devletlerin rejimi kadar önemli olan rejimdir. bizde babam adeta yıkılmış hanedanlığın torunlarından biri gibi yeniden monarşi kurmanın arzusuyla yaşıyor. ben hukukun üstünlüğüyle babamı tehdit ederek ne kadar geri çekilmesini sağlasam da o da özgürlüğün bedeliyle tehdit ediyor. annem ise en büyük gücü barındıran kişi. herkes ona bağlı adeta. gene de en demokrat kişi o ve gücün çoğunluğu onun elinde. dengeyi temsil ediyor.
2016 yapım filmde pele'nin cocukluk yıllarını ve brezilya milli takımıyla 1958 dünya kupasını nasıl kazandığı anlatılıyor.
filmi değil peleyi seyredin. biraz önce televizyonda seyrettim. futbolun futbol olduğu zamanlarmış; ya da futbolun sadece futbol olmadığı zamanlarmış demek daha doğru olur. sanırım bir şeye para ve politika hakim olunca insana özgü nitelikler robotlaşıyor.
genelde yapılan yorumların aksine ben filmi beğendim. bana invictusu anımsattı. tabi ki o film olarak çok daha başarılıydı ama bu filmde de benzer duyguları yaşadım.
her insan mutlu olamaz. çünkü gereğinden fazla özler dünü, hak ettiğinden fazla düşünür yarını ve hiç hak etmediği kadar bilinçsizce yaşar bugünü. her insan mutlu olamaz. çünkü gereğinden fazla özler hayatından çıkanları. hak ettiğinden daha büyük umutla bekler hayatına girecekleri ve asla göremez yanı başındakileri. (bkz: erich fromm)
şöyle bir düşünün hayatta kaç kişi sizi gerçekten önemsiyor. en fazla 1-2 kişi bulursunuz. bunlar da genellikle anne, baba, kardeş felandır. yani özünde onlarda sizi siz olduğunuz için değil onların evladı, kardeşi olduğunuz için önemsiyor. eğer a kişisi yerine b kişisinin evladı olsaydınız bu önemi size hangisi verirdi? çok sevdiğiniz bir kişinin öldüğünü düşünün. o öldüğü için mi acı çekersiniz yoksa artık onu göremeyecek olmaktan mı, onun sevgisinden mahrum kalmaktan mı, onu artık sevemeyecek olmaktan mı? dondurma bittikten sonra dondurmanın bitişine mi üzülürsünüz yoksa zevkinizin bitişine mi? yoksa aslında tüm bunlardan tatmin olmuyor muyuz? oluyorsak neden bitişlerine üzülüyoruz? demek istediğim hiç kimsenin birbirini önemsemiyor oluşu değil önemsemenin sebebinin aslında kendini önemsiyor oluştan kaynaklanması. insanın tatmin olamamasından ve bunun sonucu acılardan.
ikiside eşitlikçidir. biri devrimini başarıyla gerçekleştirmiştir diğeri ütopiktir. ikisinde de sakal bırakmak sünnettir. birisi zekat verin der diğeri zekat alın der. biri din kurmuştur diğeri dindir ve die religion ist das opium des volkes.
cahil ebeveyndir. günümüzde cahil insanlar sağlıklı ebeveynlik yapamazlar. burda cahilden kastım okul okumamışlık değildir kesinlikle. okumayan, düşünmeyen, sorgulamayan, güncel bilgileri takip etmeyenlerdir. okul okumuşlukta sizi cahillikten kurtarmaz. en fazla diplomalı cahil olursunuz.
kral mısınız lan el öptürmekte neyin nesi. bide para veriyolar soytarı mıyız lan biz. bilge ve saygıdeğer bir kisilik olursunuz ya da akıllı, güzel bir kadınsınızdır anlarım. onda bile isteyen öper. öp dercesine avuç yere bakarak el mi uzatılır lan.
her zaman başıma gelen şey. insanları tartışma da kelimlerimle becerebilirim ama utangaçlıktan dolayı olmuyor. özellikle de benden büyük ve yetkili kişilere karşı. yok mu bunun bir çözümü?
iyi okulları bilmiyorum ama benim gibi sıradan bir anadolu lisesi okumanın bir boka yaramadığı gerçektir. hatta üstüne zamanımızı çalar. hapishaneden beterdir. genelde hocaların yarısı gerizekalı olurlar. öğrencilerden daha cahil hocalar gördüm.
içimi saran arzudur. içimde sonsuza kadar bilinçli olma isteği var. insan formunda ya da başka bir formda. gerçi bilinçli olup olmadığımdan hatta bilincin bile ne olduğundan emin değilim. bilmiyorum. aslında bilinçli olamasamda ölümden sonra da bir şekilde var olucam. fakat onun bile bir sonu var. baktığımız zaman evren dediğimiz şey bir insanı andırıyor. insan gibi canlı, karmaşık, yalnız ve de ölümlü. peki bu arzumun veyahut yok olma korkumun kaynağı nedir sizce?