfen ortaya çıkmaktadır.
bazen tek hastalık belirtisi aile tarafından fark edilen baş çevresindeki anormal artış ve çocuğun başının giderek büyümesidir.
erken çocukluk veya bebeklik döneminde fark edilmeyen hastalar ileri yaşlarda kafa içi basınç artışı belirtileri (kusma,sara türü nöbetler, huzursuzluk) veya beyincik fonksiyon bozukluğuna ait belirtiler(denge bozukluğu, sendeleme, ve gözlerde sağa sola bakışta anormal titremeler) ile başvurabilirler.
dandy-walker sendromu ile birlikte bulunan anomaliler nelerdir?
diğer önemli bir nokta da dandy-walker sendromunun beyindeki diğer birtakım organların gelişim anomalileri ile birlikte olmasıdır. örneğin corpus callosum(beyin birleşeği) denilen beyin yarım küreleri arasında iletişimi sağlayan organın doğuştan yokluğu veya yetersiz gelişmesi, yüz anomalileri kol, bacak ve parmakları ilgilendiren anomalilerle kalp anomalileri bunlardan bazılarıdır. yani dandy-walker sendromu olan bir çocukta ek olarak bu bozuklukların da bazıları görülebilmektedir.
dandy-walker sendromunda tedavi:
bu hastalığın kesin tedavisi olmamakla birlikte yapılabilecek şeyler hastalığın derecesi ile orantılı olarak değişebilmektedir.eğer hidrosefali yani kafa içi boşluklardaki beyin omurilik sıvısının artması durumu yoksa hastalar sadece düzenli aralıklarla takip edilebilirler.bazen hastaya shunt denilen beyin omurilik sıvısını karın boşluğuna akıtan bir cihaz takılarak kafa içi basıncının artması ve kafa çevresinin büyümesi engellenir. hastaların %50 sinde ıq normalin altındadır. denge problemleri spastisite ve motor hareketlerin kontrolünde güçlük sıktır.düzenli olarak fizik tedavi yapılması ve hastaların gelişim nörologları, beyin cerrahları ve fizyoterapistler tarafından düzenli olarak takip edilmeleri gereklidir.
avrupa'nın bir çok ülkesinde bulunan ve yakın zamanda türk tarih kurumu başkanı yusuf halaçoğlu tarafından kürtleri daha iyi bilmek ve anlamak maksadıyla türkiye'de de kurulmasını istediği kurum..
gün geçmiyor ki türkiye'de bir olay olmasın, birileri medyanın ve dolayısyla halkın gündemine düşüp de bomba etkisi yaratacak bir hal yahut davranışta bulunmasın..
popüler ve aktüel gündemi takip eden herkes az çok zannediyorum ki neden bahsedileceğini sezmiş olsa gerek..
even bu günün de en konusu olacak ve günlerdir bir çok kişi gibi benim de canımı sıkan ve yeter dememe sebep olan konu sazıl say'ın ağzından futursuzca ve ne idiğü belirsizce çıkan beyanatıdır..
aslında mesele bilinçli her türk vatandaşı için tamamiyle elim ve talihsizlik unsurudur ve daha kötüsü de '' özrü kaba etinden büyük olmak '' deyimini de aratmayacak şekilde bir yanıt bulmuştur şahsın yanıtında..
koyu günleridir ülkenin gündeminden düşmemekte ve herkesin bu konuda abuk sabuk açıklamalarda bulunması, her olayda olduğu gibi bilgisi olmayanın fikri olması konuyu halk için daha karmaşık ve içinden çıkılmaz bir duruma da sokmuştur..
fakat her şeye rağmen mesele müsebbibi tarafın gerekli ciddiyetle değerdirilmemiş ve yanı sıra laubali ve umursamaz bir anlayışla saçma beyanatları cevap niteliğinde medyada yerini güncellenerek korumuştur..
bizim bir türk vatandaşı olarak en çok üzüldüğümüz ve merak ettiğimiz mesel şudur;
sen kendini bu ülkenin vatandaşı ve ülkesini, vatanını seven, vatanperver, milliyetçi, demokratik, aydın, sanatçı... vs. hangi kimliğe ya da görüşe dayanarak ve hangi iyi niyet unsuru gördüğün şeyleri düşünerek bu ülkenin şeref ve haysiyetini hiçe sayarak, bu ülkenin adli ve siyasi kurumları dururken, gidip almanya'nın bilmem ne adındaki gazetelerine ve kurumlarına dert yanarsın?..
hadi bunları görmedik!... diyelim... ya sonra;
diyelim ki sen şahsın ve sanatçı kimliğin adına bir haksızlığa uğradıysan ya da vatandaşı olduğunu iddia ettiğin ülke'de bir şeylerin yanlış ve uygunsuz gittiğini görüyorsan ve yine sen kendini bir san'atçı ve agah olarak tanımlıyorsan ve ülke'ni sözde sevdiğini ve maddi-manevi değerlerini paylaştığını, mutluluğunu ve sevincini yaşadığını iddia ediyorsan ve samimi ise;
senin görevin ülke'sini ve bayrağını seven bir insan olarak çekip gitmek mi, yoksa kalıp sevdiğin ve mukaddes bulduğun vatan ve vatandaşları için mücadele etmek mi?.. ve terk etmek ve bunun reklamını yapmak ne kadar onurlu bir davranıştır?..
madem ki bu kadar vatan aşkı ile yaşayan ve ülke sorunlarını samimiyetle şiar edinmiş bir insansın o zaman nedir bu hal?.. sen ülke'ni yılın 330 gününü avrupa ülkelerinde sözde sanat yapıyorum diyerek ülke'nin iç işlerini reklam malzemesi yaparak ve ülke'ni hakir görmek ve bu değersiz reklamın siyasetini yapmakla mı mükellefsin ve görevin bu mu?..
biliriz ki baba'sı eski de olsa kimliği olan bir solcu olan adamın oğlu, neden ve nasıl bu hale bürünmüş ve n yapmak gayesindedir?..
utanılması gerken bu hal karşısındaki durumda çankaya'ya davet edilmediği gibi şeyler de zırvalamaktan da geri kalmamış lakin en kesirme makamdan yalanlaması gelmiş ve sükut etmeyi tercih etmiştir..
yoksa çıkış bulamayınca sığındığı yüzde 30 olma sendromu kendisini kurtarmaya yetecek midir?...
velhasıl sözün kısası şu ki; hakkında duyduklarımdan sonra zihnimde kendisi için ilk yanıt adanada'ki provoke edilmiş o çifçiye söylenen söz; anani al git buradan sözü önce pravakatörün arkasında kilere ve yeni versiyonuyla tüm hak edenlere gelsin;
düşünen bir varlık olarak insanın geçmiş ve gelecek üzerinde sürdürdüğü hayatındaki alternatif anlam arayışı..
kimilerine göre kadercilik, kimilerine göre insan hayatının ve niteliğinin şekillendiricisi ya da hamuru denebilecek tarih olgusu üzerinden çıkılan yolda mevcudiyet ve hayallerin birlikteliğinin ve her an insanın içindeki 'daha iyi'yi ummak ya da geliştirmektir belki fikrin inkişafının amili..
genel olarak ergenlik psikolojisi ile varoluşunun ilk temellerini atan birey için yeni tanışılan dünya ve hayatın yaşama biçimi ve sürekliliği ilk adımıdır bunun. öncelerin hayatın sınırları uzaya çıkabilecek kadar uçsuz bucaksız bir yolken, sonraları sürecin etkisi ve sonucu büyüme ile realite ile yüzleşmek ya da hayallerini yitirmek, belki masumiyeti, belki de çocukluğun sınırsızlığını..
sonuç ise; değil hayatın, sadece kişinin eksikliğinin idraki ile bitmez bilakis yeni başlar yolculuk..
Püritenler; baskı, ceza, korkutma, tehdit ve sindirme gibi unsurları uygulayarak, dünyayı doğru, adaletli, sevgi dolu yapmaya çalışırlar. Demokrasi kültürünün Püriten ahlaka tepki olarak geliştiğini söyleyebiliriz.
...
Püritenler dar kafalıdırlar. Onlara göre kurallara uyanlar iyi, uymayanlar kötü insanlardır.
...
Her şeyi siyah beyaz kodlarında algılarlar. Gri rengi kabul etmezler. Ahlaki erdemleri yaşamanın, bizzat bir ödül olduğunu düşünmezler. Her zaman doğru olanı yapmak isterler. Püriten kişiye göre hiçbir hata, önemsiz değildir.
...
Bu püriten eğer baskın kültüre mensup biri ise, diğer kültürleri yok etmekten zevk alır. Bunların ;Ya sev, ya terk et; tarzındaki şovenizmi sloganlaştırdıkları görülür.
Silahları; çok çalışmak, kurallara bağlılık, ayrıntılara önem vermek, hoşlanma duygusunu ertelemek, gerekirse başka yaşama bırakmaktır.
...
Sorumluluk sahibi, akıllı, çalışkan fakat katı, esnek olmayan yapıları nedeniyle kolayca öfkelenirler. Yakınlarına hayatı dar ederler. Doğru ve ateş gibi yakıcı eleştirileri vardır.
....
Ne yapmanız gerektiğini size söyleme istekleri en büyük tutkularıdır. *
Bu kıyılarda yürüyorum daima
kumla köpük arasında.
Yok edecek ayak izlerimi med-cezir
Uçuracak köpüğü rüzgar.
Oysa var olacak deniz ve kıyı sonsuza kadar.
(1 Temmuz 1936, istanbul - 10 Eylül 1996), Klâsik Türk musikîsi üslûbunun en önemli temsilcilerinden biridir.
Bekir Sıdkı, 1946-1948 yıllarında izmir de bulunan teyzesine yanına gittiği zamanlarda buradaki Hisar Camii;nde ünlü bestekâr Rakım Elkutlu ile tanıştı ve bestekârın kendi eserlerini kendisinden öğrendi. Babası Hafız Hüseyin Efendi, annesi ise, güzel sesli ve güzel ud çalan Feride Hanımdır.
1942 tarihinde ilköğretime başlayan Bekir Sıtkı Sezgin lise yıllarında babasının teşviki ile başarılı bir sınavdan sonra istanbul Belediyesi Konservatuarı;na girdi ve buradan mezun oldu. Denizli;de, 1956 yılında vatani görevini tamamlayıp, 1958 de izmir e yerleşti ve 1964 yılında da izmir de evlendi.
1959 yılında, TRT izmir Radyosunun sınavını kazandı ve yetişmiş sanatkar olarak bu radyoda göreve başladı. Yine ayni yıl içerisinde solist ve diğer bir sınavla da ;Birinci sınıf ses sanatkârı; unvanını aldı.
1967 tarihinden sonra bu kuruluşta stajyer sanatkârlara dersler verdi.. 1973 de ise izmir Radyosunda Klâsik koro şefliğine 1976;dan itibaren de istanbul Devlet Türk Mûsıkisi Konservatuarı Öğretim Üyeliğine getirildi.
Aynı tarihlerde istanbul Radyosu ses sanatkârlığı, Küçük koro şefliği ve TRT Merkez Denetleme Kurulu üyeliği görevlerini birlikte yürüten Bekir Sıdkı Sezgin. 1980 tarihinde TRT den emekli oldu ve konservatuardaki görevinden de ayrılarak 1971 - 1983 yılları arasında değişik ülkelerde dini ve dindışı mûsıkimizle ilgili birçok konserler verdi.
Özel bir anlaşma ile, 1985 yılında istanbul Teknik Üniversitesi Türk Mûsıkisi Devlet Konservatuarında öğretim üyeliğine başlayan Bekir Sıdkı Sezgin, 10 Eylül 1996'da hayata gözlerini yumdu. *