Çalışıyodum, evlendim. Çocuklar olduktan sonra işten ayrılmak zorunda kaldım. Şartlar herkes için eşit değil bakıcı tutsan aldığın maaşa dokunmadan başkasina veriyosun bir anlamı kalmıyo.
Kimseyi yargılayamam ama asla evlenmem diyenler de evlendikten sonra çocukları olunca karıları iş bırakınca boşayacak herhalde.
Yaklaşık 2 sene önce çocuklarin büyük ısrarları sonucu büyük olanın doğum gününde almıştık. ikisi de mavi biri mavimsi gri renkli dişi iki kardeş. Kardeşler diye ayrılmasınlar dedik ikisini de aldık. Hep yanyana olsunlar dedik. Biri fıstık diğeri fındık.
Fıstık daha uysal gelir omzuma öyle durur yanaklarımı öpüyo gibi yapar uçar gider yine gelir saçlarıma yapar aynısını. Fındık daha hırçın ısırır elime asla gelmez yuvasında hele yaklaştırmaz bile kendine. iki küçük çocuğum daha oldu sanki öyle seviyorum ikisini de kuş lan altı üstü ne var sanki diyenlere olur mu can onlar diyorum.
Bugün sabah fıstık öldü. Ve ben toparlanamıyorum. Fındık'a bakıp bakıp ağlamak geliyor içimden. https://galeri.uludagsozluk.com/r/2386387/+
Seni özledim fıstık. Gittiğin yerde mutlu ve huzurlu ol...
Hiçbir şey değişmedi ve değişmeyecek.
Bu ülke özgecan aslan'ın cinayetindenden sonra da çalkalandı günlerce unutuldu malesef sonra ve ben ertesi sene Üniversite'de bindiğim takside şoför tarafından az daha kaçırılıp taciz edilecekken arkadaşımla adamın kafasına defalarca vura vura zar zor inip polise gittiğimde bana "kanıtın var mı?" Denmişti.
Ama geldiğimiz noktada çok şükür hayattayım diye düşünüyorum çünkü şu anla kıyaslayınca bambaşka şeyler de olabilirdi o gece.
Aynı şekilde o sene başka bir arkadaşım da tacize uğradığında da aynı cevabı almıştı.
Değişen tek şey senedeki rakamlar oldu. Aynı şeyler defalarca yaşandı bana inanmazlar korkusuyla kaç taciz saklandı.
Kendime gelemiyorum kızımı düşünüyorum. Şimdi böyleyse 15 sene sonra ne olacak?
Ben kızımı nasıl koruyacağım? Aklımı kaybetmek üzereyim.
Gencecik kızlar ikisi de dünyalar güzeli nasıl olabilir bu nasıl aklım almıyor. Ben mi fazla safım yoksa insanlar mı şeytanlaştı bilmiyorum.
Çok, çok üzgünüm. Allah geride kalanlara sabır versin...
Bir film vardı. Bir çocuk okuldan eve dönerken dönüş yolunda uçurumdan düşüyor ve felç kalıyordu. Arkadaşı ona okumak istediği kitabı her gün kütüphaneye gidip defterine yazıyor ve okuması için arkadaşına veriyordu. Bir gün yine kütüphaneye gittiğinde kapalı olduğunu gördü arkadaşına yazamadığını haber vermek için yanına gittiğinde de onun öldüğünü öğrendi. Filmi bulur musunuz bana çıkmıyor aklımdan.
Aldatır.
iradesi olmayan erkek aldatır ama sonuçlarına da katlanır. düzeni bozulur paşa paşa anasının yanına döner varsa çocuklarını görmez haftanın belli günleri görür falan.
Aynı şey kadın için de geçerli tabi.
Arkadaşlar herkes aldatır ama iradesi olan kendine güvenen insan bunu yapmamayı şeçer. Yoksa herkes kendine göre güzel yada yakışıklı.
Sırf kayınvalidem görmesin diye çocuklarımı whatsapp da durum yada profilde paylaşmıyorum.
Fotoğrafta sanalda babaanne olcaksa hiç olmasın. Haketmiyo fotoğraflarını bile görmeyi.
Yaşlanıyorum sözlük ve kabul edemiyorum. Kırışmaya başladım. Saçımın yarısı beyazladı zaten. Kanlı kontes gibi kan banyosu mu yapsam napsam.*Aynada baktığım kişiyi tanıyamıyorum artık.
"Sana bir itirafta bulunmak zorundayım, diye başladı ivan. Ben insanın yakınlarını sevmesinin nasıl mümkün olduğunu oldum olası anlayamadım. Bence, özellikle yakınlar sevilmez de uzaklarımız sevilir.-"
Syf. 314 (bkz: Karamazov kardeşler)
Çok garip...
Eski fotoğraflara bakıyodum. Kızımı yerde oyun oynarken çekmişim. Elinde bebeği bana bakıp gülümsüyor. Canım dedeciğim de yanındaymış.
Sağ köşede ayakları çıkmış.
Nasıl içim sızladı. Sanki hiç ölmeyecek gibi gelirdi ona baktığım zamanlarda eskiden. Dağ gibiydi o, gölgesine sığındığımız ağaçtı.
Her şey ne kadar da anlamsız.
hayatımın o kadar boka sardığı bir dönemdeyim ki...
şu günler hemen geçip gitse ilerde acı veya tatlı hatırlayacağım hatıralar olsalar hemen keşke. çok yalnız hissediyorum kendimi. öyle böyle değil ama...
Yıllar önce, neredeyse hiçbir öğretmeni tarafından sevilmeyen ve hatta açık açık dalga geçilen bir öğrenci vardı. Kıvırcık saçlı çürük dişli çilli bir kız çocuğu. Bu yüzden de çoğu dersi dinlemezdi zaten haliyle hep zayıf not alırdı. Çok arkadaşı da yoktu genelde sınıfta tek başına köşede, kalorifer tepesinde, soba kenarında oturan o kızdı.
Bir gün sınıfa yeni mezun bir matematik öğretmeni geldi, e.t. adında cici bi kadın. O, o küçük kızı sevdi. Derslerde arada saçlarını okşar sen yaparsın derdi. Dersten sonra okuldaki öğrencilere ders verirdi. O kıvırcık saçlı çilli kıza da... Bazen çillerinin ne kadar güzel olduğunu söylerdi mutlu olurdu o küçük kız da. Beni seven biri var diye...
Velhasıl hiçbir dersten anlamayan bu kız matematik çözmeye başladı o sene hatta o kadar çok severdi ki sürekli matematik çalışırdı.
Ama ikinci dönem e.t. öğretmen zorunlu doğu görevine atandı. Derse de başka bir öğretmen gelmeye başladı.
Keşke gitmeseydiniz öğretmenim, o zaman gitmeseydiniz eğer şu an ben bir öğrencimin hayatını değiştiren o öğretmendim diyecektiniz.
elimi neye atsam batırmakta bir numarayım.
maşallah dediğim inek sütten kesilir öyle iyiyim bu konularda.
sürekli gittiğim dükkan, bakkal, kuaför, vs bir süre sonra kepenk kapatır. var üstümde bi gudubetlik bütün hayatıma sirayet etmiş durumda...
Hiç sevilmeyen akraba gibi. Ara ara yoklayıp gidiyo. Giderken de arkasında yıkıntılar bırakıp gidiyo ama. Gelmeden önce tasası geliyo. Çok berbat çok yorucu bir şey...
Nasıl geçer yada geçer mi bilmiyorum. Ama bildiğim tek şey insanı yavaş yavaş çökerten bir hastalık bu.