Tam bir kaos. Ne müdür ne yapacağını biliyor ne öğretmenler. Altyapısız koca bir sistemi dayattılar önümüze. imkan yok, öğrenci çok. Dini eğitim ortaokulda olsun diye ancak oturmuş bir sistemi bir anda alaşağı ettiler. Çocukların tuvalet eğitimi yok okulda tuvaletler berbat durumda. Okullarda derslikler yetmiyor. Eğitim yılı başladığında daha nelerle karşılaşacağımızı düşünmek bile istemiyorum.
alt çenedekiler çekilirken hayattan soğutan dişlerdir. 1 saat kes,biç türlü işlemden sonra aletler bile yamulur ama o diş çıkmaz. Niye çünkü kanca şeklinde bir köke sahiptir. Kanaması da 3 gün bitmez. Tam bir kabus!
yeni ayakkabı alındığında başucuma koyup ona bakarak uykuya daldığım günler. sahip olduklarımız ne kadar azdı ve biz ne güzel kıymet biliyorduk çocukken.
Özlem, tutunmak için bir sebebin olduğunun kanıtıdır. Hayallerinle beslenir. Ancak hayaller yaşayış sisteminde ezici çoğunluğu oluşturmaya başlayıp gerçeklik alanını daralttıkça ızdıraptan başka his uyandıramaz içinde.
tırt olmayan bir üniversitenin (bkz: gazi üniversitesi) en iyi fakültesinin (bkz: eğitim fakültesi)en aydın hocasıdır. öğretmen adaylarının yoluna ışık tutar, karşısına alıp konuştuğu kişiye ilham verir. Umut aşılar. Derslerinde şiir okur. Ahmed Arif'e babam der.
Özgürlüğün filmidir. Her şeye sahip olana kadar özgür olamazsın, olduğunda da onlar sana sahip olur. Bu içinden çıkması cesaret isteyen bir döngüdür. Bu döngünün duvarlarını 15 inçlik ekranlar, son model plazmalar, banknotlar ve statü ihtiyacı oluşturur. Ve bu duvarı aşmaya cesareti olan tek kişi vardı- filmin protagonisti. Bizler filmin sonunda ölen kişiyi kıskandığımız için ağlarız çünkü bizler tasmaları paradan oluşan ve teknolojisiz yaşayamayan koyunlarız.
Zamanın iskenderiyesinde geçen, tarihin ilk kadın filozoflarından Hypatia'nın bilim yolundaki mücadelesini konu alan çarpıcı filmdir. Hypatianın kölesi bir erkektir, fakat Hypatia onun karşısında çırılçıplak durmakta bir sakınca görmez. Kölelik kavramında cinsiyetin bile önemi olmadığını burda görüyoruz. Hypatia paganizmin yavaşça yerini hristiyanlığa bıraktığı bir atmosferde günlerini bilim, astronomi, matematik ve felsefeye ayırır. Burada keşfedeceklerinden dolayı zekasına hayran kalmamak elde değildir. Güzelliğiyle de çevresinde etkili biri olmuştur. Bu nedenle siyasi yönü olduğu sanılır ancak bu sadece önemli insanları etkisinde bıraktığı içindir. Dini yanlış algılamak ve uygulamaya sadece işine yarayan şekilde geçirmek tüm dinlerde yaşanmış bir hezeyanmış- sonunda bu hezeyan güzel Hypatia'yı da buluyor ve bizi derinden sarsıyor.
Sadece yönetmenin çıkardığı iş için bile izlenebilecek film. Şairane sahneler var bu filmde, oracıkta ekrandan içeri girmeyi istiyorsunuz, cennetten kopma yerler ,ince düşünülmüş ayrıntılar. Hakiki bir aşk filmi... Aşıkken ne hissediyorsanız her sahneye yansımış. Muhteşem görüntüler silsilesi... Şiir resmen şiir.
a. k. a : kib. Mesaj atmanın bir servete mal olduğu zamanlarda kullanılan aeo, nbr, slm gibi kısaltmalardan biridir. Çıkılan zatın yolladığı mesajın sonunda görüldüğünde yüzündeki organları eline veresin gelebilir.
Amerika'nın kapitalizme karşı yaktığı ağıttır. Filme bayılırız, hastası oluruz, replikler paylaşırız, ama hiçbirimiz savunduğu felsefeye kafa yormayız. Hiçbirimiz kredi kartlarımıza 10 taksit çektirerek aldığımız lükslerimizden vazgeçemeyiz. Sadece filmi beğeniriz, bazılarımız aşırı beğenir, ayda 1- 2 kez izleyen şahsiyetler de vardır hatta ancak aynı boşlukta savrulmaya devam ederiz. Boşlukta savrulduğumuzu bilerek ederiz hem de... Zamanın ruhu hepimizin içine işlemiştir çünkü ve sıyrılmaya cesareti olanlarla ancak beyaz perdede karşılaşılır. Kısacası biz Tyler'ın bi boku olamayız.
Bir çiftin yıllara yayarak birbirini tanıyabilme eşiğini bir gecede aşan, yakaladıkları büyünün kaybolacağını düşünmekten ödü kopan biri detaycı biri de sanatkar ruhlu iki gencin geçirdiği bir günden bana göre muhteşem bir hikaye çıkaran film. ilgiyle dinlenen hayallerin, hayata dair fikirlerin, sanat ürünlerinden çıkarılan anlamların ifadesinin, korkuların, deneyimlerin yıllar geçtikten sonra aynen filmin başındaki evli çiftte olduğu gibi zırvalıktan ibaret olarak algılanacağını ve dinlenilmeyeceğini düşünmek birçoğumuzun ilişkisindeki en büyük korkusuyken, esas kızın ben birinin neyi nasıl anlatacağını saçını hangi şekilde tarayacağını bildiğim an ona aşık olabileceğimi düşünürüm demesiyle boğazımı düğümlemiştir.
--spoiler--
Geçtikleri yerlerin onlar ayrıldıktan sonra anlamsızlaşmasıyla bile bitebilirdi aslında film. Hep mutlu sonla bitmesin diye geçirdim içimden çünkü bu o izlemeye doyamadığım doğal konuşmalarını basitleştirecekti. Filmin bu şekilde bitmesi ve devamı olarak yeni bir film çekilmesi yerinde olmuş. Birazdan onu izleyeceğim ve hüngür hüngür ağlayacağım. Çünkü devamı hakkında tek bir şey bilmiyorsam da eminim ki 6 ay sonra buluşmadılar, herkes bir şekilde kendi yolunu çizip hayatına devam etti. Fakat ikisi de birbirleriyle paylaştıkları hikayelerinin dinleyenlerinden aynı tepkileri alamadı, aynı hayretle dinleyen hayran bir yüz bulamadı karşısında. Kimseyle geçirdiği vakitten bu kadar zevk duymadı. Belki evlenmiş de olabilirler ama buluştuklarında birbirleri arasındaki Tanrının doldurduğu o boşluğu yine hissedecekler, yine anlamlandıracakları bir yerden geçip görüşmedikleri bunca yıl neler olduğunu anlatacaklar... Ve sonunda hayat herkes için kaldığı yerden devam edecek- hepsi bu.
--spoiler--
Beethoven'ın en başarılı eseridir. Bu eseri yaratırken Ludvig Van'ın nasıl bir ruh hali içinde olduğu hayatımda en merak ettiğim şeylerden biridir. Keza en sevdiğim klasik eserlerin başında gelir. Kullanıldığı her film sahnesinin etkileyiciliğini bir ivme daha arttırır.
Ayrıca Kubrick in A Clockwork Orange'ında kullanılmamasının, senfoninin barındırdığı iyimser duygular sebebiyetine bağlıyorum.
Woolf hayranlığımı özetleyecek olursam: Lise sondayken ingilizce öğretmenimiz film izleyeceğiz diye projeksiyonlu odaya buyur ettiğinde hepimiz eğlenceli bir şeyler izleyeceğimizi sanıyorduk. Öğretmenden uyarı geldi: "Size çok özel bir film izleteceğim çocuklar, bir yazarın hayatı. Çok dikkatle izlemenizi ve kelimelerin gücünü hissetmenizi istiyorum" demişti. (bkz: The Hours) Yabancı dil şubesi olarak 18 kızdık, pür dikkat filme odaklandık ve çok geçmeden beni içine çekti akışı, sahnelerin birbirine dokunaklı şekilde bağlanışı, müziği, karakterlerin durgunluğunun ardından gizlice bağıran düşünceleriyle. Çiçekleri de çok severim üstelik. Film bittiğinde hıçkırıklara boğuldum ve kendime gelmem birkaç günü buldu. Ardından hemen Mrs. Dalloway'i okudum. işte benim kahramanımı bulma hikayem bu. Modern zamanın kahramanlığı, bunca kaosun hakkını verip yazabilmekte, yazar tozunu yutabilmek ve kelimeleriyle beynimde ufkumda yeni gümüş kapılar aralayabilmekte. Herhalde 30 - 40 kere izlemişimdir Saatleri. Diğer beğendiğim filmler gibi herkese de söylemem, en sinir olduğum şey bu muydu hiç beğenmedim denmesidir izlettirdiğimde.
Çünkü insanlar hayatın akışından sıyrılıp derinleşebilmeli, çünkü bizi her gün aynı şeyi yapan makinelerden ayıran tek farkımız bu. Saatler yitip giderken uçucu anları yakalayabilmek. O tanrısal kertenkeleleri.
Kendisine iyi hikayeler bulan fakat okuruna basit bir dil ve anlatımla aktaran kolaycı yazar. Bence okumayı alışkanlık edinmiş her orta yaşlı bayan onun yazdığı ölçüde kitaplar yazabilir. Canan Tan var bir de bunun kopyası. Filme çekilince daha da rant sağlıyorlar. Piyasa yazarları sizi.
Finale yaklaştıkça filmde gördüğünüz tüm karakterlerin hayatı tamamlanmıştır, herkes hayatın anlamını keşfeder, hayatının aşkını bulur, bundan sonra uğraşmak istediği hobiye karar verir filan. Evet evet bunların hepsi aynı anda olur. E hayat sevince güzel.
Tam adı Michelle Ingrid Williams olan 1980 doğumlu oyuncudur. Geçen sene Blue Valentine' da canlandırdığı orta yaşlarına ilerleyen, bakımsız, umutsuzlaşan evli kadın rolünü çok iyi kotarsa da Black Swandaki Natalie Portman gibi bir rakibi olması talihsizliğini yaşamıştır. En az onun kadar hakediyordu ödülü.
Kendisini, kitap düşkünü olduğunu ve kitapların ilk basımlarını elde etme gibi güzel bir de uğraşı olduğunu bildiğimden bir başka sevmekteyim.
Saatler 'tutunamayanlar' için bir aynadır, kendi deliliklerini, en anlatamadıklarını görüntü- müzik harikalığının hengamesine kapılarak bulacakları nadir filmlerdendir. Benim için bundan sonra daha iyisi yoktur, olamayacaktır. Modern kahramanların uyumsuzluğunu konu edinenen hiçbir sanat eseri kötü olamaz.
Placebo'nun en güzel şarkısı The Kings of Medicine'den:
don't leave me here cast through time
without a map or road sign
leave me here my guiding light cause i,
i wouldn't know where to begin
i asked the kings of medicine
but it seems they've lost their powers
now all i'm left with is the hours.
Uyumsuzların baştacı filmidir.
Yalnızca bir film değildir; periyodik olarak izleyerek yapılan bir ayindir de.
Hayatın akışı içinde, etrafınızdan geçip giden bilinçler arasında sizin bir an dünyayı durdurup sorulması gereken soruları kendinize sorup dururken kendinizi durgunlaşmış bulduğunuz an'dır. Güneşli bir günde kimseye demeden gittiğiniz bir parkta izlediğiniz insanlar, onların gereksiz hayat telaşları, çocukların kedersiz cıvıltıları, ayağınızın yanından geçen küçük kuşlar, sonra ölen bu kuş... Gözleriyle gözlerini birleştirmeye çalışman, bu toprağın üzerinde. Sonra bir gün kendinin de o toprakta yatacağını ve ölü gözlerinle buluşmayı arzulayan bir çift gözün olup olmayacağını düşünmen... bu saniyelerde varlığından duyduğun haz, bu dakikalar, geçen bu saatler... Hepsi bizi sona yaklaştırırken neden hala delirmeyiz ki?