Çok garip...
Eski fotoğraflara bakıyodum. Kızımı yerde oyun oynarken çekmişim. Elinde bebeği bana bakıp gülümsüyor. Canım dedeciğim de yanındaymış.
Sağ köşede ayakları çıkmış.
Nasıl içim sızladı. Sanki hiç ölmeyecek gibi gelirdi ona baktığım zamanlarda eskiden. Dağ gibiydi o, gölgesine sığındığımız ağaçtı.
Her şey ne kadar da anlamsız.
hayatımın o kadar boka sardığı bir dönemdeyim ki...
şu günler hemen geçip gitse ilerde acı veya tatlı hatırlayacağım hatıralar olsalar hemen keşke. çok yalnız hissediyorum kendimi. öyle böyle değil ama...
Yıllar önce, neredeyse hiçbir öğretmeni tarafından sevilmeyen ve hatta açık açık dalga geçilen bir öğrenci vardı. Kıvırcık saçlı çürük dişli çilli bir kız çocuğu. Bu yüzden de çoğu dersi dinlemezdi zaten haliyle hep zayıf not alırdı. Çok arkadaşı da yoktu genelde sınıfta tek başına köşede, kalorifer tepesinde, soba kenarında oturan o kızdı.
Bir gün sınıfa yeni mezun bir matematik öğretmeni geldi, e.t. adında cici bi kadın. O, o küçük kızı sevdi. Derslerde arada saçlarını okşar sen yaparsın derdi. Dersten sonra okuldaki öğrencilere ders verirdi. O kıvırcık saçlı çilli kıza da... Bazen çillerinin ne kadar güzel olduğunu söylerdi mutlu olurdu o küçük kız da. Beni seven biri var diye...
Velhasıl hiçbir dersten anlamayan bu kız matematik çözmeye başladı o sene hatta o kadar çok severdi ki sürekli matematik çalışırdı.
Ama ikinci dönem e.t. öğretmen zorunlu doğu görevine atandı. Derse de başka bir öğretmen gelmeye başladı.
Keşke gitmeseydiniz öğretmenim, o zaman gitmeseydiniz eğer şu an ben bir öğrencimin hayatını değiştiren o öğretmendim diyecektiniz.
elimi neye atsam batırmakta bir numarayım.
maşallah dediğim inek sütten kesilir öyle iyiyim bu konularda.
sürekli gittiğim dükkan, bakkal, kuaför, vs bir süre sonra kepenk kapatır. var üstümde bi gudubetlik bütün hayatıma sirayet etmiş durumda...
Hiç sevilmeyen akraba gibi. Ara ara yoklayıp gidiyo. Giderken de arkasında yıkıntılar bırakıp gidiyo ama. Gelmeden önce tasası geliyo. Çok berbat çok yorucu bir şey...
Nasıl geçer yada geçer mi bilmiyorum. Ama bildiğim tek şey insanı yavaş yavaş çökerten bir hastalık bu.
Deliler gibi korkuyorum.
Bazen rüyamdan sıçrayarak uyanıyorum deprem olduğunu zannedip. Çocuklara çaktırmamaya çalışıyorum ama ödüm kopuyo deprem olursa diye, hatta bazı geceler uykularım kaçıyo.
Yapabilir herkes aldatabilir aldatmak ve aldatmamak bi seçimdir bence.
Eşim beni aldatabilir bunu tercih edebilir ama her tercihin de belli sonuçları vardır. Mesela ömür boyu iki çocuğunu haftanın belli günlerinde belirli saatlerde görür.
Hayat seçimlerden ibaret seçimlerinizi düşünerek yapın. Nokta.
The dentist.
Ya yemin ederim ben bir de diş tedavisi görüyodum o zamanlar, hala görüyorum gerçi de, filmi izlerken ağladığımı biliyorum korkudan. Sonuna gelmeden de kapatmıştım.
Hala da izleyemiyorum o filmi travmam oldu.
Ben çocukken babamla ilişkimiz çok sıkı fıkı değildi. Kötü değildi ama iyi de değildi, çok gerek yoksa fazla konuşmazdık yani. Evin bankamatiği gibiydi para lazımsa konuşurduk değilse var yok arası bir şeydi işte. Hiç beraber parka gitmedik mesela...
Şimdi ben 28 yaşındayım 2 çocuğum var ve babamla, yani dedeleriyle çok iyi ilişkileri var. Nerdeyse her gün beraber parka giderler her gün onlara istediği bir şeyi alır gelir oyunlar oynarlar.
Yani sözlük içten içe seviniyorum aslında çocuklarımla dedeleri arasındaki ilişkinin bu kadar iyi olmasına ama içimdeki çocuğun bunu kıskanmasına engel olamıyorum. O çocuk hiç büyümüyor sanki hep bi köşede tırnaklarını kemiren o çocuğun kıskançlığını hissediyorum.
Bugün yakın akrabalarımdan biri vefat etti. Gittik apar topar gömdük geldik. Yani gerçekten ama 10 dk demeden toprağın altına girdi adam.
Sabahtan beri aklımda şu var, biz koca ömrü bu 10 dk için mi heba ediyoruz? Bu bataklığın içinde bunun için mi debeleniyoruz?
Bilmiyorum. Kelime bulamıyorum.