eksikliği duyulan "şey"in bünyeyi kontrolü altına alması sürecidir açlık.
doyurulmadığı takdirde etkisi daha da artar ve insanın tek odak noktası haline gelir; psikolojiyi olumsuz yönde etkiler. kişinin saldırganlaşmasına yol açması da mümkündür ki; bu durum sadece besinle ilgili açlık durumlarında değil, sevilmeyle ilgili olan vak'alarda da sıkça görülür.
insanlarla konuşuyorum, insanları izliyorum, dinliyorum; hiç tanımadıklarım yanımdan geçerken yüzlerine, ifadelerine bakıyorum. yaşı, cinsiyeti, ten rengi, cinsel yönelimi, politik eğilimi, inançları, inanmayışları ne olursa olsun hepsinden yayılan açlık kokusunu duyuyorum. "ben"li konuşmaların biteceği anı sabırsızlıkla bekleyip, kendi "ben"li cümlelerini kurmayı bekleyen ağızlardan yayılan kokular başımı döndürüyor. sevilmeye bu kadar aç olan 2göz1ağızların, sindiremedikleri lokmalarla doymanın yanından bile geçmediklerini görüyorum da; onlar nasıl bunu fark edemiyor şaşıyorum.
beni de yemeye kalkacaklar diye ödüm kopuyor. tenimden bir parça kopmasın diye nereye kaçacağımı bilemiyorum; çünkü sevilmek için çırpınan bir canavar tarafından ısırıldığınızda, bilirsiniz ki bitirene kadar sizi yemeye devam eder, yine de doymaz.
her yer, sevgiye aç, nefesi kokan insan kaynıyor. 22 yaşında olanı da 61'i dolduranı da "taze et" gözüyle bakıyor ve salyalarını göremeyecek kadar sevecenseniz, saldırıya uğradığınızı ancak kopan parçaların yerine daha tazesi oluşmadığında anlarsınız.
yüzde yüz etkili tek doğum kontrol yöntemi.
zira siz soyunana kadar kız çoktan başka diyarlara yelken açacaktır.
denemesi bedava, bedeli paha biçilemez.
kadın denen cinsi insan olarak değil de; 15 yaşından itibaren s.kilmeye elverişli canlı bir şişme bebek olarak gören insan müsveddelerinin yaşadığı ülkedir.
ferhan şensoy'un 1987 yılından beri oynadığı tek kişilik gösterisi.
şensoy'un oyunculuğuna ek olarak, halk ozanı misali elinde sazıyla döktürmesine de tanıklık ediyor izleyenler.
--spoiler--
tuttuğu ritme kendine has kelime türetmeleriyle yazdığı şarkı, bitmek bilmeyen telefon konuşmaları, günün gazeteleri ve tabii meşhur çakmak isteme anı ve sigara muhabbeti...
--spoiler--
settle down klibini izlerken ekrandan gözünüzü alamazsınız.
şarkıyı söyleyiş şekli, mimikler, bakışlar bir garip gelir hipnoz etkisi yaratır. ama bu etkide klibin geri kalanının da payı büyüktür; küçük kızın ideal ev kadını pozlarında evcilik oynar gibi cansız mankenle piknik yapması, yemek yemesi harikadır.
volvox yorumu da şahanedir.
'95 senesinde biz velettik de şebnem ferah ve özlem tekin'e ne demeli? üniversiteli halleri, giyim tarzları, şebnem'in ergenlikten 20li yaşlara miras kalan sivilceleri ekrandan göz kırpıyor.
bize de videoyu defalarca izleyerek o yılları, çocukluğu, gençliği anmaktan ve gülümsemekten başka bir seçenek kalmıyor.
bir kadının şaşırdığı; ne yapacağını bilemediği; saniyeleri uzun yıllar gibi algıladığı; söyleyecek tek bir sözün, değil ağzından çıkmak aklında bile belirmediği andır.
çok sevdiği ve/veya hayatı boyunca tanıdığı birinin son nefesine yetişememek gibi. aradan aylar, hatta yıllar geçse bile o öğrenilen ilk an gibi kalakalıyorsa bunu düşünürken, çaresizlik teninin yeni kokusu olmuştur; duydukça burnunun direğini sızlatmaya bile mecali olmayan.
"bir kadın" tamlamasıyla başlayan başlıklar açmaktan yorulmak bir yana, yaratıcılığının sınırlarını zorlayan bünyenin açtığı yeni bir başlık, çooooooooo....ooook önemli bir sorunsal.
sen hiç zahmet etme be yavrum. git çay koy, ben anlatırım.
ancak deniz özbey'in lay lay lom tadında vokaline kanıp da şarkıyı hafife almamak lazım. kükreyerek çekip giden ama sonra kuyruğunu kıstırıp tıpış tıpış geri dönen eski sevgiliye bir güzel ayar verir ki, eski sevgili başlıklarıyla haşır neşir olan sözlük yazarlarının tam da aradığı ilaçtır bana göre.
karanlık bir masalın şarkısıdır ve daha ilk sözcüklerden kendini ele verir.
"bir sen varmışsın
ve biri istiyor seni
karanlıkmışsın
onun uçları kırık saçları gibi."
hakkında yazılanlara şöyle bir göz gezdirdim de sözlük yazarlarının favori dizesi "dileğini tutmuş, sayar sonsuzdan geri" olsa da her satırın anlamı apayrı koyar insana. üstelik bunun için eski/yeni/özlenilen bir sevgiliye de ihtiyaç yoktur ki şarkının hipnotik etkisi de buradan kaynaklanır.
"yanarken yanakları
üşürmüş elleri
ah* dönebilsen,
bakabilsen geri
unutmuştun,
hatırlarsın belki ismini."
deniz'in aşmış vokaliyle kulaklara misafir olan vega şarkısı.
sonlara doğru "ya sus!" diye çıkışır ve soluklanır insan. işte o an, duyacaklarının vereceği acının eşiğini ölçer ve neden sonra devam etmeye karar verir:
reklam ajansları, medya holdingleri ve prodüksiyon şirketleri açık ara öndedir bu kulvarda.
çalışanını günde 20 saat çalıştırmak gibi insanüstü koşullar sunmak böyle şirketlerin hamurunda vardır. gerekirse -ki bu konuda görüşünüzü soran olmaz, zaten sorsalar da bu kriz ortamında ne diyebilirsiniz- pazar gününüzü bile elinizden alma yetkisini kendilerinde görürler.
bir de stajyer ya da yeni mezunsanız zaten baştan öldünüz. yol parası, sigorta ya da maaş beklemek* ne haddinize kuzum? sesinizi çıkarmak bir yana, siz bile durumu normal kabul etmeye başlarsınız. bir nevi beyin yıkamadır yaptıkları; çünkü "daha yeni mezunum,tecrübem yok, maaş mı? yok canım daha neler" gibi cümlecikler dilinize sakız olur. iki laf etmeye kalksanız hakkınız olanı istemek adına, utanmadan yavşak gülümsemeleriyle şöyle ahkam keserler:
-bugün bir workshopa gitsen dünyanın parası, işi öğrettiğimiz için aslında senden para istememiz gerekir.
öyle güzel küfürler icat eder ki insan, ağzına kadar gelir de yutkunur; evlat acısı gibi koyar.
doğru olansa yutkunmak yerine, şu lafları söylemeyi normal bulan hıyarın suratına küfür tamlamalarını doya doya kusmak; sonra da kendini sokağa atıp yaşadığını hissetmektir.