Hakkı en çok yenen milli oyuncumuzdur. Yeteneği ve oyunculuğu üst seviye de olmasada her zaman milli takımda elinden gelenin en iyisini yaptı. Semih milli takımda çok iyi maçlar çıkardığında kimse Semih'i övmedi ama Semih ne zaman kötü oynasa her zaman ilk suçlanan oyuncu oldu.
Diğer oyuncularımız Semih kadar varını yoğunu ortaya koysalardı her şey çok daha farklı olurdu. Yapabilecekleri bu kadar artık Semih'in. Abd maçında Turner'i üst üste üç kere başarılı bile savundu. Yaşı ilerledi, kolay sakatlanıyor ve bundan dolayı sakatlanınca geç iyileşiyor. Yani maçları cidden izleyen biri Semih'i suçlayamaz. Daha fazlasını yapmak için kendisini ne kadar zorladığını görmüyor mu insanlar? Vücut dili turnuva boyunca çok olumluydu ama bu kadar yapabilecekleri. Ben Semih abiye çok teşekkür ediyorum elinden gelenini yaptığı için. Turnuvaya hazır olarak gelmek için tatil yapmamış adam. Biraz saygı duyulması lazım.
Suçlanacak iki kişi var bu turnuvada. Başta Ufuk Sarıca ardından da Cedi gelir.
Turnuvanın kaybedilmesinin ana sorumlusu kendisidir. Kendisini karakter olarak çok severim, iyi de bir koçtur fakat türkiye milli takımı serüveninde iyi bir koçluk sergileyemedi. Hazırlık maçları ve Japonya maçı değerlendirmeye alınacak maçlar değildi.
Amerika maçında takımın hücum, savunma setleri ve stratejileri durumunda hiçbir sıkıntı yoktu. Türkiye oynayabileceği en düzgün stratejiyle oynadı fakat Cedi'de ısrar etmesi ve Kemba Walker'ı oyun boyunca iyi savunan Doğuş'u oyun sonu almaması ve Walker'in oyunu Abd'yi geri çevirdi. Ayrıca son iki serbest atışı kullanacak adam Furkan dururken yine topu Cedi'ye teslim etti.
Bugün ise takım ne düzgün hücum kurabildi ne düzgün savunma yapabildi. Ne oldu da bu takım bugün set oynayamadı? Alan savunması ısrarı bugün bizi bitirdi. ilk çeyreğe çok iyi başlamışken Çekler vitesi artırdığı zaman niye mola almadı bu adam? ilk çeyrekteki hatası yarıya mal oldu hatta maça mal oldu. Türkiye iki kere vites artırdı, rakip koç hemen mola aldı arkasından ve hızımızı kesti.
Ayrıca Balvin'e neden faul yapılmadı? inanılmaz kötü serbest atış yapan adama son çeyrek "Hack-a-Shaq" yapılabilirdi. Hem pota altı dominasyonlarını engellerdik hem de oyunu soğutup kendi hızımızı artırabilirdik. O kadar çok yapılacak şey vardı ki Ufuk Sarıca hiçbir şey yapmadı. Tek yaptığı Balvin oyuna girince Semih'i almak oldu. Doğuş bugün niye iki tane üçlük kullandı ayrıca?
Bu yarının ana sorumlusu Ufuk Sarıca'dır. ilk çeyrek Çekya seri yakalarken Ufuk Sarıca'nın izlemesi adamlara bir momentum yakalattı ve yarı sonuna kadar bu devam etti. Abd maçında set hücumları oynarken bugün niye oynamıyoruz? Niye savunmada konsantre değiliz? Ersan etkisiz gibi gözükse de Çekya çok iyi çalışmış. Ersan'a top indiğinde ikili sıkıştırma ile Ersan'ı darlıyorlar. Ufuk Sarıca'nın buna çözüm bulması lazımdı. Doğuş tek yaptığın şey savunma bari onu doğru düzgün yap şu maç.
Doğuş Balbay'a üçlük kullandırttık ayrıca onu da ekleyeyim.
yarının özeti: Sokak basketbolu modern basketbola karşı.
Dünya tarihinde kadınlara bakış açısı kısacası "her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır" olmuştur, kadınlar ikinci planda tutulmuştur. Siyasi ve sosyal yaşamlara katılmaları hep engellenmiştir. Aslında bu durum antik yunanla başlayan bir olgu. Antik yunandan önce göçebe ve ilkel toplumların geneli anaerkildir. Antik yunan filozofları kadının "caydırıcı" bir unsur olduğunu ve tamamıyla toplumun siyasi ve sosyal hayatından uzak durması gerektiğini söylediler ve eserlerinde buna yer verdiler. Dünya yüzyıllarca antik yunan eserlerini okudu ve dünyada genel bir algı oluştu.
18. yüzyıla kadar üniversitelerde eğitim almasına izin verilen kadın sayısı bildiğim kadarıyla ikiyi geçmiyor. Düşünün ilk modern üniversite 11. yüzyılda Bologna'da kuruluyor. Kadın zekasının erkek zekasından çok daha aşağıda olduğu düşünülüyor yıllar boyunca. En ileri düşünürler bile bu görüşü savunuyor yüzyıllar boyunca.
20. yüzyıla kadar kadın kıasacası her zaman erkeğine destekçi olmalı, caydırıcı olmaktan uzak olmalı ve topluma katılmamalıdır.
Son olarak kadınlara doğru düzgün fırsat verilmiş ki bir şeyler bulsunlar. Hayatın her alanından bin yıllar boyunca soyutlanmışlar. Günümüzde bir sürü bilim dalında başarılara imza atan binlerce kadın var.
Etkisinden yeni kurtulduğum maçtır. En son böyle zevkli bir maçı 2012 doğu konferansı finalleri 7. maçta izlemiştim. O maçta Ray Allen kötüydü bu maçta ise Cedi Osman. Bir maç kaybettik fakat bu maç bizim geleceğimizi çok olumlu etkileyecek. Cedi son zamanlarda kendisini bir lider gibi görmeye başlamıştı. Daha genç olduğunu, eksik yanları olduğunu bugün görmüştür. 24 yaşındaki Lebron, Kobe bile gerçek bir lider değildi. Ben bugünün kaybedilmesini oyunculara yazılmasına karşıyım. Tamam Ufuk Sarıca o serbest atışları kaçırmadı ama bence Cedi'ye çok fazla güvenmesi maçın kaybedilmesinin anahtarı oldu.
Furkan ritim yakalamışken son 4 dakika benche alınmasını hiç anlamadım. Uzatmalarda eli sıcak olan Melih Mahmutoğlu kullanılmadı bunu da anlamadım. Bugün Furkan ve Melih biraz daha kullanılsaydı çok daha faydalı olurdu. Ayrıca Doğuş Kemba Walker'i çok verimli savunuyordu. Oyunun sonlarında kilidi açan oyuncu Kembaydı. Neden doğuş hamlesi gelmedi anlamadım. Ersan'ın milli takıma kattıklarını hiçbir oyuncu katmamıştır. Melih hayatında ilk defa bir maçta üç tane penentre üzerinden sayı buldu. Ben başka bir maç hatırlamıyorum.
Celtics'li olarak Kemba zaten bildiğimiz gibi oynuyor. Tek dikkat ettiğim nokta Brown'un kendini ileri atamaması. Bu sene Tatum, Brown ikilisinden beklentimiz büyük. Tatum insiyatif aldığında çok iyi şeyler yaptı. Smart bile fena oynamadı fakat Brown günün Abd adına en kötüsüydü.
Moral bozmaya gerek yok. Bu oyuncuların hepsi genç oyuncular. Çekya'yı yenip yolumuza devam ederiz umarım.
9 yıldır Nba'yi gün gün takip eden birisi olarak Kemba Walker ismini duyunca aklıma ilk gelen şey istikrarsızlığı oluyor. 3 ay boyunca 30 civarı sayı ortalamasıyla oynarken 3 ay boyunca da 20 sayı civarı ortalamasıyla oynamış bu sezon. istikrarı olduğu zaman kesinlikle aktif oyuncular arasında ilk 8 e girer ama istikrarsızlaşınca takımı baltalıyor. Tabi çeşitli etmenler de var istikrarsız olmasında. Charlotte takımı çok kötü, yıllarca hiçbir oyuncudan yardım alamadı ve kimse Charlotte'ye gelmedi. Rakip takımın tek odağı Kemba olunca mecburen istikrarsızlaşıyor ve verimi zaman zaman düşüyor. Kısacası Kemba eğer günündeyse durdurulamayan bir oyuncu. Irving gibi egosu yok, daha karakterli bence oyun zekası daha da yüksek. Hızlı basketbol oynamayı seviyor. Oyununu değiştirip geliştirebilecek seviyede. iki yıldır Irving'ten biraz beynini kullanmasını, takımına liderlik yapmasını bekledik. Tek yaptığı topu elinde tutmak oldu. Son saniyeye kadar Charlotte'den ayrılmak istemedi fakat Charlotte yanına kimseyi getiremeyince mecburen bizim yolumuzu tuttu iyiki de tuttu. Kemba'nın hücumda tek sıkıntısı floater bölgesinden çok düşük yüzdeli oynaması ve biraz da savunması denilebilir. Brad Stevens Irving'in oyun tarzını değiştirmeme ısrarı yüzünden motivasyonunu kaybetmişti son zamanlarda. Umarım Kembayla beraber kendisini ve takımını toparlar ve keyifli bir basketbol oynatır .
Açıkcası bu seriyi 7. maça getirmemiz bir başarı bizim için. En önemli oyuncularımız sakat ve iyi oynaması gereken rotasyon oyuncularımız(Ali Muhammed, Melih Mahmutoğlu) yokları oynuyor. Seri boyunca bizi ayakta tutan sistem dışı şutlarımız bugün de giriyor fakat Anadolu Efes bugün çok etkili ve çok güzel bir takım oyunu oynuyor. Takımca yapılan savunmayı Ergin Ataman çok güzel hazırlamış. Fenerbahçe'nin sistemini çalıştırması lazım yoksa üçüncü çeyrek fark açılabilir. Ekstra şutlar devamlı girmiyor bu sporda. Ayrıca Bu yıl izlediğim en keyifli ilk yarıydı. Larkin mükemmel bir detay ayrıca.
The Truman Show , SnowPiercer gibi filmlerde yüzünü gördüğümü hatırlıyorum fakat bu adama hayran olma sebebim kesinlikle westworlddür. Tüm motif ve inançlara sahip bir villain'i inanılmaz gerçekci canlandırıyor. Çok üst düzey oyuncu. Oyunculuk görmek isteyince arada bir açar izlerim şu sahneyi. https://www.youtube.com/watch?v=YkA21T1L6ps
Emekliliğini açıklamış beni de geçmişe götürmüş efsane. Gönül isterdi ki Spurste emekli olsun son maçında ağlayalım ama kısmet değilmiş. Kesinlikle hall of famer olacak ve 9 numara tavanda sallanacak ondan şüphem yok. Spurs büyük üçlüsünden(Duncan-Ginobili-Parker) en fazla fedakarlık yapan oyuncusudur . Başka bir takımda olsa daha fazla top kullanıp 25 sayı ortalamasını birden çok kere geçebilirdi, daha çok para da kazanabilirdi ama hep ait olduğu yerde kaldı. Yeri geldi kötü savunmacı dediler oysa ki değildi, pasörlüğü kötü dediler çeşitli istatistikler çıktı en verimli asist yapan oyunculardan biri olduğu ortaya çıktı. istatistiksel anlamda çok iyi bir oyuncu gibi gözükmese de sahada ki varlığı ile verimi hep yüksek olan oyunculardan birisiydi. 6 kere all-star oldu, 4 kere all-nba 2. takımına seçildi. Eurobasket 13 turnuvasında ülkesine önemli bir kupa da getirdi. 2007 finallerin en değerli oyuncu ödülünü de unutmamak gerek.
O teardroplar, anlık spin hareketi ve bitirişi onun kadar estetik ve güzel yapan biri yoktu. Özleneceksin tp9.
2010'dan sonra farklılaşan modern futbolda büyük takımlar ayağını iyi kullanan kalecileri tercih etmeye başlamıştı. Fenerbahçe yıllarında hatırladığım Mert ayağını pek iyi kullanan bir kaleci değildi. Çok çalışmış, kendini geliştirmiş. Dün kimse bahsetmemişte en az bir futbolcu kadar oyuna etki etti. Kullandığı düzgün degajlar tehlikeli pozisyonlara girmemizi sağladı. Lloris de böyle degajlar kullansa tehlikeli pozisyonlara Fransa da girebilirdi. Başakşehir maçlarını izlemedim ama hep böyle iyi oyun kuruyorsa değerinin çok altında bir kalecidir.
2012 yılında ingilizcem gelişsin diye interaktif oyun ararken bulmuştum twdg'yi. Pek kendi tarzım olmasa da bir şans vereyim demiştim tabi daha sonra Her yeni sezon çıktığında alıp oynadım. Sonunda dün zaman buldum ve son sezonu da bitirdim. Hayatımda ilk defa bir oyundan bu kadar etkilendim, duygulandım ve son bölüm gerçekten geçen 7 yıla değdi. Aynı anda ağlayıp gülmek hissi gerçekten en eşsiz hislerden birisi. ilk oynadığımda lise öğrencisiyken şimdi üniversiteyi bitirdim. Hayatımda bir dönemi kapatırken Clementine'yi de orada bırakıp çıkmış oldum . Biraz geriye dönecek olursam ilk sezon ve ikinci sezon inanılmaz güzeldi. Üçüncü sezonun amacı birazcık farklı olsada son sezonla olması gereken oyun ortaya çıkmış.
Tabi çok fazla pişmanlık içeriyor bu seri. Keşke telltale düzgün strateji uygulayıp, bir sürü gereksiz oyun çıkarıp batmasalardı da bu oyun serisine çok daha fazla önem verip çok daha farklı şeyler ortaya koysalardı. Indie şirket olarak çıktıkları bu yolda bu oyun onların en önemli kozuydu bunu unutmaları sonlarını hazırladı.
Açıkcası Clementine hikayesinde anlatılacak, oynanacak daha çok şey vardı. Seri güzel bitti fakat bende bir eksiklik var hala seriyle alakalı.
Tabi Tüm sorunlara şirketin batması da eklenince işler değişti. En azından Skybound sayesinde oyunun çıkıp bir sona bağlanması beni mutlu etti açıkcası.
Geçen 7 yıl, güzel anılar ve son olarak "still not bitten". Kendinize iyi bakın Clem ve aj.
Kesinlikle büyük bir generaldir.1940 yılında Fransa işgalinde "Hayalet Tümen" komutasında yaptıklarına kimse inanamıyordu. Daha sonra Çölde yaptıklarını zaten tüm dünya biliyor fakat Heinz Guderian'ın "Bir Askerin Anılarını" okuduktan sonra biraz gözümde rütbesi düştü. Buradan sonra kitaptan alıntılar ve kendi yorumlarımı içermektedir. Meraklı herkesin okumasını öneririm.
Tarihler 1944 olduğunda Rommel olası bir Müttefik çıkartmasına karşın Batı Sınırının tertiplenmesinden sorumlu general oldu. Rommel klasik Prusya generali olsa da biraz fazla hayalperest ayrıca Özgüveni çok yüksek biriydi. Savaşa ait taktik ve düşünceleri 1940 yılında kalmıştı. Tabi Afrikada savaştığı için Avrupadaki yeni stratejik gelişmeleri ve müttefik kuvvetlerinin generallerinin taktiksel ve stratejik olarak kendilerini geliştirdiğini bilmiyordu. Ayrıca donanımsal olarak Batı'nın bu kadar önde olduğunu da raporlara rağmen inanmıyordu.
O zamanlar Guderian zırhlı birlikler müfettişi olduğundan dolayı zırhlı birliklerin nasıl kullanılması, nerelere kurulması hakkında en doğru bilgiye ait kişiydi denilebilir yorumu bence tam yerinde olur. Kendisi zaten "Blitzkrieg" stratejisinin babasıdır. Kendisi şöyle der "Düşmana karşı en hızlı kuvvetlerimizi seri bir şekilde kullanıp yumruk vurmak varken neden başka bir şey düşünelim?" Guderian birliklerin aktif ve seri bir şekilde kullanılıp çıkartmayı engellemeyi düşünüyordu. Eğer çıkartma başarılı olursa geri dönüşün olmayacağını biliyordu Guderian. Rommel'e müttefik birliklerin nereden çıkacağını, tank birliklerini nasıl kullanması gerektiğini ve bir çok öneri sunsa da Rommel planı kendi bildiği gibi hazırladı. Kitapta bölge bölge nerelere birliklerin kurulup, nasıl takviyelenmesini detaylı bir şekilde anlatmaktadır.
Rommel'e dönersek Rommel doğru düzgün tanklarını kullanamadan müttefik uçakları tarafından yok edildi. Bunda da sorumlu kesinlikle Rommeldir. Gerçi Rommel'in de şöyle dediği söyleniyor. Düşman uçak kuvvetinin bu kadar güçlü olduğunu hiç düşünmedim. Tabi Guderian raporlarında bunlar vardı fakat Rommel bunları da ciddi bulmamıştı.
Kitapta samimi olmadıklarını Rommel'in yaptıklarını bildiğini ve çok az sohbetlerinin olduğunu söylüyor Guderian.
Ayrıca Hitler'e bile giderek neler yapılması gerektiğini söylemiştir fakat Hitler Rommel'in planına sadık kaldı ve sonuç başarılı bir müttefik çıkartması ve Nazi Almanyası'nın yıkımı oldu. Şimdi şöyle düşünebiliriz Guderian belki de bunları savaştan sonra uyduruyor fakat çıkartmadan sonra direk genel kurmay başkanı olması, zamanında doğru planlar yaptığının kanıtıdır bence. ikisi de büyük ve önemli Prusya generalleridir. Zaten ikinci dünya savaşında nerede başarılı, iyi bir general varsa Prusyalıdır. Belki savaştan önce birçok Prusyalı generalini hitler bireysel hırsı için harcamasa çok daha farklı bir tarih ile karşılaşabilirdik.
Kısacası gelmiş geçmiş en büyük alman generallerden birisidir fakat en büyüğü değildir.
Kişi kendisini nerede mutlu hissediyorsa orası en yaşanılabilir yerdir bence. Ben o ülkede mutlu olamadıktan sonra insaen güzel yer olsa ne olur. Kısacası kişiden kişiye göre değişir.
Geçtiğimiz sezonun orta-sonlarına doğru Ferrari araba gücü olarak daha iyi seviyedeydi Mercedes'e göre fakat Hamilton'un eşsiz seviyede sürücülüğü ve Vettel'in gereksiz hataları yüzünden şampiyonluk yarışını biraz farklı kazandı Hamilton. Vettel önceki iki yıl arabanın güçsüzlüğünden ve sürüş tarzının kendi tarzına uymadığından yakınıyordu. Bakalım bu sezon önünde hiçbir engel yok ve arabası çok daha güçlü. Çok daha güçlü olduğunu Mercedes kokpiti bile kabul etmiş durumda. Tabi sezon ortalarına doğru ben farkın kapanacağını düşünüyorum veya olası bir oyun da olabilir tabikide. Mercedes'in en sevdiği şeylerden biridir kendini güçsüz göstermek. Son yıllarda ilk defa bu kadar heyecanlı bekliyorum sezonu.
Geçen sezona dönersek Sezon sonlarına doğru Raikkonen birincilik ve podyumlar kazanırken Vettel birden çok kez podyum dışı kalmıştı. Bence Ferrari biraz Raikkonen'e önem verseydi Raikkonen daha güçlü bir rakip olabilirdi Hamiltona(10 yıldan fazladır Raikkonen fanıyım diyebilirim. Tamamıyla sübjektif yorum).
Toparlamış bir Vettel mi göreceğiz yoksa yine yeni yeniden mi Hamilton şampiyon olacak? Tabi yılların formula 1 takipçisi olarak umarım Raikkonen'i yukarlarda görürüz. Vettel o büyük ünvanını hakkedecekmiş gibi yarışamıyor bence. Hamilton'u sevmesem de o büyüklük ve soğukkanlılığa sahip. Yine şampiyon olur ve kırmadığı rekorları kırar.
Bir türlü alışamadım. Bir türlü sevemedik birbirimizi. Olabildiğince uzak durmaya çalıştım yıllarca fakat hocamızın görüntü işleme dersinde ısrarı sonucu tekrardan kurdum. Matlab'da, ben de mutsuz oldum. Her şeyi geçtim neden matris indisi sıfırdan değil de birden başlıyor. Fotoğrafla uğraşırken kodun neden sıkıntı verdiğini anlamaya çalışırken farkettim ve aydınlanma yaşadım. Tabi ciddi ciddi matlab öğrenilecek olursa güzel bir dildir. Toolbox'u çok zengindir. Makine öğrenmesi konulu tezimizi python da yapmıştık. Hazır matlab toolboxlarına oranla yüzde 8-9 iyi sonuç aldık . Son yamalarda deep-learning kısmında çok başarılı işleer imza atıyor. Ayrıca python tarafından tehditte falan değildir. Python yavaş ve hantal bir dil(Kullanmasını, yazmasını severim orası ayrı). Matlab bazı optimizasyon algoritmaları ve yapay zeka tarafında çok daha hızlı işler çıkarıyor. Matlab ücretsiz olsa birçok kişinin favori dili olacağına eminim. Ben buraya bu dili yermeye geldim övüyorum. Öyle garip bir şey işte.
Dizinin aslında anlatmak istediği robotlar,gelecek,ölümsüzlük tarzı şeyler değil. Dizi hakkında herhangi bir bilgi vermeyeceğim. Aslında konusu da önemli değil dizinin. Aslında anlatmak istediği gerçekte, iç dünyamızda, bilinçsel düzeyde kim olduğumuz. Bir tarafta Varoluşsal sıkıntılar ve varoluşçuluk felsefesinin yanına nihilist bakış açısını da eklediğimiz de dizinin insanlığa temel bakış açısını görüyoruz.Dizinin bölümlerini ard arda izleyin. Ara vererek izlediğiniz de hiçbir şey anlamayabilirsiniz. Dizide o kadar çok metafor varki birbirine bağlantılı.
Bence dizinin kısaca anlatmak istediği şey şu.
insanlar kendilerini özgür, yaptığı her eylemi bilinçli yaptığını zanneder. Oysaki bu iş insanın bilinç seviyesinde öyle midir? Aslında bilinç nedir? Bilinç var mıdır? Derinlere gittiğimizde olduğumuz kişiyle, dışarıya karşı olduğumuz kişi aynı mıdır? insanlar Robotların sıradan bir cisim olduğunu ve özgür iradesinin hiçbir zaman olamayacağını sanar(Bu kavramlar da tartışılmaya sonuna kadar açık) ama orada dizi şunu vurguluyor.
insanların aslında robotlardan hiçbir farkı yok. Yazıldıkları kodu oynuyorlar sadece.
Kendi değerimizdekilerin ya da kendimizden üstün olanların pisliğini neden pislik saymıyoruz? Biz ancak kendimizden aşağı gördüklerimizin pisliklerine iğreniyoruz. Bizim pislik anlayışımız, biraz şey... Yani biraz daha pislik...
Kemal Tahir - Esir Şehrin Mahpusu Esir Şehir Üçlemesi 2. Cilt
Hayatı olduğu gibi kabul etmeli ve ona ne bir şey ilave etmeli, ne de ondan bi şey eksiltmeli...Bazı şeyler vardır, canımızı sıkar; "Bu neden böyle? Böyle şeyleri dünyadan kaldırmalı!" deriz. Bazı şeyler de mevcut değildir. içimizden bunların olmasını ister, hatta bu uğurda çalışırız. ikisi de saçma ve faydasızdır. insan dediğin mahluk hiçbir şeyi değiştiremez. Bunun için, gönlünün rahat olmasını istersen, gördüğün fenalıkların bile bir hikmeti olduğunu düşün ve yeryüzünde olmayan iyilikleri oraya getirmek sevdasına kapılma... Sonra en mühimi: Kendini halinden şikayet etmeye alıştırma! Ömrünün sonuna kadar dövünsen bu hayatın cefası tükenmez; kendine etmiş olursun..
Sabahattin Ali - Kuyucaklı Yusuf
Öncelikle bazı konulara değinmek istiyorum.Tarihte yahudiler pek sevilmese de 19. yüzyıl sonlarına gelirken avrupa insanları antisemitizm(yahudi düşmanlığı) konferansları oluşturup belli gruplar oluşturdular.Birçok kitap yazdılar yahudi düşmanlığı hakkında.Ne kadar bize almanlar yahudi düşmanlığı yaptı olarak gösterilse de fransızlar da bu konuda onlardan geri kalmadı zamanında.
1889 yılında pariste ünlü karikatürlerden biri:
"Yahudiler ırkımıza düşman, farklı bir ırktır... Yahudilik, işte düşmanınız!"
Tarihler 1894 ü gösterirken yahudi asıllı yüzbaşı alfred dreyfus casuslukla suçlandı.fransızlar yahudileri gerçekten sevmiyordu ve almanlara casusluk yaptıklarını düşünüyorlardı ülkesindeki yahudilerin.Birçok yerde okuduğuma göre böyle bir yahudinin o zamanın şartlarında böyle bir göreve gelmesinin milyonda bir olduğu söyleniyor.Alfred Dreyfus'un zeki ve becerikli birisi oluşu onu oraya taşıdı.
Fransız gizli servisin de çalışan bir kadın bir gün çöp sepetinde bir mektup bulur.Bu mektupta fransa'ya ait gizli bilgilerin ve önemli planların yazıldığı görülür.Soruşturmalar sonunda çabucak Alfred Dreyfus üzerinde sonuçlanır.Gerek yazılarının benzemesi gerek yahudi oluşu onu çabucak hapse attırdı.
1896 yılında alman elçiliğinde çalışan bir kadın Fransız binbaşı Easterhazy hakkında bir mektup bulur ve bu mektuptaki el yazısı eski mektuptakiyle bire bir aynıdır.Soruşturmalar açılır ve beraat eder binbaşı.
Ertesi günlerde ünlü fransız yazar Emile Zola "Suçluyorum!" adlı başlıklı açık bir mektup yazar Cumhurbaşkanına. Bu mektup büyük bir etki yapar fransa'da.Mektupta Fransız askerlerin ve fransız yargısının fransız binbaşıyı kayırdığını, insanların haklarının yendiği ve birçok insanlık dersi verir fransız hükümetine. Bu büyük etki yapsada dreyfus hapis yatmaya devam eder.
1904 yılında dava tekrar görülür ve tüm nişanları geri verilir Dreyfus'a.Ölümüne kadar görevini sürdürür.Bu olaydan sonra Emile Zola ise ününe ün katar.
Bir ölüm öyle yakın, ne vakit algılanır
Bir cenaze töreni usul, nasıl başlar:
Hangi tonlar uyur da ağaçların üzerinde
Kalb hangisiyle titrer, belirdiğinde
Bellekte tüyden hafif, ipek fotoğraflar?
Ebedi sükut içinde tek teselli, sevmiş olmak
O ışıldar, dokuna dokuna sedef taşlara;
Oynatır, sıkışmış kütükleri yer yer -
insan, bir nehir gibi kımıldar kendi içinde
Öyle sahi, öyle acı kalmak ister.
"Bir tek şeyi iyice öğreniyorum," dedi. "Her zaman,her gün,hep aynı şeyi öğreniyorum. Başın dertteyse, canın yanmışsa,bir şeye ihtiyacın varsa...fakir insanlara git. Sana ancak onlar yardım eder...yalnız onlar."
John Steinbeck - Gazap Üzümleri